Denek bölümünün devamıdır.***
"0."
Odanın her tarafında kırmızı ışıklar dönerken içeri koşan beyaz adamların adım sesleri kulaklarımdan girip beynimin derinliklerinde belli belirsiz yankılar oluşturuyordu. Kaslarım kasılıyor, vücudum acı içinde kıvranıyordu. Damarlarımdaki sıvıyı bedenimin her santimini gezerken hissediyordum. Dışarıdaki sesler anlaşılmıyor, gözlerim sıkıca yumulup aniden açılıyordu. Farkında olmadan tırnaklarımı geçirdiğim avuçlarımdan yayılan hafif ama keskin kan kokusu burnuma doluyordu. Bilincim uzayın derinliklerinde kaybolana kadar beyaz adamlar etrafımda döndü. Ve kırmızı beyaz oda içinde her şey siyaha gömüldü.
***
Donuk gözlerim önünde bir perde varmış gibi görünüyordu, tavanı görmediği kesindi. Kulaklarımdaki tiz ses asıl gürültüyü seçmemi imkansız kılıyordu. Ve beynim kesinlikle farklı bir şey düşünüyordu.
Onca beyaz arasında siyah giyinmiş o çocuk. İlk defa elimi tutan kişi. Kafasını tavana çevirip gülümseyerek, asla pencere bile görmediğimiz bu yerden çıkıp bir gün özgürlüğe kavuşacağımızı düşünen o masum varlık. Ama buradaki insanlar onun gibi değildi. Gözlerime bakıp dışarı çıktığımızda yapacaklarımızı anlattı bana. Tepelerde koşup çimenlere uzanacak ve bu sefer derimizi yakan ilaçlar değil göz kamaştıran güneş olurken bulutları izleyecektik. Nasıl bilmese bile bana çiçeklerden bir taç yapacağına söz vermişti. Ben de ona bir tane yapacağıma söz vermiştim. O tepenin kral ve kraliçesi ilan edecektik kendimizi. Ve güneş ufuktan yok olurken görünmeye başlayan yıldızlar gökte belirene kadar orada geçirecektik günümüzü.
Küçükken güzel hayallerdi. Şimdi değil.
Derinin altı siyah bir sıvı ile kaynarken değil.
Bütün damarlarım daha belirgindi şimdi. Derimin üstünden kan dolaşımımın tamamı görünebiliyordu. Özellikle gözlerimin çevresinde daha çok hissediyordum sıvıyı. Kontrolü kaybettiğimi fark ediyordum. Uzuvlarım kemerlerden kurtulmak için çırpındı. Ve, başarılı mı oldum? Gözlerimi açtığımda kemerler bağlı değildi. Elinde bir başka şırınga ile bana yaklaşmaya çalışan adama atıldım. Şırınga yerde kırıldı ve adam düşerken kafasını bir alet masasına çarpıp bayıldı. Başkası hamle yapınca o da yerdeydi şimdi. Bir başkasının üstüne neşter masası düştü. Şey, ona bakmasam daha iyi. Ve odada benden başka ayakta kimse yoktu şimdi.
Odadan çıkıp yıllar içinde avcumun içi gibi ezberlediğim koridorlarda ara sıra sendeleyerek koştum. Bu binada yerini bilmediğim tek bölüm kesinlikle çıkıştı. Ama iyi haber, çıkışın yerini bilmesem de tek görmediğim yeri biliyordum. İçgüdülerimle anlamadığım şekilde normalden daha hızlı koşan bacaklarım çıkışa taşıdı beni. Tabi ki o kadar kolay değildi, elimi kolumu sallayarak çıkabileceğimi düşünmemiştim. Silahlı adamların ateşinin altında omuzumdan fena şekilde yaralansam da koşmaya devam ettim. Üstlerine atladığımda hepsi tek tek yeri boyladı. Bu siyah sıvı o kadar kötü değil sanırım. En azından çektiğim acıya değdi.
Bu kocaman yerden pek çok yara alarak ve birçok kişiyi yaralayarak çıkmayı başarmıştım. Gücümün damarlardan çekildiğini hissettiğimde devasa laboratuvardan uzaklaşmış, bir tepeye tımanabilmiştim. Artık beni taşımayı reddeden bacaklarıma karşın daha fazla ayakta durmayı başaramadım ve yere yığıldım. Son bir enerjiye ihtiyacım vardı... Sırtımı tepenin en ortasındaki tek ağaca dayayıp nefes nefese etrafa bakındım. Yerden bulduğum kalın, iki uzun iki de kısa dalı aldım. Ağacın dibinde yetişmiş uzun sayılabilecek sarmaşıklar vardı, iki tanesini kopardım. Dalları iki haç işareti şekline getirip sarmaşıklar ile birleşim noktalarından bağladım. Bittiğinde ikisini de yan yana toprağa sapladım. Ardından boynumdaki kalp şeklinde kapaklı kolyeyi çıkardım. Kolyeyi dudaklarıma götürüp gözlerimi kapadım ve sonsuzluk gibi gelen bir süre boyunca bekledim. Gözlerimi tekrar açıp çatlamış dudaklarımı kolyeden ayırdığımda çok dikkatlice kolyenin kapağını açtım, yeni doğmuş bir bebeğe zarar vermemek için uğraşıyormuş gibi. Kolyenin içindeki kara tozu rüzgarda uçmaması için dikkat ederek haç işaretlerinden birinin altına, toprağa döktüm. Kolyeyi kapatıp tekrar boynuma taktım ve diğer hacın dibine uzandım.
"Sonunda özgürüz."
Derin bir nefes aldım. Yaralarımdan sızan ılık kan taze toprakla birleşirken ilk defa gördüğüm bulutlara baktım. Göz kapaklarımdaki ağırlık dayanılmaz gelmeye başlayınca son bir kez kapattım, ama ilk defa huzur içinde.
Keşke taçlarımız olsaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kısa Hikayeler
Short StoryKendi yazdığım kısa kurgu hikayeler. Gerisini kendiniz hayal etmeniz gerekebilir. Kelimelerde kendinizi bulacağınız, satırların arasında dalıp gideceğiniz bir okumaya hazır olun. Tarzım biraz farklı etkilenecek olanların okumaması rica olunur. Kısa...