13 KİM BU ADAM

30 4 0
                                    

Yaren kendini ölümün kollarına bıraka dursun, ona biçilen son kullanma tarihi yada bilindik deyişle vadesi dolmamış olsa gerek ki, ne evini sarıp bir soba gibi harıl harıl yakan ateş, ne de ciğerlerini soluksuz bırakmaya yeminli dumanlar kızın ölüm sebebi olmaya yetememişti.
Alacak nefesi, yaşayacak ömrü olana, taa Trabzon'dan ithal bir adam getirtilirdi. Üstelik abisinin düz yolda düşüp kırdığı ayağı yüzünden bir anda hiç aklında olmadan kendini İstanbul'da buluverirdi.
Genç adam, yeni yapacakları projedeki son istimlak edilecek arsaların bir türlü alımının gerçekleşmemesinden işkillenen babasının, talimatıyla olay mahalindeki yerini gizli ajan edasıyla almıştı.
Mahir'in efendim diye adlandırdığı yer altı adamından çok eski bir İstanbul beyefendisi görünümüne sahip Namık bey, çok yukarılardan aldığı tüyo ile yapılacak olan büyük projenin etrafındaki eski yapıları yok pahasına, insanları sindirip korkutarak ellerinden almış, böylece hatrı sayılı bir komisyonunda üstüne itina ile oturmuştu.
Başını Yaren'in çektiği üç bina sahibine gelene kadar işler gayette tıkırında ilerlerken, sonrasında bir türlü ikna olmayan bu inatçı keçiler yüzünden epeyce bir vakit kaybetmişlerdi. Mahir'in ikna edemediği iki adamla Namık bey bizzat kendisi ilgilenmiş, Yaren işini de Mahir'e son kez devr etmişti.

Mahir kendince bulduğu parlak fikrini uygulamış, genç kızın evini saran alevlerin yükselişini gizlendiği köşede sırıtarak seyre dalmıştı.

Mahallenin orta yerinde kurulan düğün yüzünden, istediği incelemeyi bir türlü yapamayan Hamza ise, çareyi arabasına geçip kulağına taktığı kulaklıklarla son ses müzik dinlemekte bulmuştu. Tey Tey aşkı saat gece yarısını vurana kadar sürmüş, bu sırada genç adam çoktan oturduğu şöför koltuğunda sızıp kalmıştı.

Hamza gözkapaklarından içeri sızan ateşin aydınlığını, ilk anda yeni doğan güneşin ışıklarına yormuş, iri cüssesini iyice gerip, kocaman esnerken gözlerini açmıştı. Karşısında duran iki katlı eski binanın alev alev yandığını gördüğünde, bir kaç saniye mala bağlamış şükür ki çok uzatmadan kendine gelebilmişti.
İlk iş itfaiyeyi arayan genç adam, ardından telaşla arabadan inip neler olduğuna yakından bakmaya koyulmuştu.
Sabah pastahane de gördüğü ve nedeni bilmeden takip ettiği kızın girdiği evdi bu.
İçerde olabilir miydi? İçine bir kurt düşmüştü. Derken etraftan insanlar bir iki sokağa dökülmeye başlamıştı. Pek azı hariç, çoğunluğu izlemekle ya da alevler bize de sıçrar mı diye dertlenmekle meşguldü.
Genç adam daha fazla olduğu yerde duramıyordu. Bu itfaiye de nerede kalmıştı? Bir ileri, bir geri yanan binanın önünde dolanıp durdu. Yok bu böyle olmayacaktı. Kız ya içerde ise. Daha fazla düşünmeden eyleme geçmeliydi. Öyle de yaptı.
Arabanın bagajından yangın tüpünü aldı önce. Sonrasında yaşlı bir amca gördü, eline bir kova su almış ateşe dökmeye çalışıyordu. Hamza adamdan kovayı hızla alıp başından aşağı bir çırpı da döküverdi. Polo yakalı beyaz tişörtünü başına geçirip, sadece mavi gözlerini açıkta bırakıp alevlere doğru yürümeye başladı.
İçinden dualar edip binanın dışında bulunan merdivenlere geldiğinde, elindeki yangın tüpüyle kendine yol açar gibi köpük püskürterek kapıya kadar ulaştı. Yangın tüpünün arkasıyla defalarca vurduğu çelik kapı, azmine daha fazla direnmeyip açıldığında koşarak içeri girdi. Göz gözü görmüyordu.
___Kimse yok mu?... Diye bağırmak istedi. Lakin o duman altı olmuş ortamda bu mümkün değildi. Kapalı olan kapıyı açtığında yatağında uyuyan Yaren'i gördü.
Uyuyan güzel, masalının vücud bulmuş hali karşında gibiydi. Taa karadeniz'den transfer edilmiş prens hamza genç kızı kucakladığı gibi, soluğu dışarda aldı.

Yaren gözlerini hastane odasında açtığında, baş ucunda bekleyen Hamza'yı gördü. Baktı, baktı bu adamda kimdi?
Genç kızın iri ela gözlerinin açıldığını gören adam kocaman gülümsedi.
___Çok şükür uyandın...bir süre daha hava vereceklermiş sana... Konuşmak yasak...
Genç kız içinden 'Yapma be! Ne çok şey sormak isterdim şuan? Mesela sen kimsin? Ayrıca ben nasıl kurtuldum? Hey bi dakka ya... sen de niye hiç gölde yok. Hıımmm İlginç, demek zihni kendi düşünceleriyle dolu. Vayyy...
__Ooo çok yakışıklı...
__Hadi ordan nesi yakışıklı koca burunlu bu ayol...
___Olsun burnu büyük olanın... Hıııııııı...
__kız ölüyordu be neyin peşindesiniz?...

__Aman sende sanki gerçek anlam da yaşıyordu da... Sıkıcı şey...

__Hee vallah... Ulan iş yerinde kuyusunu kazan adama yardım etti bu saf... Adam onun yerinde olsa... Düştüğü yerden kalkmasın diye bir tekmede o atardı.

__İyi yaptı iyi... Kanatsız bir melek o...

__Ne meleği be... Bildiğin dümbelek o...
Yaren kızım... bir şeyler düşün. Yoksa bu gevezeler Talip abi gibi seninde akıl sağlığını bozacak.

Hamza çalan cep telefonunu genç kıza gösterip, gelen çağrıyı cevaplarken odadan çıkmıştı.
__Aloo... Baba... Ne yaptınız? Öğrenebildiniz mi birşeyler?
___Namık beyin itlerinden biri yakmış diyorlar...
__Baba bizim parmağımız yok değil mi bu işte?

__Lafını bil de konuş Hamza! Katil miyiz oğlum biz?
__Ne bileyim sonuçta o Namık bey denen adamla ortak iş yapıyoruz...
__İlla da o maşayla iş tut diyorlardı da mecbur kaldım... Ama şimdi elime sağlam bir koz geçti. O kızı gözünün önünden ayırma...
Hamza içinden canıma minnet derken,
___Öyle istiyorsan... tamam ayırmam...

Telefonu kapatan genç adam, kendisine önce bir kahve aldı. Dışarıda biraz soluklandıktan sonra hastaneye girip, Yaren'in odasına doğru ilerledi. Odanın kapısına geldiğinde, içeride genç kıza sarılıp ağlayan bir kadın gördü. Annesi olmalı diye düşündü. Kadının yanında duran esmer uzun boylu bıyıklı elli yaşlarındaki adamda kadın gibi göz yaşları içinde hem ağlıyor, hemde,
___Afett... Kızım.. Afet beni... Başına neler gelmişte haberim bile olmamış... Neredeyse rahmetli annen ve baban gibi vakitsiz seni de kaybedecektik...

Hamza'nın bakışları, kendisine çarpıp eliyle pardon işareti yaparak içeri dalan adama yöneldiğinde, genç adamın kızın boşta kalan diğer tarafına geçip,
___Ah be güzelim o kadar dedim sana benimle kal diye... Yaa sana birşey olsaydı napardım?

Odanın cam kenarında durup gözyaşlarını elindeki mendile silmekle meşgul olan Bade, Ata komiserin son sözlerini duyduğunda hafifçe tebessüm edip, 'Çok şükür ablam sandığım kadar umutsuz vakka değilmiş' diye geçiriverdi içinden.

Hamza duruşunu dikleştirip içeri girdiğinde odada bulunan herkesin gözleri bir an da ona çevrilmiş, suratlarında aynı ifade belirmişti.
Genç adam Yaren'in akrabası olduğunu düşündüğü kadın ve adamın yanına ilerleyip,
__Geçmiş olsun... Ben Hamza... Yaren hanımı hastaneye getiren kişiyim...
__Ah ... Polislerden öğrendik... Kızımızı siz kurtarmışsınız... Nasıl teşekkür etsek bilemiyorum... Allah sizden razı olsun...
Sultan genç adamın ellerine tutmuş, minnet dolu gözlerle bakıyordu. Ahmet'te eşiyle benzer cümleler sıralarken Ata komiser, kıskançlık dolu bakışlarla karşında duran adamı süzmekle meşguldü.
Bade ise bir kez daha yukarı doğru kıvırdı dudaklarını 'ablama baksen sağında solunda yakışıklı adam kaynıyor resmen ooooh ohh Allah bereket versin...

Yaren yattığı yerden sessizce etrafındakileri izlerken, gözü Hamza'ya takıldığında adamın etrafında yine gölgelerinin olmayışına dikkat kesilmişti. Bu yaşına kadar sadece bir kaç kez gölgelerini göremediği insanlarla karşılaşmış olmanın verdiği şaşkınlık içinde genç adama dalıp gitmişti bakışları.

Bu durumdan rahatsız olan Ata uzanıp genç kızın elini tutmuş, gözlerin içine bakarak,
__Güzelim... Merak etme bundan sonra seni hiç yalnız bırakmayacağım... Diyerek dikkatleri kendi üstüne çekmeyi başarmıştı.











YARENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin