Tren.

160 45 53
                                    

Tren camına hızla vuran yağmur damlalarının gürültüsü ile gözlerimi açtım. Baya şiddetli yağıyor gibiydi. Uykulu gözlerimle bir süre dışarıyı izlemeye çalıştım ama etraf hiçbir şey göremeyecek kadar karanlıktı. Sadece tepedeki bulutların arkasında saklanmış dolunayın ışığı aydınlatıyordu gökyüzünü. Uyku sersemliğim dağılınca doğruldum ve çantamdaki su şişesini alıp biraz içtim. O sırada etrafa göz atmak aklıma geldi. Vagonda ben hariç sadece birkaç kişi vardı. Bazıları uyuyor, kalanlar da kitap okuyor veya müzik dinliyordu. Yerimden kalkıp lavaboya gittim. Aynadan perişan haldeki yüzümü inceleyip saçlarımı düzeltmeye çalıştım. Trenin hafifçe sarsılması ile durduğumuzu anladım. Yüzüme su çarpıp lavabodan çıktım ve vagona geri dönüp çantamı alarak trenden indim. Bindiğimde yağmur olmadığından şemsiyem yoktu, üstümdeki kıyafetler de inceydi. Hasta olacağımdan emin bir şekilde yağmurda yürümeye başladım. Issız bir yerdi, pek tekin olduğu da söylenemezdi. Yakındaki seyrek ağaçların olduğu ormanlığa doğru yürüdüm. Saçlarım tamamen ıslanmıştı, birkaç gündür uyumamaktan morarmış göz altlarım ve yağmurdan akmış rimelim de görüntümü tamamlıyordu. Hava soğumaya başlamıştı ve rüzgar ıslak saçlarımı uçuşturarak yüzümü kapatıyordu. Sıkkınlıkla bir süre daha yürüdükten sonra ormanın ortasında küçük, eski bir kulübeye vardım. Buraya gelmek için en iyi zaman olmadığı kesindi. Ama daha fazla bekleyemezdim.

Kısa HikayelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin