Ayana sivri dişlilerin “Kuzey Salonu” adını verdikleri toprak odaya girdi. Gizemli yer altı kalesinin her yeri ayrı bir özellik taşıyor olmalıydı. Kuzey salonunun sırrı tam üzerinde bulunan geniş gövdeli ağaçtı. Gövdesi ve dalları kuzeye doğru eğik olan ağacın kökleri odanın duvarlarını sarmalamış, kalenin en güvenli ve korunaklı yerini burada oluşturmuştu. Belki normalde baktığında gözüne bu denli anlamlı ve güzel gelmezdi her şey fakat dünden sonra üzerine yapışmış bir mutluluk vardı. Etraf tozpembemsi bir renge bürünmüş tüm sorunlar şeffaflaşmıştı güzel gözlerinde.
Salonda babası, Ina, Onile ve birkaç sivri dişli oturuyordu. Hararetle bir şeyler tartıştıkları belliydi. Ayana içeri girdiğinde Hepsi birden ona baktılar. Genç kız üzerindeki elbisenin eteklerini tutup çabucak savaşçıların yanındaki yerini aldı. “Elbise giyiyor olmam bu klanda söz hakkımın olmadığı anlamına gelmez değil mi?” dedi. Söylediklerine kendi kendine güldükten sonra Onile’in yanındaki yere oturdu. Bir anlık sessizlikten sonra adamlar hararetli tartışmalarına kaldıkları yerden devam etmeye başladılar.
“Efendim!” Ayana ve diğerleri sesin geldiği yönde duran iriyarı savaşçıya baktılar. Gerginliğinden önemli bir şeyler söyleyeceği belliydi. Gain “Evet.” Demekle yetindi. Savaşçı nefes nefese onların yanına yürüdü. Kaslı bacakları yürürken zemini titretiyor gibiydi. “Sivri dişlilerden biri ormanda ölü olarak bulundu. Başı gövdesinden ayrılmıştı.”
Sözleri üzerine Hepsi bir anda yerinden kalktı. Bu tehlike demekti. “Klanımızdan birimi bunu yapan?” Ayana merakla konuştu. Bir kavga sırasında yaşanmış olabilirdi. Fakat babası çok daha şüpheci davranarak konuştu.
“Savaşçıların hepsi nöbet yerlerini alsınlar! Ina yanında birkaç kişi ile gidip ormanı kontrol et. Ayana gidip bana Ryv’yi çağır.”
Ayana hızla baş onayı verip Onile’e soran gözlerle baktı fakat eşi onun sırtını sıvazlayıp endişelerini giderdikten sonra “Ben Ina ile gidiyorum!” dedi. İki adam birbirlerine baş onayı verip derhal dışarı çıktılar.
…Alia ağacın altında dikilmiş boşluğa bakıyordu. Farklı bir his vardı içinde. Başkaları, evet başkalarının varlığını hissediyordu. Kollarını göğüs hizasında birleştirip bakışları ile ağaçları süzmeye devam etti. Yine olayların ters yola saptığı bir döneme girmiş olmalıydılar. Alia onu bekleyen üzüntünün ne boyutta olduğunu düşündüğünde titredi. Etrafta kimse yoktu. Kocası aşağıda gergin bir vaziyetteydi. Ina ve Onile ise peşlerinde birkaç adam ile koşturarak çıkmışlardı. Alia bazen kaçıp gitmek istediğini kendine itiraf etti. Bedeni dinç olsa da ruhu pek çok şey görmüştü. Artık yirmi yaşındaki heyecanlı tutumu yoktu, onun yerine olgun bir kadın hâkimdi bedenine. Gain’in nasıl olup da bu denli genç ve dinç hissettiğini anlamıyordu. Belki de yeni bir döneme girmişti. Yaşının getirdiği bir bunalım mı demeliydi. Kendi kendine sırıttı.
Beklenen gariplikler sillesi çabuk gelmişti. Aldığı koku onu ormanın doğu kısmına bakmasına neden oldu. Az sonra onlarca vampir ağaçların ardından çıkageldi. Alia onların giyimlerine baktığında kaşlarını çattı. Bunlar dış dünyaya ait modern giyimlerdi. Alia birkaç adım öne çıktı. Onunla beraber kumral oldukça yakışıklı orta yaşlı bir diğeri de karşısındaydı.
“Kimsiniz siz?”
“Asıl sen kimsin güzelim yenilerden olduğun belli.”
“Kafanı koparıp koltuk altına tıkıştırmadan önce bana cevap ver!” Alia bağırdı. Adam ise hiç oralı olmamıştı yakışıklı yüzünü geride kalanlara çevirip sırıttı. Fakat yeniden Alia’nın yüzüne baktığında donup kaldı. Bir adım gerileyip bakışlarını ondan kaçırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ KLANI 2 AYANA-ONİLE
VampirgeschichtenAteş Klanı romanının devam serisi olan bu kitapta Alia ve Gain'in biricik kızları Ayana ve genç gözü kara kabile reisinin hikayesiyle devam ediyoruz. Bir yanda klanına aşık ve babası tarafından tam bir ölüm makinesi olarak vampir olup aile mirası ol...