42

298 31 1
                                    

Medya: The Neighbourhood - Wires

Taehyung

Yağmur yağıyordu. Gök bütün gücüyle inliyor dışarıda kuvvetli rüzgarlar esiyordu. İçerisi tıklım tıklımdı ve barın camlarına vuran sert yağmur taneleri önlerine çıkan her şeyi delip geçmek istiyor gibiydi.

Ya da belki bu benim hislerimdi, çünkü şuan hissettiğim buydu. İçimde ilk defa atamadığım bir yumru oluşmuştu. Normal zamanlarda hayatım ne kadar boktan olursa olsun sahneye çıkıp şarkı söylediğimde hafiflerdi. Göğüs kafesimdeki ağrı azalır, ruhum bedenimden ayrılmış tüm problemlerimden arınmışım gibi hafiflerdim.

Mikrofonu sıkıca tuttum, sadece mikrofonla bakışıyordum. Boğazım kurumuştu. Ayağımın dibindeki şişeden suyu kafama dikleyip yerine geri koydum, göz ucuyla arkamı dönüp bizimkilere baktığımda hazır olduklarını işaret etmişlerdi.

Bu bugün on beşinci şarkım olacaktı, ama ben her şarkıda daha da ağır hissediyordum.

Son şarkıyı ingilizce bir parçayla bitirip sahneden indim, insanlar alkışlarken ben hızlıca bara gidip kendime bira kapmış ve arkaya kaçmıştım.

Kasalardan birine yerleşip birayı açtım, soğuk ve irkilten sıvı boğazımı yakarak inerken birayı ayağımın dibine bırakıp arkamdaki duvara yaslanmış ve bir sigara yakmıştım.

Dün çocuklarla meyhaneye gidip Allahımı bulana kadar içmiştim, eve nasıl gittiğimi de bilmiyordum. Gözlerimi açtığımda saat üç olmuştu. Boğazım hala kuru gibiydi, bu kadar içmekten nefret ediyordum. Bana her zaman babamı hatırlatıyordu, içtiğim günler ona daha çok benzediğimi düşünüyordum.

Aslında olaya bu açıdan baktığımda ona gerçekten benziyordum, bu ani öfke patlamalarım direkt ondan geçmişti mesela.

Kendi kendime güldüm, aklıma Yugyeom'un söyledikleri geldikçe içimdeki öfke daha da artıyordu. Sikeyim babamı, ağzını yüzünü sikmek istiyordum Yugyeom'un ama onun da suçu yoktu. Jungkook'un geçmişini ben de biliyordum.

Takmayacağım, sikimde olmayacak diyordum ama beni bu kadar yakınımdan vurmasını beklemiyordum. Başından beri Yugyeom'un yakın arkadaşım olduğunu biliyordu ama benden bunu saklamıştı.

Bahaneleri umrumda değildi, söylemeliydi.

Boş boş karşımdaki duvarı izledim bir süre, daha başka kimler olacaktı? Tanıdığım başkaları çıkar mıydı? Umrunda olmamalı Taehyung. Geçmiş geçmişte kaldı.

İç sesimin aksine, onu bastıran daha güçlü bir ses bu düşünceden nefret etmişti. Sürekli geçmişiyle karşılaşmayı kaldıramazdım.

Yanımdaki metal kapı kapandığında ne zaman açılıp içeriden Jungkook'un çıktığını anlamamıştım. Farkında bile değildim, kendi iç dünyama fazlasıyla dalmıştım.

Öte yandan burada olduğunu yen idrak etmiştim. Kaşlarım refleksle çatılmış, istemsizce öfkelenmiştim. Jungkook ise benim aksime oldukça sakindi.

O hep sakindi. Bu bile beni sinirlendiriyordu bazen. Nasıl olurda bir insan hep olgun ve sakin olurdu?

"Ne işin var burada?"

Yanılmışım, sakin falan değildi. Siniri şimdi kendini belli etmişti, gözlerindeki alaylı ifade sadece yanıltıcıydı.

"Kestirip atmamı mı tercih ederdin?"

Hissettiğim öfkeyle yerimden kalkıp karşısına dikildim "Ne diyorsun Jungkook?!"

"Telefonlarıma neden çıkmıyorsun Taehyung? Biz konuşmazsak nasıl halledeceğiz? illaki peşinden mi koşmam gerekiyor?"

𝑇𝑜𝑜 𝐶𝑙𝑜𝑠𝑒Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin