🥘14.Bölüm -Asıl Yüzleşme- 💙🎶

1K 27 11
                                    


*

Bugün oldukça yorulmuştum. Yemek yap, müşteriyle ilgilen derken geberiyordum. Restoranı kapatmaya yakın birkaç kişi daha gelmişti. Onlara da servis yaptıktan sonra mutfağa geri dönüp mutfağın toparlanmasına yardım ettim. Son müşteriler de giderken anahtarları Ferite teslim ettim. Açık lamba ya da hâlâ çalışan bir makine olup olmadığını hep en son o kontrol eder, restoranı kilitleyip giderdi. Bu sefer hep birlikte çıkmıştık restorandan. Anahtarlar yine ondaydı. Onlar servisle giderken bende kendi arabama ilerlemiştim.

Servisin gittiğini duyduğum ses ile anlamıştım.

Gelen adım sesleriyle kaşlarım istemsizce çatılmıştı.

"Kim var orada?" Korkarak sorduğum sorunun ardından dalların arasından çatırdama sesi iyice yükseldi.

Yaklaşan seslerden sonra biraz daha geriye çekildim.

"Korkma benim." Duyduğum tanıdık ses ile derin bir nefes aldım.

Bu saatlerde ortalıkta genellikle ayyaşlar, tinerciler dolanırdı. Bu beni korkutmuştu.

Birkaç saniye sonra yüzünü görmüştüm.

"Ne oldu? Gece gece neden buradasın?" Sorduğum sorudan sonra bakışlarını aşağıya indirmişti.

Her yer karanlıktı ama bu tarafa doğru ışık vuruyordu. Ezbere bildiğim yüzünü bir kez daha bahşetti bana.

Dolan gözleri ile şaşkınca onu inceliyordum. Okyanusları taştı taşacaktı. Patlamaya hazır gibiydi. Kaşları serbestti. Kısa kalın dudakları büzülmüştü.

Yerdeki bakışları hâlâ yüzüme ulaşmamıştı.

Parmağım ile çenesini yukarıya kaldırdım. Bana bakmasını beklerken bakışlarını kaçıyordu.

Gözleri kıpkırmızıydı. Yanlarında mor halkalar vardı. Ne yani ağlamış mıydı?

"Bana bak!" Çenesini sıkıp gözlerini gözlerime ulaştırdım.

"Sen ağladın mı?"

Sessiz kaldı.

"Cevap verir misin? Ağladın mı sen?"

"Ben... Ben..."

"Sen?"

Bir anda dizlerinin üstüne çökmesiyle şaşkınlığım kat ve kat artmıştı.

"Bir derdin mi var?" Sormadan edememiştim. Eğilip karşısına oturdum.

Ağlamaya başladığında dahası mümkünmüş gibi şaşırmam daha da fazla arttı.

Baranı sadece iki kere ağlarken görmüştüm. Biri babasını kaybettiğinde, diğerinde ise ağladığını inkar etmiş ve bana nedenini söylememişti. Bu da üçüncüydü.

"Neden ağlıyorsun?" İki elini yüzüne kapatmış küçük bir çocuk gibi ağlıyordu.

"Gel buraya." Konuşmayacağını anladığımda kendime çekip sıkıca sarıldım. Bir daha hiç bırakmayacakmış gibi. Alnını omzuma yaslayıp ağlamaya devam etti. Ellerimi ensesine koyup daha çok kendime bastırdım. Daha sıkı sarıldım.

"Ağlama." O böyle ağlarken -üstelik benim omzumda- benim de ağlamam yakındı.

"Ben... Ben çok özür dilerim." Yavaş yavaş sakinleşiyordu sanırım. Sakinleşince anlatırdı. Öyle umuyordum.

O ağlarken içimde bir şeyler kopuyordu sanki. Tüm okyanuslar, denizler her şey taşsın, fışkırsın ama onun okyanuslarından bir damla yaş akmasın. Kalbim öylesine yük olmuştu ki bana, elime düşse şaşırmazdım.

𝚂𝚊𝚍𝚊𝚔𝚊𝚝𝚒𝚗 𝚁𝚎𝚗𝚐𝚒 𝙼𝚊𝚟𝚒 (Renkler Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin