Seungmin gözlerini güneşin kör edici ışığıyla açtığında telefonuna uzanıp saate baktı. Altıyı 10 geçiyordu, güneş daha yeni doğmuş olmalıydı.
Odasından çıkıp mutfağa geçti ve kendine gelmesi için kahve koydu. Telefonu eline aldı ve onla oyalanırken bugünün cumartesi olduğunu hatırladı ve bu kadar erken kalkmasına sinirlendi. Ne yapabilirim diye düşününce Chan'ın hesabına bakmaya karar verdi.
Çok fotoğrafı yoktu ama neyden hoşlandığını belli eden gönderileri vardı. Örneğin; oldukça fazla müzik aleti, kayıt cihazları, basketbolla ilgili fotoğraflar vardı. Bir de arkadaşları ve Felix vardı tabi ki. Ailesiyle fotoğrafları yoktu, buna şaşırmıştı açıkçası.
Biraz daha hesabına baktıktan sonra saatin yediye geldiğini gördü ve kalkıp kahvaltı hazırlamaya başladı. Bu sabah da erken kahvaltı etmekten bir şey olmazdı, değil mi?
Güzelce kahvaltıyı hazırladı ve Jeongin'i uyandırmak için odasına hoplaya zıplaya ilerlerken "Jeongin~" diye bağırmayı da ihmal etmedi tabi ki.
"Daha kargalar bokunu yemedi Seungmin." Yatağında doğrulup gözlerini karıştırdı.
"Ye diye uyandırdım işte," Tam kafasına gelen yastık ile sendeleyen Seungmin durmuş ve Jeongin'e uzun uzun bakmıştı. "Tekrar yap ve bir daha kahvaltı yiyemezsin."
Jeongin Seungmin'e güldü. Sabah soğuğu olduğu ve bir tanecik arkadaşı Seungmin mutfaktaki tüm camları açtığını bildiği için üstüne çok da kalın olmayan bir hırka geçirdi.
Mutfağa girdiğinde burnuna gelen harika kahvaltı kokusuyla yüzünde bir gülümseme oluştu. "Kahvaltıyla flörtleşmeyi bırakıp yesen iyi olur çünkü sen başlayana kadar ben bitirmiş olacağım."
"Hey hey! Bu haksızlık!" Seungmin omzularını silkmekle yetinmiş ve ikisi de sadece yemek yemişti. Yavaş yavaş kahvaltının sonuna doğru Jeongin konuştu.
"Beğendin mi?"
"Bence biraz daha pişirebilirmiş-"
"Chan hyungu, beğendin mi?" Seungmin dudaklarının önündeki yemekle öylece kala kalmıştı. "Ne?"
Jeongin, Seungmin'e gülüp dudaklarının önünde yemeği ilk önce eliyle kendine doğru çevirip yemiş sonra aynı soruyu tekrar yöneltmişti.
"Seungmin, aptal olmadığını biliyoruz. Aynı soruyu üçüncüye soruyorum. Dördüncü olursa azıcık biraz sinirlenebilirim."
"Jeongin tabi ki hayır, böyle şeyler nasıl aklınıza geliyor bilmiyorum ama Felix'in yanında yapmazsanız bu tür şakaları sevinirim. Ağabeyi olduğu için çok hoş karşılayacağını sanmıyorum." Jeongin bir şey ima edercesine gülerken kafasını sallayıp yemeğine döndü. "Of Yang, bıktırdın beni. Yedikten sonra eşyaları kaldır, hepsi çöpe gidiyor yoksa diğer türlü. Afiyet olsun."
"Duygularını saklamayı bırak Kim Seungmin!" Seungmin ise odasının kapısını sert bir şekilde kapatmıştı. Bilgisayarını açtı çünkü yapması gereken bir sürü ödevi vardı.
Jeongin'in dedikleri ise aklını kurcalamıştı. Hayır, hoşlandığını falan yoktu. Birisinin tarzı ya da dış görünüşü hoşuna gidebilirdi. Sokakta gördüğü ve tarzını beğendiği çok insan vardı. Boşuna bu saçma imalara katlanıyorum diye düşünüyordu.
Felix ise Jisung'la konuşuyordu. Felix dünden sonra herkesi özel olarak sorguya çekiyordu. Ağabeyi ve en yakınım dediği kişiler birbirini sevmişti. Bundan güzel ve mutluluk verici bir şey yoktu o an Felix için.
"Felix telefon kulağımda patlayacak. Nolur kapatalım telefonu. Bir sürü dersim var daha hem. Bir buçuk saat olmuş oğlum."
Felix Jisung'un bu haline gülmüştü ve bir buçuk saat geçmesine şaşırmıştı.