İşte büyük gün gelmişti tedavim bitmişti, altı aydır her şeye düzenli olarak uymuştum, hayatımı değiştirmiştim.
Ne kadar yüzsüz olmuştum öyle istenmediğim halde kendimi sevdirmeye çalışıyordum.
Taksicinin sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım parayı uzatıp taksiden indim.
Titrek ellerimle evin bahçe kapısını açtım derin bir nefes alarak içeriye girdim.
Heyecanımı bastıramıyordum, beni gördüklerinde verecekleri tepkiyi hayal edemiyordum.
Elimi zorda olsa zile götürdüm, bir kez daha derin bir nefes aldıktan sonra zile bastım.
Yaklaşık yirmi saniye bekledikten sonra evin hizmetçisi kapıyı açtı.
Şaşkınlıkla "Eliçe hanım, hoşgeldiniz" dedi.
"Hoşbulduk" diyip içeri girdim.
Soru sormasına fırsat vermeden "Annemle Babam evdeler mi ?"
"Hayır efendim, ama birazdan geleceklerini bildirdiler"
"Peki, odamdayım"
"Aç mısınız Eliçe hanım istediğiniz yemek var mı hazırlayım efendim"
"Hayır,annemgile uyacağım"
Adını unuttuğum hizmetçiye "Bu arada.."
"Buyrun efendim"
"Arabamın anahtarları nerde biliyor musun"
"Aynalı komodinizin üzerinde efendim"
Kafamı sallayıp merdivenlere yöneldim.
Hiç girmemişler miydi odama? Arabamın anahtarlarını alıp cezalandırmıyacaklar mıydı? o kadar mı düşmüştüm
gözlerinde o kadar mı nefret ediyorlardı benden.
Annemi geçtim babam?
Babalar kızlarının ilk aşkıdır...
Baba bir sığınaktır kızları için, yaşamın fırtınalarından, yıpratıcı gerçeklerinden canını acıtan bütün her şeyden
uzaklaşmak istediği zaman sığınabileceği sessiz güvenli bir limandır.
Kızı hangi yaşta olursa olsun çağresizlik içinde boğulurken dahi, elini uzatırsa eğer babasına, babasının o eli tutacağını
bilir.
Ama benim elimi tutan bir babam yoktu, sığınacağım bir limanım yoktu, ben hep onlardan kalan enkazla kendimi
avuttum, kendi yaralarımı çaresizce iyileştirmeye çalıştım ama benim yaralarım kabuk bağladıktan sonra tekrar
tekrar kanadı.
Benim ailem ben den utandı, yüzüme bakmadı.
Çaresizlik içinde boğuluyorum ve kimse beni kurtaramıyor.
Anahtarı beyaz elbisemin cebine atıp altı aydır gizemliden gelen taçları yatağıma koydum birini alıp kafama taktım
Aynanın karşısına geçip kendimi süzdüm.
Bu ben değildim, ben masum değildim.
Bu hayatta kimse masum değildi ki ben masum olayım...
Çalan kapıyla kalbim heyecanla atmaya başladı, bayılacak gibiydim, ayaklarım bedenimi taşımayacak gibiydi.
Hızla merdivenlerden aşağı indim.
Hizmetçi kapıyı açtığında annemle babam görüş alanıma girdi.
İkisinin yüzünde de şaşkınlığı görebiliyordum.
Bakışlarımı yere çevirdim, boş boş yeri inceliyordum.
Annemin sesiyle hızla kafamı ona çevirdim "Senin ne işin var burada"
"Be- ben te-tedavim bitti" kekelememe lanet ederek boğazımı temizledim "Ve geldim" diyerek sözümü bitirdim.
Annemin duygusuz gözlerinin içine baktım
"Ne çabuk bitti"
"Altı ay geçti anne"
"İşe yaradımı bari"
Babam araya girerek "Masaya geçelim" dedi
Babamı dinleyerek masaya geçtik.
Babam boğazını temizleyip oturuşunu dikleştirdi.
"Bak Eliçe artık çocuk değilsin kocaman genç bir kız oldun yirmi yaşındasın"
Güldüm sadece güldüm.
Annem babamın lafını bölerek devam etti "Çocukca davranmaktan vazgeç artık, kendinden utandıracağın hareketler
yapma, ailemize yakışır bir şekilde davran"
İşte buna kahkaha atarım.
Sinirle ayağa kalkarak "Nasıl davranayım anne? nasıl davranayım baba? nasıl olmamı isterdiniz ablam gibimi?"
Annem sesini yükselterek "Saygısızlık yapma Eliçe"
"Yaparsam ne olur? daha ne yapabilirsiniz çok merak ediyorum? Yetmedimi yaptıklarınız, görmezden gelmeleriniz,
bana bir katil gibi bakmalarınız, inanın bana böyle hayatla karşılacağımı bilseydim kesinlikle dünyaya gelmek istemezdim
yada anne babamı seçme şansım olsaydı kesinlikle sizleri seçmezdim!"
"Haddini aşma!" diye bağırdı annem.
Masa örtüsünü çekip tüm kırılan tabakların, barkdakların sesine verdim kendimi.
Duvarda asılı olan -tek başıma- resmimi alıp aynaya fırlattım.
"Bitti, artık gidiyorum kendi hayatıma devam edeceğim bu kadar yüzsüzlük yeter, kurtuluyorsunuz benden,
ben de öldüm artık anlıyor musunuz" ağlıyordum kendimi tutamıyordum hıçkırıklarım sessiz odada yankılanıyordu
içim yanıyordu ama kimse fark etmiyordu göz yaşlarımla boğuluyordum.
Elimin tersiyle göz yaşlarımı silip güldüm "Doğru ya unutmuşum hiçe saydığınız bir insanın yokluğu sizi nasıl
etkiliyebilir."Konuşmuyorlardı, susuyorlardı, gitme demiyorlardı, durdurmuyorlardı bilmiyorlardı ki bu çok canımı acıtıyordu.
"Altı ayın şerefine ve şimdiki gidişimin sonsuzluğuna" diyip evimizin o çok önemli misafirlerine armağan edilen
pahalı içki şişelerinin olduğu dolaba yürüyüp tüm şişeleri teker teker nereye denk gelirse fırlattım.
"Allah beni kahretsin" diye bağırıp dışarı çıktım.
Bitmişti işte. Her insan bir şeyler için çaba sarf ederdi sonuca ulaşamayınca çekilirdi kenara, pes ederdi.
bu sefer farklı olacaktı hayattan kopmayacaktım onlardan kopacaktım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arel
Cerita PendekPapatyaları çok severim, sende sana papatya alan adamı çok sev, beni sev...