on beş

2.7K 224 86
                                        




seeeellaaammmm

ybye geçmeden önce ufak bir reklamım var

1800lü yılların İngilteresinde geçen hizmetli ve zengin aşkı içeren bir Taennie mi okumak istiyorsunuz? O zaman Savoir tam size göre

Eğer ben daha soft ve chill şeyler seviyorum derseniz ise boşa geçirdikleri dört yılı 20 güne sığdırmaya çalışan 19 yaşında iki ergen Taennie sevebilirsiniz. Öyleyse 20 Days profilimde sizi bekliyor!!!!

Reklamlar bitti

İyi okumalar

Küçük bir kızken, ilkokul zamanlarımdan bahsediyorum, ablamın doğum günlerinde istemeden de olsa biraz asabi ve sinirli olabiliyordum.

Şöyleydi ki Jisoo genel olarak üstünde ilgi olmasını sevmezdi. Tek istediği birkaç arkadaşıyla takılmak, spot ışıklarından uzak, rahat ve kasıntılıktan uzak bir hayat sürmekti. Ben ise tam tersiydim. Tüm gözlerin üstümde olmasına bayılıyordum.

Ablamın doğum gününde ise işler terse dönerdi. Bir günlüğüne Jisoo'nun hiç istemediği benimse almak için öldüğüm spot ışıkları yer değiştirir, herkesin ilgisi onun etrafında toplanırdı. Bu yüzden günü Jisoo'yu doğum günü için hoş bir kahvaltıya getirmiş aileme zehir ederdim. Akşam pastanın üzerindeki mumları üflerken kavga çıkartır, hediyem olmadığı için huysuzluk ederdim.

Biliyorum, çok da iyi bir insan sayılmazdım. Küçüklüğümden beri damarlarımda dolaşan kıskançlık beni bu hale getiriyordu. Hep en iyisi benim olsun istiyordum, sadece benim.

Karşımdaki Nayeon yeni sarıya boyattığı saçlarıyla gerçekten güzel görünürken ne yazık ki onu dinlemiyordum. Ablamın doğum günü hakkında ne anlattığını bilmiyor, ne hediye alacağı konusunda yardımcı olamıyordum çünkü gözlerim sadece pencerenin dışında neye kahkahalar atarak güldüğüne dair hiçbir fikrim olmayan Taehyung'a takılmıştı.

Arkadaşlarıyla hiçbir spor dalıyla uzaktan yakından ilgisi olmadığını bildiğim koşturmacalı bir oyun oynuyorlardı. Koç Park onlara düdük çalsa da umursamıyordu ve Taehyung ilkbahara yaklaştığımızdan olsa gerek sıcaklamış olmalıydı ki tişörtünü çıkartmıştı.

Onun vücudunu ilk kez görüyordum ve açıkçası ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Öyle ağzımı açık bırakacak kaslı bir vücudu yoktu. Geniş omuzları, hafif kaslı bir karnı ve ortalamanın üstü kolları vardı. Esmer teni pürüssüz duruyordu ve neden bilmem bana ıslanmış saçlarıyla o kadar çekici gözüküyordu ki içimdeki kıskanç kızı ortaya çıkartıyordu.

Sadece benim olsun istiyordum.

Beni gerçekten sevsin, benim için ölsün ve gözü başka kimseyi görmesin, diğer kızları düşünmeye bile ihtiyacı olmasın istiyordum.

Bunun nedeninin ne olduğunu gerçekten bilmiyordum. Bir gün uyanıyordum ve Kim Taehyung umrumda değil diyordum. Yakışıklı olduğu için hoşuna gidiyor ama daha iyisini bulabilirsin diye kendime öğüt veriyordum. Onu tanımıyorsun, hoşlanmıyorsun ve sadece hırs yapıyorsun. Bırak gitsin. Sadece birkaç saat geçiyordu ve işte o zaman kalıyordum. Aklıma düşüyor, aptal Tarih dersinde Taehyung hakkında düşünmekten Bayan Hwang'ın ağzından çıkan hiçbir kelimeyi algılayamıyordum.

Tek bildiğim şey onu çok feci bir şekilde istediğimdi ama neden istiyorum bilmiyordum. Ona ihtiyacım var gibi geliyordu, aklımda sıkışıp kalmış gibiydi.

"Jennie, beni duyuyor musun? Neye bakıyorsun sen?".

Nayeon oturduğumuz satranç masasına doğru eğilirken -ki asla satranç oynamıyorduk- neye ya da kime baktığımı görmek istercesine yüzündeki kocaman sırıtmayla pencereye uzandı. İçimi bir panik dalgası kaplarken Taehyung'a deli bir manyak gibi dakikalardır gözümü ayırmadan baktığımı görmesini istemiyordum.

rare || taennie.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin