44

328 36 2
                                    

Medya: Far From Home - Sam Tinnesz


Taehyung

"Aç şu telefonu Jungkook!" sinirle aramayı son yarım saattir yaptığım gibi sonlandırıp cebime tıkmış ve Jungkook'un kapısının önündeki merdivene oturmuştum. Belli ki evde değildi, olsaydı şimdiye kadar ne kadar bana bozuk ya da kızgın olsa da açardı kapıyı.

Evin önüne doğru gelen kırmızı audiyle dikkatim o yöne kesilmişti. Bu Jungkook'un arabası değildi. Daha önce görmemiştim de. Araba yaklaşıp içinden Jennie çıktığında ayaklanıp ona doğru ilerlemiştim "Taehyung? Ne işin var burada?"

"Jungkook nerede? Ulaşamıyorum dün geceden beri ona." Önce arkamdaki eve sonra bana bakmıştı. Kafasıyla evi işaret ederken o tarafa doğru yürümeye başlamıştı "Gel, içeride konuşalım."

Jennie kapıyı açarken ben fazla tedirgindim, aklıma geldiği gibi kötü bir şey olma ihtimali- "Jennie Jungkook iyi mi? Bir şeyi yok değil mi?"

Kapıyı açıp içeri girerken gülümsemişti, "Hayır fiziksel bir şey yok en azından."

Fiziksel bir şey yok. Burada bana laf sokmuştu sanırım. Ama yine de istemsiz rahatça nefes almıştım, merdivenlere ilerlerken dönüp bana bakmıştı kısa bir an "Sen bize kahve yap ben geliyorum tamam mı?"

"Jungkook-" oflayarak susmuştum, Jennie beni dinlemeden yukarı çıkmıştı. El mahkum kahve yapıp Jungkook'la her zaman oturduğumuz tezgahın önüne oturmuştum. Göz ucuyla evi süzerken Jungkook'u ne kadar özlediğimi daha çok hissetmeye başlamıştım.

Gözümün önüne sadece o geliyordu. İşler nasıl bu noktaya gelmişti ki? Daha da önemlisi, Jungkook şuan neredeydi? Bu ev Jungkook olmadan çok ruhsuzdu, eski bana huzur veren tarafı kaybolup ormanın derinliklerine kaybolmuş gibiydi.

Dayanamayıp tekrar telefonu çıkartmış ve kendimi Jungkook'u ararken bulmuştum. Ama sonuç yine aynıydı, cevapsız otuzuncu çağrı.

Merdivenden gelen topuk sesleriyle dikkatim o tarafa kaymıştı hemen, Jennie elinde beyaz bir dosyayla aşağı inmiş telefonuyla hızlıca mesaj yazıyordu. Sonunda telefondan başını kaldırıp bana baktığında teşekkür edip kahvesini yudumlamıştı. Bense fazla sabırsızdım, Jungkook'u merak ediyordum.

"Jennie, Jungkook nerede?"

"İtalya'da."

"Ne?" yükselen sesime engel olamamıştım, ne demek İtalya'daydı? Ne zaman gitmişti, neden? "Neden? Ne zaman gitti? Niye orada Jennie?"

Jennie karşıma geçip dirseğini tezgaha, kafasını da ellerine yaslamıştı "Normal bir Jungkook'un ne yapacağını kestirmek zordur ama kalbi kırık bir Jungkook'un ilk yaptığı şey kaçıp kendini işine okuluna vermesidir."

Kalbi kırık, kalbi kırık, kalbi kırık... kafamın içinde sayısız kez yankılanmıştı bu iki kelime. Onun kalbini ben kırmıştım. "İtalya'da şirketle ilgili bir toplantı yapılacaktı. Amcamız katılacaktı ama Jungkook katılmak istedi. Zaten şirketi devralma vakti yaklaşıyor. İşlerle böyle sıkça ilgilenmesi gerekecek."

"Şirket olayı da vardı, değil mi?" bunu daha çok kendime söylemiştim. Bütün sorunları erteledikçe bir anda üstüme yığılmışlardı.

"Taehyung, Jungkook gerçekten üzgündü. Yugyeom olayından patlak verdiğini biliyorum ama..."

"Biliyorum." Dedim, önemli olmadığını söyleyecekti. "Olay Yugyeom'dan çıkalı çok oldu. Benim de payım var bunda ama Jungkook onu terk edeceğimi düşünüp duruyor. En son Lisa'yla bizi konuşurken görünce de durduramadım onu. Dinletemedim kendimi."

Oflayıp dirseklerimi tezgaha yaslayıp kafamı tuttum, onu durdurmalıydım. Şimdi İtalya'daydı. Nasıl bulacaktım onu?

"Fark etmişsindir, Jungkook pek ilişki insanı değil." Ağzından çıkanlarla dikkatim Jennie'ye dönmüştü, evet farkındayım dememek için kendimi zor tutmuştum, bir daha bu konudan konuşmak istemiyordum. "O aslında ilişkiden korkuyor denilebilir. Herhangi bir ilişkiden, bir bağdan. Bu dünyada Jungkook'u en çok korkutan şey bağlarını kaybetmektir. O yüzden etrafında pek bir şey göremezsin, evcil hayvan bile."

Bunu aylar önce fark etmiştim, ama bu boyutta olabileceğini düşünmemiştim. "Anne babası yüzünden, değil mi?" diye mırıldandım. Kafasını yavaşça sallarken o da üzgün görünüyordu. "Amcamla yengem... Her şey aniden oldu. Jungkook anlatmıştır. Bir gece aniden onları kaybetti. Herkese her şeye kapattı kendini. Öyle korkunç bir şey yaşayınca, anlıyorum aslında. İnsan tekrar bağ kurmaya korkuyor, o bağların nasıl koptuğunu hatırladıkça."

Zar zor yutkunmuştum, Jungkook'un bu konuda bu kadar hassas olduğunu düşünememiştim, şimdi düşününce her şey yerine oturuyordu. Bütün kelimelerini anlayabiliyordum. "Ne zaman dönecek Jennie? Benim telefonlarımı açmıyor."

Jennie'nin yüzünde ilk defa tereddüt görmüştüm. "Bilmiyorum. Yani normal şartlarda olsak buradan en fazla bir gün ayrı kalır derdim, resim yarışmasına da az kaldı. Onun için çok önemli. Ama şimdi hiçbir şey umrunda değil gibi. Benimle de uzun konuşmuyor."

Bir süre beyaz mermer tezgahla bakıştım, içimde gittikçe büyüyen sıkıntıyı durduramıyordum. Önümdeki kahve bile midemi bulandırıyordu. Sonra aklıma gelen şeyle başımı kaldırmadan mirildandim "Yarışma, neden bu kadar önemli?"

"Yengem, zamanında bu yarışmaya çok katılmak istemişti ama Jungkook ve amcam için ertelemişti. Sonra ikinci kez katılmaya karar vermişti, sonra katılamadan vefat etti. O da Jungkook gibiydi, bayılırdı resime. Hatırladığım kadarıyla bir atölyesi bile vardı, bazen sergileri olurdu. Amcamla sessiz sakin yaşarlardı işte."

Elimde olmadan gülümsemiştim, Jungkook'un kime benzediği belli olmuştu. Tüm bunları Jungkook bana anlatmamıştı, ne zaman ondan konuşmaya kalksam beni geçiştirirdi. Neden sakladığını da anlamazdım, hala da anlamıyordum.

Ama onlarla tanışmak isterdim, benim ailemin aksine gerçekten sevgi dolu ve huzurlu bir evi varmış Jungkook'un. Benim anneminse ne hobisi vardı ne huzuru. Babamın gölgesinde yaşardı, hatta buna o kadar alışmıştı ki çıkmak da istemezdi o gölgeden.

Babamsa bu dünyada bir tek kendi mutluluğuna düşkün bir insandı, diğerlerinin aklına geldiğini bile sanmazdım.

Benim çocukluğum boyunca renkler annemin kanının rengi kırmızı, ve morlukların rengiydi. Önce kızarıklıklar, ardından sarı halkalar, sonra yeşil, ardından mor çizgiler. Gökkuşağı gibilerdi, göğe baktığımda aklıma gelen tek görüntü bunlar olurdu.

Ama mavi deyince, aklıma gelen tek şey Jungkook'tu. Ferah, sevgi dolu, masmavi bir Jungkook. Gözlerinin hakkını veriyordu. Hem boğacak gibiydi hem kurtaracak gibi. "Ne düşünüyorsun? Dönmesini mi bekleyeceksin?"

"İtalya'da nerede kaldığını biliyor musun?" Jennie yüzüme şaşkınca bakmış ama sonra kendini toparlamıştı, kafasını sallamıştı "Yanına mı gideceksin?"

"Evet." Üniversite sonrası için kenara koyduğum paradan kullanabilirdim, burada durup bekleyemezdim.

𝑇𝑜𝑜 𝐶𝑙𝑜𝑠𝑒Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin