Onile dişlerinin arasında kıstırdığı ince dalı sağa sola hareket ettirip kitabı kapattı. "Sonsuza kadar mutlu" tabirine inanmıyordu. O kız, bu kitapları okuyup ne yapıyordu ki? Kendisini kandırmaktan başka bir işe yaramayacak olan bu eski kitapları bulmak için değerli zamanını heba etmişti. Sayfaları çevirmek oldukça sıkıcıydı. Satıcı bile elinden çıkarmak için para istememişti. Dijital kitaplıklar dururken kim elinde fazladan yük isterdi ki? Nandi'nin küçük oğlunun odaya girmesiyle düşüncelerinden sıyrıldı.
"Onile, annem vampirlerin kalesine gidecek ve onunla gitmeme izin vermiyor! Lütfen beni de götürmesini söyle. Gain bana sapan yapacaktı." Küçük çocuk nefes nefeseydi.
"Oraya gitmeyeceksin!" Genç adam doğrulup ateş saçan gözlerle küçük çocuğa baktı.
"Ama Gain..."
"Gain'in canı cehenneme! Oraya gitmeyeceksin." Onile sinirle ayağa fırlayıp duvara dayalı duran büyük yayı omzuna astı ve ok çantasını da eline alıp dışarı çıktı. Nandi getirdiği kitapların bir kısmını yüklenmiş gitmek için hazırlanıyordu. Genç adam olası bir sinir krizini önlemek için derin soluklar alıp verdi.
"Vampirlerin hizmetçiliğini mi yapacaksın?"
Nandi, kardeşinin ateş saçan gözlerine karşılık sakince "Ayana'yı ziyaret edeceğim. Dönüşüm töreni iki gün önce yapıldı. Haber gelmediğinden endişelenmeye başladım." dedi.
"Umarım ölmüştür!"
"Çeneni kapat ve bana yardım et. Dönerken biraz balık avlamak gerekecek." Nandi o kadar yüksek sesli konuşmuştu ki kabiledeki diğerleri kafalarını barınaklarından uzatıp ona baktılar.
Onile dişlerini gıcırdattı. Ok kılıfını da omzuna attıktan sonra parmaklarını çıtlattı. Elbette ablasını canavarların içine yalnız yollamayacaktı. İçinde kitapların olduğu çantalardan yüklenip yürümeye koyuldu.
"Onile biraz daha hızlı olamaz mısın?"
Genç adam bu kez ayaklarını sürüyerek yürümeye başladı. "Gitmek istemiyorum!"
"Yaşının gerektirdiği gibi davran!"
"Nandi!" Onile dilini kuruyan dudaklarında gezdirdikten sonra hızını arttırdı. İleride ilk işi kabilesi ile kan emici ucubeler arasındaki ilişkiyi kesmek olacaktı. Fakat önce kabilede kendi disiplinini sağlamalıydı. Bu işin onu epey yoracağı gerçekti. Genç adam yanaklarında biriktirdiği havayı sertçe üfledi.
"Vampir ve İnsan" ne kadarda saçma bir ikiliydi. Onile kendini bir grup delinin içine düşmüş gibi hissediyordu. Uzun zamandır normal insanlar gibi yaşıyor olmak onu vahşi doğaya karşı yabanileştirmişti. Tüm planlarından önce kendini gerçek evine iyice alıştırması gerekiyordu. Hayat şartları vasatın altında dahi olsa ailesinden vazgeçemezdi. Üzerine yapışan deri pantolonun verdiği rahatsızlıktan kurtulmak istercesine yerinde zıpladı ve yoluna devam etti.
Attığı her adımı mukayese ediyor olmak can sıkıcıydı. Hayatı tamamen ikiye bölünmüş gibiydi. Neyse ki artık dışarıya gerekmedikçe çıkmayacaktı. Yine de yürüyor olmaktansa motor kullanıyor olmayı tercih ederdi. Burada motor ile karşılaştırabileceği atlar olduğunu düşününce kendi kendine sırıttı. Tanrım, balta girmemiş bir orman içinde atların ne işi olabilirdi ki? Vampirler... Gerçekten de gereksiz yaratıklardı.
Kaleye vardıklarında genç adam bitmişti. Güçlü bir vücuda sahip olmasına rağmen ellerini hissetmiyordu. Hala zıplayan ablasına homurdanarak elindeki yükleri yere bıraktı ve az sonra kapıda kızıl saçlı güzel prenses göründü. Onile kadının güzelliği karşısında dudaklarını kemirmeden edemedi. Kalbinin hızla çarpmaya başladığını hissettiği an bakışlarını Alia'yı gölge misali takip eden Gain'e çevirdi.
"Ayana nasıl?" Ablası aceleci davranıyordu. Kızı merak ettiği her halinden belliydi.
"Yarası daha ilk günden iyileşti. Uyandığında kaçacak delik aramak zorunda kalacağız şimdiden kaşlarını çatıyor." Gain sırıttı ve elini Onile'nin omzuna koydu. "Burada kaşlarını çatan biri daha var! Uzun zaman oldu evlat."
Onile omzunu silkip geri çekildi ve onu gözleriyle boğmaya çalışan ablasına çıkışı gösterdi.
"Nasıl sevindim bilemezsin..." Nandi'nin sesi ağlamaklıydı.
Alia kitap dolu çantaların bir kısmını yüklendi, "Bunları almaya Ayana gelir diye düşünmüştüm. Yorulmuş olmalısınız. Biraz daha kalamaz mısınız?"
Onile homurdanmaya başladı. Ablası onu dinlemeden içeri girmişti bile. Kale kapısında dikilen dev gibi adama hoşnutsuz bir bakış attıktan sonra Gain'in peşinden içeri girdi. Omzuna astığı yayını sımsıkı tutuyordu. Kale oldukça kasvetli bir yerdi. Onile aldığı nefesi dişlerinin arasından tiz bir sesle geri verirken köşeyi dönmüş, merdivenleri tırmanıyorlardı.
Üst katlara çıktıkça genç adam biraz daha rahatlamış hissediyordu. Yayına asılmayı bırakıp etrafına bakmaya başladı taş duvarlar artık harabe olmaya yüz tutmuştu. Karanlık koridorlar ise en az vampirler kadar tiksindirici ve soğuktu. Birkaç vampirin arasından geçtiğinde tüylerinin diken diken olduğunu fark etti. Donuk bakışlarıyla adeta "Akşam yemeğimiz geldi." diyorlardı. Huzursuzca kıpırdanıp yeniden yayına asıldı. Sessizlik onu öldürebilirdi.
Ablası, prenses ile beraber çiçek kokuları ile bezenmiş odaya girdiğinde Onile de peşlerinden gitmek için harekete geçti fakat Gain omzundan tutarak onu engelledi.
"Burada bekleyelim!"
"Emirlerini vampirlerine sakla Gain. Canavarların içinde yalnız başına duran kişi benim ablam!" Genç adamın sesi sertti.
"Nandi'ye zarar verecek olan kendi karım dahi olsa bedelini öder. Ayrıca içeride yatan güzeller güzeli canavar adayı da benim kızım. Hem, dudaklarını daha fazla kemirmene gönlüm razı olmaz evlat." Gain kahkahasının ardından Onile'i kapıdan uzaklaştırdı.
Genç adam küfretti. Sinirlerinin yatışması için koridorun sonundaki cama doğru yürüdü. Buranın havasını dahi solumaktan nefret ediyordu. Sabit bakışlarını Gain'e çevirdi.
"Ablamdan uzak durun! Kabilemden uzak durun!"
"Sakin ol Onile!" Gain sinirlenmemeye çalışsa da daha fazla dayanabileceğini sanmıyordu. Dudaklarını birbirine bastırıp derin derin soludu, aklına farklı şeyler getirmek istiyordu.
"Annemi öldürdünüz! Babamı öldürdünüz! Daha ne istiyorsunuz?""Ailenin sorumlusu benmişim gibi davranmayı kes genç adam! Anneni öldüren Van'dı. Seni ben kurtardım. Yetişebilseydim anneni de kurtaracaktım. Tigana kendi isteğiyle savaşa katıldı. Bunların hangisinden ben sorumluyum?" Ateşin efendisi hakimiyetini yitirdi. "Tanrı aşkına Onile daha ne kadar vicdan azabı çekmem gerekecek!"
Onile cevap vermedi. Onun yerine odadan çıkan ablası ve Alia bol bol konuşacaktı nasıl olsa. Kendi aralarında derin bir tartışmaya daldılar. O ise sırtını duvara dayamış kendince mırıldanıyordu. Bir an gözü açık kapıya takıldı. Hararetle tartışan diğerlerine göz ucuyla bakıp yavaşça kapıya doğru yaklaştı. Görüşü net değildi. Yalnızca yatağın kenarından kızın elini görüyordu. İnce uzun parmakları beyazdı. mozaik gibi parlıyor oluşu ise dönüşümünü tamamladığını gösteriyordu. Daha yakından bakmak istediğinde ise Gain onu bir kez daha ensesinden yakaladı ve duvara yapıştırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ KLANI 2 AYANA-ONİLE
Про вампировAteş Klanı romanının devam serisi olan bu kitapta Alia ve Gain'in biricik kızları Ayana ve genç gözü kara kabile reisinin hikayesiyle devam ediyoruz. Bir yanda klanına aşık ve babası tarafından tam bir ölüm makinesi olarak vampir olup aile mirası ol...