Bir müşteri gibi geçip oturdum sandalyelerden birine. Dört yılın sonunda ilk karşılaşmamızda olduğu gibi. O zaman bilmeden geçip oturmuştum. Şimdi bile isteye gelmiştim. Bile isteye onu görmek için gelmiştim.
Önce birkaç garson geldi gitti. Sonrasında Feriti gördüm. İstanbul'da o zaman da yanında çalışıyordu. Beni tanıdı ve yanıma geldi. "Baran Abi?"
"Ferit aslanım şu kağıdı Selcana verir misin?" Dedim cebimdeki kağıdı ona uzatırken. Başıyla onayladı ve gitti. Çayımdan kalanı tek dikişte bitirirken masaya bir miktar para bıraktım ve ayaklandım.
Kağıtta "Benimle konuşmak istemediğini biliyorum. Yine de konuşmalıyız. Gözünde hâlâ bir parça değerim varsa lokantanın arkasındaki parka gel. Sana anlatacaklarım var. Sonrasında nasıl davranmak istersen öyle davranırsın. Neye inanmak istersen ona inanırsın. Ama beni bir kez dinle. Lütfen..." yazıyordu. Geleceğini düşünüyordum. Gelmesini umut ediyordum. Gelmesini istiyordum. Umarım öyle de olurdu.
Üzerimdeki tişört terden iyice üzerime yapışırken banka oturmuş bekliyordum. İp olan bilekliğimi döndürüp onunla oynuyordum. Aradan 15 dakika geçti. Gerekirse tüm gün bekleyecektim. Dirseklerimi dizlerime dayadım. Başımı ise ellerime gömdüm. Lütfen gelsin. Lütfen beni bir kere dinlesin.
"Ne istiyorsun?" Duyduğum güzel sesiyle hızla kafamı kaldırmıştım. Belki komik ama gözlerini kara deliğe benzetirdim. Rengi orman olsa da beni kendine çekiyordu gözleri. İçine çekip hapsediyordu.
"Sadece konuşmak."
"Ne söyleyeceksen söyle. Vaktim yok. Sonra çek git bir daha da gelme."
Elimle bankın diğer tarafını gösterdim. "Oturmayacak mısın?"
"Gerek yok. O kadar çok kalmayacağım."
"Peki."
Aklımdan geçen ne varsa dilime vurma zamanıydı. Ona güvenmediğimden değil de anlatıp birde beni düşünmesini istemediğimden daha önce bunları anlatmamıştım. Daha doğrusu sadece küçücük bir kısmını anlatmıştım.
"Benim annem bir seks işçisiydi." Bunu kendime bile zor itiraf ediyordum. Yıllardır aklıma bile getirmek istemediğim bir konuydu bu.
"Ne?" Daha fazla bir şey söylemeden yanıma oturdu ve sessizce dinlemeye başladı.
"Benim babam onu çalıştığı yerde görmüş. Çok beğenmiş. Sadece benim kadınım ol demiş. Annem de babamı sevmiş. Sonra babam annemi kaçırmış o bataklıktan. Kurtarmış kurtarmasına da annem o sıra bana hamileymiş. Bakma baba dediğime. Benim babam bile belli değil. Hem or*sbu çocuğu hemde piçim aslında. Babam belli değil. Bunu söylemek zor ama öyleyim. Sonra babam bunu öğreniyor. Sanki en başta onu o haliyle kabul etmemiş gibi öldüresiye dövüyor annemi. Bu da mucize ya. Aylarca gördüğü o dayaklardan sonra düşmemişim. Hatta babamın annesinin her şeyden haberi varmış. Beni düşürmek için ilaçlar içirmiş, çaylar yapmış. Annem her şeye rağmen beni doğurmak istemiş. Zaten o iğrenç hayata düşmeyi kendi istememiş. O da ayrı bir mevzu. Sonra bakmışlar bana bir şey olmuyor. Bari doğurunca birine verelim demişler. Babam anneme nikah bile kıymamış. Sonrasında annemin en yakın arkadaşı Sema Teyze (şuan anne kabul ettiğim kadın) almış beni. Sonra ben onunla büyüdüm. Babamsa annemi öldürmüş. Sanki onun nasıl biri olduğunu bilmezmiş gibi. Onu öyle kabul eden kendisi değilmiş gibi. Babam hapise girince onu da orda öldürmüşler. Nasıl oldu hâlâ bilinmiyor. Şimdi gelelim yıllarca gerçek baba bildiğim adama. Kardeşim de annem yani Sema Teyzenin sonrasında yıllarca baba bildiğim kocasından. Aslına bakarsan ne o benim annem ne de o benim kardeşim. Yine de öyle kabul ettim ben. Zaten sonra annemin kocası da öldü..." Anlattığım onca şeyden sonra derin bir nefes aldım. Gözlerimden yaşlar akarken anlatmak zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝚂𝚊𝚍𝚊𝚔𝚊𝚝𝚒𝚗 𝚁𝚎𝚗𝚐𝚒 𝙼𝚊𝚟𝚒 (Renkler Serisi)
Rastgele"Sen beni aldattın. Bundan ötesi var mı ha?" "Evet seni aldattım. Çünkü ben ahlaksız kadının tekiyim." - Kapak tasarımı bana aittir! - Bu isimdeki ilk ve tek kitaptır! - İlk yayın tarihi: 24.10.2021