Gözlerini yatağında açan Seungmin dün gece eve zar zor girdiğini hatırlıyordu sadece. Üstündeki pijamalardan Jeongin'in kendisiyle ilgilendiğini anladı. Duvardaki saate baktı. Daha dersine vardı.
Yatağından kalkıp odadan çıkmadan önce dün Chan'dan aldığı ceketin cebini kontrol etti. Dün Chan'dan 'ödünç aldığı parfüm' ceketin cebinde duruyordu hala. Ardından odadan çıkıp gelen kokuyla gözlerini kapattı ve havayı kokladı.
Mutfağa ilerlerken konuştu. "Yang Jeongin! Pek hamaratsın bu sabah."
Jeongin uyanan büyüğüne baktı. "Hiç selam sabah yok, hep boğaz."
Seungmin masaya oturmadan önce Jeongin'in omzuna vurdu. "Ayıp ediyorsun."
Jeongin sırıtarak omuz silkti. Dirseklerini masaya koyup yüzünü de avuçlarının içine yetleştirdi Seungmin. "Yorgunum!"
Bağırmasıyla Jeongin yerinde zıpladı. "Ya git lütfen yüzünü yıka. Krep düşüyordu senin yüzünden. Bok yersin bak."
Seungmin arkadaşına gülüp yerinden kalktı ve yüzünü yıkamak için lavobaya gitti. İşi bittikten sonra tekrar yerine oturdu.
Bütün işleri tamamlayan Jeongin de krep tabağıyla masaya oturdu.
Seungmin hızlıca yemeğine başlarken Jeongin onu öldürmek istercesine gözünü bile ayırmadan gence bakıyordu.
Bunu fark eden Seungmin kafasını kaldırdı ve ısırdığı krep parçasıyla Jeongin'e baktı. Ağzındakini bitirip konuştu. "Efendim canım arkadaşım?"
Jeongin kollarını önünde birleştirdi. "Açıklama bekliyorum Kim Seungmin."
Seungmin ciddi kalmaya çalışan ama ciddi kalamayan arkadaşına baktı.
Güldü. "Lütfen ilk önce yemeğimi yiyebilir miyim?"
Jeongin kollarını ayırdı. "Ben de çok açım, anlatmaman için dua etmiştim."
O yemeye başlarken Seungmin gözleri kısık şekilde yemeğe gömülen gence bakıyordu.
Kahvaltı bittikten sonra Jeongin masayı kaldırma işini Seungmin'e verince ayaklandı.
"Ee, Seungmin. Anlatmayacak mısın?"
Seungmin masaya gidip gelip masadan eşyaları azaltmaya başlarken derin bir nefes aldı.
"Ben bir şey çaldım Chan'dan."
Jeongin durdu. Şaşırmış bir şekilde yüzüne baktı. "Nasıl yani?"
Tam Seungmin açıklama yapacakken lafa atladı tekrar. "Kalbini de de seni şu krep yaptığım tavayla döveyim."
Kendisiyle uğraşan gence vurdu. "Yang Jeongin! Bu iğrenç şakaları yap diye mi anlatıyorum ben sana bunları?"
Jeongin omzunu tutup ardından teslim olurmuşçasına ellerini kaldırdı. "Tamam tamam. Acıdı ya."
Seungmin derin bir nefes aldı. "Jisung'la buluştuktan sonra caddeye çıktım. Akşam güzel oluyor diye dolaşmaya başladığım sırada bir anda geldi yanıma. Üşüdüğümü fark edip bana ceketini verdi."
Jeongin gözlerini kocaman açtı. "O ceket onun mu?"
Seungmin kafasını salladı.
"Ee, sonra?"
O sırada masayı toplamayı bitirmiş olan Seungmin Jeongin'in karşısındaki sandalyeye oturdu. "Sonra dedi ki eve mi gidiyorsun, ben de gitmek istemediğimi ama havanın karardığını söyledim. Ben öyle diyince o da dedi ki gel beraber Han Nehri'ne gidelim, ben seni bırakırım dedi."