Ayana günün ilk ışıklarıyla gözlerini açtı. Birkaç saatliğine de olsa uyuyabildiği için mutluydu. Ayağa kalkıp kızıl gün ışığının avludaki vampirleri aydınlatışını izledi. Herkes günü odalarında geçirmek için etrafa dağılıyordu ve kapıdan gizlice çıkan çifte bakılırsa onlar yalnız kalmak istiyor gibiydiler. Ayana belini esnetip uyuşan kolunu ovaladıktan sonra üzerini değiştirmek için odasına çıktı. Bu saatte Hera'yı rahatsız etmek önündeki birkaç gün boyunca onu dinlemek zorunda kalmak demekti. Genç kız yüzünü buruşturdu.
Sessiz adımlarla odasına doğru ilerlemeye başladı. Bir yandan da bu gün yapması gerekenleri düşünüyordu. Gündüz Peon ile görüşebilirdi güneş batmadan Aias ile antrenman yapabilir ve gece kitap okuyup şarkı söyleyebilirdi. Güzel bir plandı. Ayana çabucak odasına girip dolabının karşısına geçti. Tahmin ettiği gibi üst rafta duran kahverengi elbiseden başka hiçbir şey yoktu. En son kıyafetlerini Hera'nın odasına taşımıştı. Onları kapının yanındaki dolaba yerleştirmiş... Genç kız elini ağzına kapattı. Onile'e götürdüğü giysiler kendisine ait olabilir miydi? Vakit kaybetmeden odadan çıktı. Tanrım o bir tomar kıyafetin arasında iç çamaşırları da olabilirdi. Ayana sonunun geldiğini düşünüyordu. Şhia'yı gördüğünde onun kafasını koparacaktı. "Bilerek yaptın!" diye söylendi. Son beş merdiveni atladıktan sonra kapıyı çalmadan koridorun sonundaki odaya girdi.
Onile gözlerini aralayıp feryatlar koparak açılan kapıya baktı. Ayana dehşet saçan gözlerle karşısında dikiliyordu. Genç adam doğrulup bir koluna dayandı. Sabah sabah bu kadını görmek isteyeceği en son şeydi.
"Kapı çalma gibi bir huyun yok mu?"
"B-burada dün, buraya kıyafet bıraktım onlar nerede?" Ayana yanaklarında biriktirdiği havayı setçe üfleyip etrafına bakındı.
"Ah, şu koluma bile girmeyen pantolonlardan mı bahsediyorsun? Onları dolaba yerleştirdim."
Genç kız gücünün yettiğince çığlık atıp klandan uzaklaşmak istedi. Dolabı açıp kıyafetleri etrafa saçmaya başladı. Bir yandan da kendi kendine söyleniyordu. "Yok! Yok!"
"Bunları mı arıyorsun?" Onile parmağına taktığı çamaşırları fırıldak gibi döndürüyordu. Onların kime ait olduğunu anlaması çokta zamanını almamıştı. Kendisine aklını oynatmış gibi bakan Ayana'ya sırıttı.
"Tanrım! Onları bana ver. Hemen!"
"Gelip al!"
Ayana dudaklarını birbirine bastırdı. İki hızlı adımda yatağın başına ulaştı fakat Onile ona istediğini verecek gibi görünmüyordu. Bir kez daha denedi.
Onile yataktan kalkıp ellerini arkasında kenetledi ve duvara dayandı. Ayana'nın neredeyse moraran yüzünü görmek keyfini ikiye katlamıştı. Islık çalmaya ve mırıldanmaya başladı.
Genç kız ne yapması gerektiğini biliyordu. Kollarını göğsünde kavuşturup dilini şaklatmaya başladı. "Onlardan oldukça hoşlanmış gibisin?" diye mırıldandı."Hoşlanmak mı?"
"İç çamaşırlarım ile mi uyudun?" Ayana çarpık gülümsemesini yüzüne oturttuktan sonra Onile'e yaklaştı ve kulağına eğildi. "Pekâlâ, sende kalabilirler." diye fısıldayıp geri çekildi ve yere düşen bir parçayı eline aldı. Kalbi patlayacak kadar hızlı atıyordu. Yine de pes etmeyecekti. Yüzünün ne kadar kızarmış olabileceğini gözünün önüne getirmemeye çalışıp gözlerini birkaç saniyeliğine de olsa erkeğinkilere dikti. Onile'in bal rengi gözlerine o ana kadar hiç dikkat etmemişti. Dikkatini toplayıp geri çekildi. Genç adam nefes almıyormuş gibi görünüyordu. Ayana elinde sımsıkı tuttuğu parçayı sallandırıp "Bu gün bunu giyeceğim!" dedikten sonra arkasına bakmadan odadan çıktı. Ölmek üzereydi. Güçlükle nefes alıyordu. Koşar adım odasına çıktı. Bu gün oradan nasıl çıkacağına dair hiçbir fikri yoktu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ KLANI 2 AYANA-ONİLE
Про вампировAteş Klanı romanının devam serisi olan bu kitapta Alia ve Gain'in biricik kızları Ayana ve genç gözü kara kabile reisinin hikayesiyle devam ediyoruz. Bir yanda klanına aşık ve babası tarafından tam bir ölüm makinesi olarak vampir olup aile mirası ol...