bir

6.1K 392 244
                                    

yorum yaparsanız çok sevinirim çünkü okurken çok eğleniyorum

Partilemeyi severdim. Partilemeyi o kadar çok severdim ki bu aynı bir gökdelenin üst katına çıkmak, ondan sonra ise o güzel manzaradan tüm şehir ışıklarını seyretmek gibi güzeldi. Tek bir sıkıntısı vardı ki sınırda duruyordum. Parmaklıkları olmayan bir balkonda duruyordum anlayacağınız, her an yere kapaklanabilirdim.

Müzik sesi kulaklarımı doldururken kendimi dans eden insanların arasında bir sağa, bir sola savuruyordum. Eğer belimi tutan eller olmasa yere kapaklanabilirdim ama Park Jimin bunu engelliyordu. Omzuma yaslanmış çenesiyle gıdıklandığımdan dolayı kıkırdamıştım. "Bir şeyler daha alacağım." dedi kulağıma fısıldarken "Gel benimle.".

Ağzımdan kocaman bir kahkaha çıkarken bunu neden yaptığımı bile bilmiyordum. Jimin'in beni kalabalığın içinde mutfağa doğru sürüklemesine izin verdim. Saat bire geliyordu yani Rose çoktan evine gitmişti. Beyaz renk dekore edilmiş büyük camlı mutfağa girdiğimizde "Ne istiyorsun?" diye sordu Jimin.

Kendimi fazlasıyla kötü hissettiğimden dolayı "Ben bir şey içmeyeceğim." dedim ona. Biraz daha içersem nerede olduğumu hatırlayamayacak kadar kötü duruma geleceğimi biliyordum. Bu yüzden Jimin kendine bir şeyler doldurmaya gittiğinde cebimden telefonumu çıkarttım. Ellerim direkt Jisoo'nun numarasını tuşlamaya giderken birkaç saniye geçmiş, telefon ikinci kez çaldığında açılmıştı.

"Alo?".

Ablam yüksek ihtimal hiç uyumamış, aptal bir dizi izlemeye tutunmuştu. Birkaç dakika sonra bile onu arayacak halim olmadığından şimdi aramıştım. "Kötüyüm abla." dedim tek nefeste "Gelip beni al.".

Hattın diğer ucundan homurtulu bir ses yükseldi. Bu senaryoyu o kadar çok yaşamıştık ki artık Jisoo'nun bıktığına emindim neredeyse. "Gelemem, babam anahtarımı aldı." dedi "Taehyung'ı arayıp seni getirmesini söyleyeceğim.".

"Tamam." dediğimde telefonu kapatmış, elindeki bira şişesiyle yanıma doğru gelen sarışına vermiştim yine dikkatimi. Jimin çok sıcaklamış gibi gömleğinin ilk iki düğmesini açtığında "Oturalım mı?" diye sordu bana.

Kafamı olumlu anlamda sallarken peşinden ilerledim. Beni kalabalığın içinde yönlendirmesine izin veriyordum. Dans eden bedenler bana çarparken dengemi bozuyor, düşecek gibi olmamı sağlıyordu ama Jimin beni tutarak buna izin vermiyordu.

Sonunda tekli gri koltuğa geldiğimizde "Bence ikimiz sığabiliriz." dedi Jimin. Zaten büyük olan koltuğa kendine bırakırken kenara kayıp oturmam için yer açmıştı. Açtığı boşluğa açarken oraya sığabileceğimi farkındaydım fakat buna gerek duymadım. Zaten onun da, benim de istediğimiz şey gayet belliydi. Onunla işi yokuşa sürmeye gerek duymuyordum. Kendimi açtığı yere değil de kucağına doğru bıraktığımda Jimin de sanki bunu bekliyormuş gibi gülümsedi. Çocuğun gülümseyince düz bir çizgi halini alan gözleri benim de gülmemi sağladı. Çok hoş biriydi.

Kollarımı boynuna sardığımda Jimin birasını bir kenara bıraktı. Onun kolları benim belimi bulmuş, yavaşça bana doğru yaklaşmıştı. Çalan müzik daha bir baslı, zaman daha bir hızlı gelirken birkaç santimetre uzağımdaki dudakların üstüne benimkileri kapatmam uzun sürmedi. Jimin'le yavaş başlayan öpücüğümüz gittikçe hızlanırken ne yazık ki çok uzun ömürlü olmadı.

Bu yüksek müzikte nasıl duyduğumu anlayamadığım boğaz temizleme sesinin ayrılmamız için yapıldığı belliydi.

Kendimi Jimin'in büyük dudaklarından çekerken yavaşça arkamı dönmüş, bu sürede başımın dönmemesi için ultra bir çaba harcamıştım.

Gözlerim başımızda bekleyen kişiyle buluştuğunda nasıl oldu da beni buldu bilmiyordum. Jisoo nerede olduğumu sormamıştı ama Taehyung beş dakika gibi bir süre içinde beni eliyle koymuş gibi bulabilmeyi başarmıştı.

rare || taennie.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin