"Lix, biz ne zaman size geliyorduk?" Felix, gün içerisinde üçüncüye arayan gence üçüncüye cevap verirken derin bir nefes aldı.
"1 ya da 2 gibi gelebilirsiniz Seungmin. Sen ne zaman istersen gel çünkü sen her beni aradığında seni eve alma ihtimalim azalıyor, haberin olsun." Seungmin, Felix'in dediği şeyden sonra biraz durdu ve düşündü.
"E o zaman ben gelirim 11 gibi." Felix sağ avuç içini alnına sert bir şekilde vurdu. "Tanrım, neydi günahım? Gel güzel kardeşim, gel."
Telefonu kapayıp salonla bitişik olan mutfağa doğru abisine yardım etmeye ilerledi.
"Ne diyorlar yine?" Felix abisine kısa bir bakış atıp konuşurken işini yapmaya devam etmişti.
"Seungmin yine aradı. Diyor ki kaçta geleyim. 1 ya da 2 diyorum bana diyor ki o zaman ben 11'de geleyim. Yok, beni normali bulmaz zaten." Chan, kardeşine ve arkadaşlarının saçmalıklarına gülüp önündeki yemeğe dönmüştü.
Felix ve Chan küçük yaşlarından beri Kore'ye gelirlerdi. Önceden buraya sadece tatil amaçlı gelseler de Felix liseye burada başlamış ve çoğu arkadaşı da burada olduğu için bırakmak istememişti. Chan da üniversiteye başladığı seneydi. Okul dönemi burada başlarken aileleri Avustralya'ya geri dönmüş ama ikili bir evde ikisi beraber kalmaya karar vermişlerdi. Aileleri de kabul etmişti. Daha önce ikisi de arkadaşlarını nedense evlerine davet etmememişti bu yüzden Felix ilk hamleyi yapıp kendi arkadaşlarını çağırmıştı. Felix ve arkadaşları, kısaca iki tarafında içinde de ayrı bir heyecan vardı.
"Abi bunları nereye koyayım? Çok saçma sapan bir şey bunlar. İlk sorumu boş ver, bunlar ne onu söyle bana." Chan, Felix'in elinde tuhaf bir şekilde tuttuğu tuhaf ev eşyalarına olan bakışları onu güldürmüştü.
"Sol elindeki banyoya küçük bey, diğeri ise buraya. Onu ikinci çekmeceye koyabilirsin." Felix onu onaylayan mırıltılar çıkararak ilk önce sağ elindeki mutfak eşyasını koymuş ve diğerine hala garip bakışlar atarken tuvalete ilerledi
Chan, kardeşinin tavrına gülüp seslendi. "Balkona çıkıyorum ben!" Felix sadece kafasını banyonun kapısından çıkarıp bağırdı. "Neden!?"
"Sigara içeceğim!"
"Bok iç!" Chan her ne kadar karşı gelmek için ağzını açsa da beyninde söyleyecek bir şeyi olmadığı için öylesine ağzı açık durmuştu ve bir şey söylemek yerine kıkırdamıştı bu seferlik.
Birkaç dakika sonra Felix ağabeyinin yanına, balkona çıkmıştı. Chan sigarasını içerken Felix ise öylesine oturuyor, dışarıyı izliyordu sessizce.
"Söyle."
"Ha? Neyi?"
"Felix, sigara katlanamadığını ikimiz de biliyoruz güzelim. Gelmişsen eğer aklını kurcalayan bir şey var demektir. Anlat şimdi, dinliyorum." Felix abisinin onu bu kadar iyi analiz edip tanımasına gülümsemişti.
"Bir şeyim yok abi, sadece yanında durmak istedim. Ayrıca sana yarenlik etmeye gelmek de mi suç oldu? Aşk olsun abi, gidiyorum ben. Kırdın bu civcivin kalbini." Chan kardeşin tavrına gülmüş ve balkonun kapısından salona geçen kardeşine bakmıştı.
İçeriye girdiğinde üzerine sigara kokusu sinmiş tişörtü çıkarmış ve dişlerini fırçalayıp yalandan da olsa ona kızmış kardeşinin gönlünü almak için odasına çıktı.
"Gel bakayım buraya katil civciv!" Üzerine ilerleyip kardeşine gıdıklamaya başladı.
Diğer tarafta ise durumlar biraz daha karışıktı. Seungmin, Changbin, Jeongin ve Jisung ile konuşurken ne giymeliyim diye soruyordu her boşlukta.
En son aynı sorudan yorulan Changbin konuşmayı terk etmiş, Jeongin ve Jisung'un başına kalmıştı.
"Kaçıncıya fark etmez demem gerekiyor Kim Seungmin? Valla dilimde tüy bitti, sus artık." Seungmin arkadaşına göz devirip dolabına yöneldi.
"Eder! Evet çok uzun zamandır arkadaş olabiliriz ama evine ilk defa gideceğim. Felix evime böyle gelmiştin diye benle yıllarca dalga geçsin istemiyorum. Şimdi son kez soruyorum; eşofman mı yoksa günlük bir şeyler mi?"
Jisung gerçekten derin denilebilecek bir nefes aldı. "Hiçbiri canımın içi. Çıplak git, olur mu? Felix'in bu durumdan şikayetçi olacağını asla düşünmüyorum."
"HAN JİSUNG! Seni parçalarım! Düzgün cevap ver bana!" Jisung bu sefer göz devirmişti. Daha ne kadar bıktığını belli edebilirdi bilmiyordu. Jeongin, Jisung'u anlayıp söze girmişti hemen.
"Fakültenin ortasında uğraştığım şeye bak. Seungmin, ikisini kombin edip öyle giymiyorsun? Hem rahat hem de şık olursun, hm? Bence gayet güzel olur. Olmaz mı?" Seungmin gözlerini iyice açmış ve bu fikirle bağırmıştı.
"Sen bir dahi olmalısın Innie! Eve gelince seni öpeceğim. Şimdi gitmem lazım. Teşekkürler, bayy!" Seungmin kapattığı telefon ile dolabına dönüp arkadaşının dediği şeyle bir şeyler aramaya başlamıştı bile.
Seungmin tekrar Felix'i aramaya karar vermişti. Felix, ağabeyi ile televizyonda bulduğu bir filmi izlerken çalan telefonuna hiç bakmadan cevapladı.
"Felix-" Felix duyduğu tanıdık sesle yayıldığı yerde dikleşti ve telefonu kulağından çekip normal bir şekilde, ses alıcı kısmını ağzına yakın tutmuş bağırıyordu.
"Allahın cezası, yeter artık! Arama beni! Sapık mısın oğlum sen? Engelliyorum seni, yarın sabaha kadar rahatsız etme beni piç!" Chan kahkahalarla gülüyordu kardeşinin bu haline.
Seungmin'in yanındaki gülen sesin kim olduğunu sormasını izin vermeden dediğini yapmıştı gerçekten, engellemişti.
"Ya niye öyle yapıyorsun çocuğa? Belki sesini özlüyor." Felix sinirle az önceki yatış şeklini alırken hala bağırıyordu.
"Bu nasıl özlem abi ya!? Özlemesin beni. Yetti. Canıma kastı var hepsinin." Hala kahkahalarla gülüyordu büyük olan. Chan için oldukça komikti bu durum.
Akşam yemeği yerken Felix aklındaki fikri abisine açmaya karar vermişti.
"Ağabey, yarın işin var mı?" Chan biraz durup düşündü ve cevapladı soruyu.
"Hayır, ne oldu?" Felix elindeki çatalı bıraktı ve sanki çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi ciddi bir tavır aldı.
"Yarın sen de bize katıl diyecektim. Biraz fazla salak olabilir arkadaşlarım ama komiğiz yani. Sıkılmazsın, emin ol." Chan bu teklifle mutlu olmuştu.
"İlk olarak sanki Oscar'ın kazanını açıklayacaksın gibi tavırlarına girmezsek sevinirim, sonra çıkamıyorsun saatlerce ve uğraşan ben oluyorum. İkinci olarak, çok isterim! Ama ilk önce arkadaşlarına haber ver. Sizi rahatsız etmek istemem." Felix elini aman ne olacak der gibi salladı.
"Sen boş ver onları. Bir şeycik diyemezler bana." Chan tebessüm etti.
"İyi madem, tanışalım şu arkadaşlarınla." Felix mutlu olup telefonunu eline aldığı gibi arkadaşlarına haber vermişti. Herkes olumlu tepkiler verince mutlu olmuştu. Chan ise telefonuna bakarken gülen kardeşine bakıp kıkırdamıştı. Kardeşinin mutlu olmasını seviyordu.
"Abi, haber verdim. Hepsi tamam dedi. Zaten olumsuz cevap verseler eve almam onları ama haber vereyim dedim."
Chan kardeşinin tavrına güldü. "Tamam bebeğim, çok sevindim. Yarın olsun bakalım bir an önce. Tanışalım şu hep anlattığın meşhur arkadaşlarınla." Felix gülmüş ve abisine sarılmıştı.
"Aşk adam, yerim seni yaa." Chan da kardeşine karşılık verdi.
"Yemeğini ye hadi, soğuyacak. Sonra bana yemem ya da yemeyeceğim deme. Hadi Küçük Prens."
Felix de yerine geri oturup yemeğini yedi. Yemekten sonra da abisiyle salonda biraz vakit geçirdi. Yarın erkenden kalkacağı için uyumaya gitmişti ama heyecandan uyuyamaması da cabasıydı.
- - -
kitabı beğenmediğim için kaldırmıştım ama taslaklarımda kalmasını istemedim
umarım benim yerime de seversiniz kitabı <3