0.9

279 33 2
                                    

Felix arkadaşlarına Minho'nun onu alacağını söyleyip fakültenin bahçesine ilerledi. Orada bekleyebilirdi herhalde.

Bugün biraz fazla yorulmuştu ve üstü başı biraz kirlenmişti. Gastronomi okumak bazen hem ruhsal hem de fiziksel olarak onu çok yorduğunu hissediyordu. Ama hedefi için çabalamalıydı.

Çalan telefonu ile çimlere boş boş bakmayı bırakıp aramayı cevapladı. Ağabeyiydi.

"Efendim ağabey?"

"Naber bebeğim?"

"İyiyim, Minho ağabeyi bekliyorum."

Chan görmediğini bildiği halde kafasını salladı. "Gelince haber ver güzelim. Minho'ya zaten söyleyip uyardım ama sana da söylüyorum küçük bey, geç kalmamaya dikkat et. Eğer kalacaksın da bana haber vermeyi asla unutmuyorsun."

Felix her seferinde dışarı çıktığında aynı şeyleri duyuyordu. Bazen bu canını sıksa da şu an olduğu gibi çoğu zamanlarda da yüzünün gülmesini sağlıyordu. "Tamam ağabey, görüşürüz."

"Görüşürüz Küçük Prens." Telefonu kapatıp hala gülümserken çıkardığı cebine tekrar geri sıkıştırdı.

Ayaklarını yormak istemediği için çimlere oturdu. Minho'nun dersi olmadığı zaman bir saniye bile fakültede durmadığını biliyordu. Bu komikti aslında. Yanına gelen ayak sesleriyle kafasını kaldırdı. Minho olduğunu düşünmüştü.

Ama karşısında ağlayan arkadaşını görmek hiç beklediği bir durum değildi.

"Jisung? Aman Tanrım, iyi misin? Ne oldu?" Ayaklandı ve arkadaşına büyük bir sarılma verdi. Yanlarından ayrılırken iyiydi. Ne olmuştu da bu hale gelmişti? Kim, ne yapmış olabilirdi?

"Sincabım konuş bakayım benimle." Arkadaşın göğsünde ağlarken beraber çimlere çömeldiler. Böyle daha rahat ve iyi olacağını düşünmüştü Felix.

"Biriyle randevusu varmış. Zıplaya zıplaya gülerek anlattı ve gitti yanımdan." Ağlayaşı arasından sadece bunları anlamıştı Felix.

"Felix?" Arka tarafından gelen sesle oraya baktığında Minho olduğunu gördü.

"Minho ağabey..." Bir şey diyememişti çünkü arkadaşı hala ağlıyordu. Kimsenin görmemesi için ise kendini daha çok gömüyordu arkadaşına Jisung.

Bir süre sadece ağlamıştı Jisung. Felix söylediği şeylerde hala kimden bahsettiğini bilmiyordu. Evet, dün hoşlandığı biri olabileceğini söylemişti ama isim asla vermemişti. Minho ise gidip su almış ve Felix'e uzatmıştı. Boş boş oturmak onu biraz rahatsız etmişti.

"Bebeğim, iyiysen bana bakar mısın artık?" Ağlaması kuru hıçkırıklara dönen Jisung kafasını kaldırdı ve sarı saçlı gence baktı.

"Felix'im..." Cümlesini devam ettirecekti aslında ama nedense söyleme gücünü tekrar kaybetti. Felix bunu anlayıp hemen müdahale etti.

"Şş, tamam. İyi hissetmeden konuşmak zorunda değilsin meleğim. Ben beklerim." Jisung arkadaşına o kadar güzel bakmıştı ki dışarıdan onları izleyen Minho da ona birisinin o şekilde bakmasını istemişti.

Felix, Minho'ya döndü ve mahçup bir şekilde gülümsedi. Hala dibinde olan arkadaşına bakmıştı. Şu an bu durum önemli değildi ve Felix ağzını açmadan bunu hemen dile getirdi.

"Sorun değil Lix. Ben de seninle beklerim. Tüm günüm boş." İçten ve söylediklerinde samimi olduğunu belli eden bir gülümseme takınmıştı dudaklarına bu sözler ağzından çıkarken.

Süre geçmiş ve Jisung artık cidden sakinleşmişti. Hala aynı yerde, çimenlerde yerde oturuyorlardı.

"Şimdi anlat bakalım. Hiç yorum yapmadan dinleyeceğim seni." Felix, gözleri ve dudakları ağlamaktan biraz şişmiş arkadaşına baktı. Yüzünü elleri arasına aldı. Bekliyordu, belki bir şeyler söyler diye.

start, seungchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin