5. BÖLÜM

162 23 33
                                    

Sinan abim bir süre durdu. Gece sessizliğe büründü sanki hiç kimseden çıt çıkmamıştı. Sanki uzaktan gelen baykuşun sesi bile bir süre durdu. Sımsıkı gözlerimi açıp telefona baktım. Sinan abim hala hattaydı ama cevap vermemişti. Başımı anladım dercesine salladım "aldım ben cevabımı" konuşmamın üzerine sinan abim hemen atladı "söz veriyorum geleceğim yanına ziyarete hem de en kısa zamanda" başımı iki yana salladım "gerek yok. Senin için bir anlam ifade etmiyorsam gelmene de gerek yok" sinan abim derin bir nefes verdi "neden böyle davranıyorsun eylem geleceğimi söylüyorum ya" kaşlarımı çattım ve istemeden de olsa telefonu sıkmaya başladım "dalga mı geçiyorsunuz ya benimle. Ben mi kötü oldum şimdi anlamıyorum asıl benim sana sormam gerek abi neden böyle davranıyorsun?" dolan gözlerimdeki yaşlar tek bir damla akmadan çekilmiş yerine sinirden kıpkırmızı olan gözlerim gelmişti.

Sinan abim sustu. Ama ben susmak istemiyordum "sorsana abi bana.. nedir bu sinirinin sebebi diye sor bana abi, onca sene ne yaptın diye sorsana, başına neler geldi diye sorsana" kalbim hızlanmıştı ve bağırmaktan boğazlarımdaki damalar belirginleşmişti ama devam ettim "ama soramazsın dimi. Neler çektiğimi soramazsın çünkü senin benim yaşadıklarımı duymaya ne kulakların dayanır ne de kalbin bu acıya dayanır" bu sefer sustum ama o da sustu. Alnıma elimi koyup saçlarımı diplerinden çekiştirdim. Derin bir nefes alıp tekrar konuştum "sen benim tanıdığım sinan değilsin tıpkı babama benzemişsin babam gibi duygusuzlaşmışsın yazık sana" kırmızı butona basıp konuşmayı sonlandırdıktan sonra telefonu oturduğum mermere sinirle vurdum.

Gözlerim dolmaya başlayınca yerimden kalkıp derin nefesleri almaya başladım "ağlayamazsın eylem" eğer ağlarsam dedem bunu hisseder ve bana çok kızardı. Soğuk ellerimi enseme koyup kafamı gökyüzüne kaldırdım. Yıldızlar yoktu tıpkı benim gözlerimdeki yıldızların yok oluşu gibi. Zifiri karanlıktı ne yıldız ne de ay vardı sadece simsiyah gökyüzü. Basamaktan bir iki adım atıp bahçedeki fıskiyeye kadar yürüdüm. Hava öyle soğuktu ki midem kasılıyordu, evet soğuk beni kendime getiriyordu ama spor yapmadıktan sonra ne anlamı vardı ki. Gözlerimin önüne sürekli dedem ve sinan abimle küçüklüğümüz geliyordu. Annemden her dayak yediğimde sinan abim annemin saçlarımı çekiştirip acıttığı yerleri öperdi. Çoğu zaman annemin ellerinde kalırdı saçlarım o kadar acırdı ki saç diplerim kıpkırızı olur sinan abim öperken bile acırdı. Ellerimi belime koyup tekrar derin bir nefes aldım. Her seferinde dolan gözlerime meydan okuyordum ve bundan çok yorulmuştum ama ağlayamazdım eğer bir kere ağlarsam bir daha durduramazdım.

Kafamı çevirip konağa baktım. Konağın hemen hemen bütün ışıkları yanıyordu. O kadar yabancıydı ki bu ev. Sinan abim beni bu evde bırakarak kimsesizliğimi bana tekrar hatırlattı. Ne selim vardı yanımda nede simay ve çiler. Onlar bana kimsesizliğimi unuttururdu. Simay annemden görmediğim şefkati bana gösterirdi. Çiler ve selim de bu tür şeyleri kafama takmamı söyler ve anında bir şekilde güldürürlerdi beni.

Fıskıyenin mermerine oturup ellerimi saçlarıma geçirip çekiştirmeye başladım. Annem bende bir hastalık gibi bırakmıştı saçlarımı çekiştirmeyi. Ruhuma bıçaklar saplandıkça bunu fiziki bir acıya çevirmek için saçlarımı çekiştirirdim.

İşte yine başlamıştım, saçlarım elimde kalana kadar çekiştirecektim. Canım çok yanacaktı ve canım acıdıkça ruhumdaki acı hafifleyecekti. Ağlayamazdım belki ama canımı yakabilirdim.

Gözlerimi sımsıkı kapatıp parmaklarımın arasındaki saçlarımı çekmeye başladım. Gözümün önüne annemin o gece saçlarımı nasıl çektiği geldi. Aynen öyle canım yakmak istedim. Canım yansın ki ruhumdaki acıyı o sırtımdaki ve ellerini boğazıma dolayan vicdan azabını unutmamı sağlasın istedim.

Yanağıma vurulan tokat sanki tekrar canlandı. Annemin nasırlı elleri küçücük suratımda tekrar vurulmuş gibi hissettim. Birden kollarım tutulunca gözlerimi açtım. Simsiyah gözleriyle anıl karşımda dizlerinin üzerine çökmüş kollarımı tutuyordu. Konuşuyordu ama anlamıyordum dudaklarına bakıp anlamaya çalıştım "bırak ellerini" ellerim mi?. Doğru ya ellerim saçlarımdaydı. Anılın elleri ellerimdeydi ve parmaklarımı açmaya çalışıyordu, bir şeyler söylüyordu ama anlamıyordum ne dediğini. Anıl ellerini yüzüme koyup gözlerini gözlerime sabitledi simsiyah gözlerindeki korkuyu net bir şekilde görebiliyordum ama hala ne dediğini anlamıyordum.

İLTİMASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin