"Abi!"
Odadan gelen sesle salondan kalkıp kardeşinin yanına gitti. "Söyle başımın belası."
Felix çok sıkılıyordu. Gastronomi okuduğu için ders çalışmıyordu ve mutfak ödevi de yoktu. Sadece masasının sandalyesinde kendi etrafında dönüyordu. "Hadi yine sekizimiz buluşalım. Kış tatili yaklaştı zaten, finaller de bitti."
Chan'a da mantıklı gelen bu düşünceyle kafasını salladı. "Yaz gruba. Sen konuş, benim işim var biraz."
Felix sevinip hemen ayaklandı ve heyecanla ayakta telefonundan mesaj yazmaya başladı. Buna gülerken içeri ilerledi Chan.
Seungmin'le nehir kenarı datelerinden sonra buluşmamışlardı hiç. Uzun bir süreydi bu. Sık sık telefonda konuşuyor, mesajlaşıyorlardı. Bu durum ise daha çok yakınlaşmalarını sağlamıştı. Bazen denk geliyorlardı kampüste, Chan arkadaşlarını ya da Felix'i almaya gittiğinde ama etrafta Felix olabileceğinden bir şey yapmıyorlardı. Yapacaklarından değildi ama işte uzun süre tek kalamıyorlardı dikkat çekmemek adına.
Salona geçti ve bilgisayarının başına oturdu. Yazdığı şarkıları şu geçen bir iki hafta içinde birkaç şirkete gönderip görüşme yapmıştı. Hepsinden sonuç bekliyordu şu anda. Yaptığı şirketlerden birinde yapımcı olması onun için bir hayaldi resmen. Henüz Felix'in haberi yoktu. Gelecek cevap kesin olmadığından umutlanıp üzülmesini istemiyordu.
Birkaç dakika sonra yanına zıplayarak gelen gençle kafasını bilgisayardan kaldırdı.
"Hallettim! Buluşuyoruz! Bu sefer Minho hyung bana gelin dedi. Yaşlı Chan size hazırlık yaparken beli tutulur, hiç uğraşamam dedi."
Bunu söylerken gülen Felix'e göz devirdi Chan. Bayılıyorlardı yaşıyla dalga geçmeyi. Son cümleyi duymazdan gelerek cevap verdi. "Tamam, ne zaman buluşuyoruz?"
Felix abisinin yanına oturdu. "Bu hafta cumartesi. İşin yok değil mi o gün?"
Chan duraksadı. Başvurduğu şirketlerden birkaç tanesi o gün geri dönüş yapacaklarını söylemişlerdi. Ya reddedilirse? Ortamı bozabilirdi. Bunu istemiyordu.
"Abi? İyi misin?"
Aynı yere uzun süre odaklanan Chan kardeşini endişelendirmişti. Chan kafasını salladı. "İyiyim güzelim, bir an dalmışım. Müsaitim o gün."
Felix abisine sarılıp kalktı oturduğu yerden. Chan işine geri dönerken Felix markete gideceğini söyledi. Chan her ne kadar "Ben de geleyim," dese de Felix istememişti.
Felix kışın yaklaşmasıyla soğuyan havaya karşı sıkıca giyinip çıktı. Evden biraz uzaklaştıktan sonra Seungmin'i görüntülü aradı.
"Felix?"
Felix bağırırcasına konuştu. "Kafayı yiyorum sanırım Seungmin! Benim hoşlandığım biri vardı ya, biz onunla bir haftadır mesajlaşıyoruz ama bir haftadır hiç görmedik birbirimizi. Ne yapacağım görünce?!"
Seungmin daha ne olduğunu anlamadan telefonunun ucunda deliren arkadaşını sakinleştirmeye çalıştı. "Lix, sakin ol ilk önce. Ne zaman göreceksin çocuğu?"
Felix durdu. Mırın kırın yaptı biraz. "Onu söylemesem?"
Seungmin gözlerini onu tehdir edercesine açtı. "Felix, söyle şunu. İsim sormuyorum, gün sordum."
Felix, Seungmin'e bakmadan cevap vermeye devam etti. "İşte sıkıntı o. Anlarsın söylersem."
"Ya neden devlet sırrı gibi davranıyoruz biz bu elemana? Söylesene."
Felix her ne kadar söylemek istemese de günü söylemeye karar verdi. "Cumartesi günü."
Seungmin'in anlaması birkaç saniyesini aldı. Gözlerini ve ağzını ne kadar açabiliyorsa açtı. "Şaka mı yapıyorsun?"