8,

70 12 7
                                    

ipleri eline almak

yeosang'ın bakış açısı,

Havanın sizi terletmeyecek ama mayıştıracak kadar sıcak olduğu haziran aylarında yapabileceğiniz en iyi şey tüm gününüzü elinizde bir telefonla yatakta dönerek geçirmektir. Ben de aynen öyle yapıyordum.

Üstüme bir şey giymeden soğuk yatak örtüsüne yayılırken bir yandan da önceden indirdiğim mangaları okuyordum. Altımda kayan kumaşın adını bilmesem de üstünde yuvarlanmak kesinlikle iyi hissettiriyordu. Ama manga için aynısını söyleyemezdim. Utangaç bir karakter, ona bir çöp gibi davranan dünyadaki bütün testosteronu kendine almış kaslı bir herife aşık oluyordu ve tüm manga boyunca birinin kızarıp durmasını ve diğerinin bu kadar kötü olmasının altında yatan hikayeyi okuyordunuz. Birine kötü davranmanın hiçbir haklı gerekçesi olmamasına rağmen...

Pekala, itiraf etmek gerekirse baskın karakterlerin hoşuma gittiğini söyleyebilirdim. Hatta bu benim gizli ilgilerimden bile olabilirdi. Ama bu, yabani tiplerin hoşuma gideceği anlamına gelmiyordu. Yanındaki ufak tefek boylu olan utangaç çocuk ise ayrı bir fiyaskoydu. Bahsi geçen yabani tipten on metre mesafede utanmaya başlıyordu ve öylece durmak dışında hiçbir şey yapmıyordu. Ah, bir de sürekli utançtan kekeliyordu. Baskın karakterimiz normal bir şekilde "Aç mısın?" diyordu ve bu karakter "Ş..şey... evet... evet sanırım... şey... açım." diye cevap veriyordu. Bir de baskın olan tüm hormonları kendinde topladığı için bu utangaç çocukta hiçbir ilk hareket göremiyordunuz. Bilirsiniz, o sadece öylece durup kızarıyordu.

Utangaç bir insandım ve bu tiple alakam yoktu. Tanımadığım ortamlarda gerilirdim ve genelde az konuşurdum. Hatta utandığımda yüzümü ellerimle kapattığım, kıkırdadığım da olurdu. Ama tüm bunların ardında dik bir duruşum da vardı. Gerçi, bunları beni yakından tanıyan biri gayet iyi bilebilirdi.

Aniden gelen bunaltı ve sıcaklama hissiyle telefonumu bir köşeye koydum ve bacaklarımı yorgandan dışarı çıkardım. Bir sağ bir sol bacağımı kaldırıp kendimce eğlenirken camımdan giren kağıt uçakla iki bacağımı da indirdim. Uçağı yataktan inmeden aldığımda katlarını nazikçe açmaya başladım. Bunun bir not olduğu barizdi. Yanılmamıştım, uçağın katları arasında Mingi'nin el yazısı duruyordu.

"Pencereye çıkar mısın?>< Lütfen! ><"

Sadece yatağın kenarında duran şortu giyip pencereye çıktım. Üstümde bir şey olmadığını fark edip şaşırmasını bekliyordum ama o kadar heyecanlı bir şekilde konuşmaya başladı ki sanırım bana bakmamıştı bile.

"Şimdi benim sana bir şeyler söylemem lazım. O yüzden bir buluşma planladım. Yarın saat öğlen ikide yukarıdaki gölün yanında buluşuruz diye düşündüm. Sana da uygunsa buluşalım mı?"

Neredeyse takip edemeyeceğim kadar hızlı ve gergin konuşuyordu. O kadar şirin ve odaklanmış haldeydi ki kıkırdamama engel olamadım.

"Neden şimdi söylemiyorsun?"

"Şimdi mi? Ama şimdi olmaz ki!"

"Zaten zeminde oturuyoruz. pencerenden atlayıp gel işte odama. Gelemez misin yoksa?"

Oyuncu bir sesle konuştuğumda sadece birkaç saniye düşünüp karar verdi.

"Gelemez miyim?.. Gelirim, gelirim tabi! Neden gelmeyeyim, bekle."

Penceresinden uzun çabalar sonucu inip benim penceremden odama girdiğinde saçları dağılmış ve gözlüğü yamulmuş bir haldeydi. Üstünü gelişigüzel düzelttikten sonra zafer kazanmış gibi gülümsedi.

a lucky find ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin