Ayana başını yere çarptığında gözlerini açtı. Etraf neredeyse simsiyahtı. Niçin attan düştüklerini anlamakta güçlük çekiyordu. Kendisine uzanan eli tutarak düştüğü çamur gölünden ayağa kalktı. Atı huysuzlukta sınır tanımıyordu. Genç kız kendisini yeniden Onile'in arkasında bulduğunda ortada tuhaf bir şeyler döndüğünün farkındaydı. Erkeğin omzunun üzerinden karşıya baktı. Birkaç sivri dişli anne ve babasıyla konuşuyordu. Hepsi oldukça sinirliydi.
"Ryv adlı vampir Ina ile eşleşeceğini duyduğundan beri onlara yapmadığını bırakmamış. Görünen o ki şuradaki vampirler Ina'yı sınırdan geçirmemek için orada dikiliyorlar." Onile kaşlarını çattı.
"Ateşin Efendisi ne yaptığını biliyordur. Fakat attan düşme sebebimizi merak ediyorum."
"Karanlıkta bizi fark etmediklerinden birden üzerimize geldiler. Senin huysuz atında ilk fırsatta bizi üzerinden attı."
"Her yerim çamur içinde... Şimdi elbise giymek zorunda bırakılacağım." Ayana üzerini temizlemeye çalıştı.
"Koyu kırmızı içinde bulunduğumuz duruma uygun olurdu." Onile ortalığın sakinleştiğini düşününce genç kızın elini sıkıca tutup, yanından gitmeye zorladı.
"Elbise giymemi mi istiyorsun?" Ayana güldü. Onile'in omuz silkmesi üzerine iç çekti. Öyleyse giyecekti.
Sivri dişli vampirlerin rehberliğinde yola koyuldular. Kısa bir süre sonra onlara katılan Ina asık suratı ile herkesi huzursuz etmeye çalışsa da Alia haricinde kimse ona aldırış etmedi. Karanlığa karışan gölgeler ve etraflarındaki cırcır böceklerinin çıkardığı son derece cılız ses ortamı korkunçlaştırıyordu. Ayana daha önce hiç buraya gelmediğinden fazlasıyla rahatsız olmuştu. Diğer vampirleri hatırlamakta güçlük çekiyordu. Yalnızca Luv adındaki küçük kız aklındaydı. Otların arasından gelen hışırtıyı duyduğunda eli bacağındaki hançere gitti, yalnız değildiler. Fakat Onile'in kulağına fısıldaması üzerine aklındaki her şey uçmuştu.
"Sakin ol, hiçbir şeyin sana zarar vermesine izin vermeyeceğim."
"Yalnız değiliz."
"Gidip üzerini değiştir. Konuşmamız gerekenler var." Onile başını kaldırıp karanlığa doğru baktı. Rüzgarın hışırtısı ve kötü gübre kokusundan başka bir şey duymuyordu ve öndekilere bakılırsa sorun yok gibiydi.
Yürümeye devam ettiler. Ta ki Alia karanlığın içindeki bir gölgenin üzerine atlayana kadar. Onile huzursuzca kıpırdanan Ayana'yı kendine çekti ve onlara doğru ilerlediler. Prensese sarılan kadın gözyaşları içinde doğruldu. Yüzünün büyük bir kısmını örten pelerininin kukuletasını geriye ittikten sonra efendilerini selamladı. Ardından onlara doğru döndü. Onile aldığı nefesi geri veremedi. Kadına doğru birkaç adım daha atıp öylece kaldı. Altın sarısı saçları, güzel yüzü, kaşlarını çatış şekline kadar annesine benziyordu. Eliyle ağzını kapatıp gözlerini toprağa oradan kadına doğru çevirdi. Yanılmamıştı. Karşısındaki kadın annesinin kopyası gibiydi. Başını hayır manasında salladı. O çok önce ölmüştü. Yaşıyor olamazdı. Acı içinde inledi.
Ayana da tıpkı diğerleri gibi şoktaydı. Onile'i bu denli üzen şey neydi. Elini onun omzuna koydu. Fakat genç adam geri çekilip Ryv'ye bakmayı sürdürdü. Ona baktıkça gözleri yaşlardan görünmez oluyordu. Kahretsin! Şimdi ne olacaktı? Ayana ağlayan birini nasıl sakinleştirmesi gerektiğini bilmiyordu bile. Onile aniden hareket edip Ryv'ye sarıldı fakat kadın korkmuş olacaktı ki onu ittirip geri çekildi. "Ben senin annen değilim!" diye bağırdı.
Ayana anlamıyordu fakat babası onu anlamış olmalıydı ki diğerlerine içeri girmeleri için işaret etti. Genç kız ileri doğru birkaç adım atıp durdu. Ateşin efendisi ona olduğu yerde kalmasını işaret etmişti.
"O annen değil evlat!"
"Onu gördüm!"
"Hayır Onile. O Ryv, annen onu bulduğumda çoktan ölmüştü." Gain temkinli birkaç adım atıp Onile'in gözlerine baktı.
"Hayır. Dönüşüm geçirmiş olabilir öyle değil mi? Ölmemiştir." Onile elleriyle yüzünü ovaladı.
"Onu gördüm!" diye tekrarlayıp öne atıldı. Gidip annesiyle konuşmalıydı fakat Gain'in onu bırakmaya niyeti yoktu. Kolundan tutup ilerlemesini engelledi. "Bırak beni!"
"Yalnızca birbirlerine benziyorlar. Annen değildi evlat. Onu bulduğumda boynu parçalanmıştı. Başı gövdesinden ayrıldığında bir vampir bile yok olmaya mahkumdur." Gain son sözlerinin ağır olduğunu düşünüp sustu.
Genç adam kolunu çekip tersi yöne doğru ilerlemeye başladı. Kalbi öylesine kırılmıştı ki oracıkta öleceğini sandı.
Ayana onun peşinden gitmesi gerektiğini biliyordu. Konu ailesi olduğunda kendini kaybediyordu. Özlediği annesini gördüğünü sanmak onu mahvetmişti. Acısı öyle derindi ki genç kız adım atmakta güçlük çekiyordu. "Lütfen dur!" diye yalvardı. Yapabileceği hiçbir şey olmadığını bilse de yanında olmalıydı.
Onile durdu. Yürümek istese dahi ayaklarının ona itaat etmeyeceğini biliyordu. Yine de Ayana'yı kırmak istemediğinden yalnız kalmak istediğini söylemeliydi. Bu kolaylıkla kaldırabileceği bir şey değildi. Arkasına dönüp kendisine doğru gelen genç kıza doğru tek elini kaldırdı. "Yalnız..." Sözlerini tamamlayamamıştı. Ayana'nın ona sarılması ile ne diyeceğini bilemedi. Bir kez daha "Yalnız kalmalıyım..." diye mırıldanmasına karşın genç kız ona daha sıkı sarıldı. Onile pes etti. Yüzünü onun boynuna gömüp ellerini beline doladı. "Katlanamıyorum! Tek başıma olmaktan nefret ediyorum. Bana kendimi hatırlatacak hiçbir şeyim yok!"
Ayana histerik iç çekişlerinin ardından; "Tek başına değilsin kabilen var." diye mırıldandı.
"Onları parçalamaya çalışmadığım sürece varlar. Yanlarında olmamın ne kadar tehlikeli olduğunu görmedin mi? Cherika' mı öldürebilirdim." Onile sımsıkı kapattığı gözlerini açtı. Az önce Cherika'dan bahsediş tarzı doğru değildi.Genç kız gökyüzüne bakıp gözyaşlarına söz geçirdikten sonra yavaşça geri çekilip Onile'in yüzünü avuçları arasına aldı. "Babamla konuşacağım, onu d-dönüştürebilmen için... Cherika yanındayken..." Ayana durdu. Boğazındaki yumruyu aşağı indirmeyi başardıktan sonra yeniden denedi. "Cherika yanındayken kendini daha iyi hissedeceksin... O zaman yalnız olmayacaksın değil mi? Ağlamayacaksın da. Sadece yarına kadar sabret lütfen." Ayana yeniden erkeğe sarılırken onun için her şeye katlanabileceğini düşündü. Aklını kaçırmış olabilirdi. Fakat Onile'in acı çekmesini istemiyordu. Onu böyle paramparça görmeye tahammülü yoktu. Tanrım, ne yapacaktı?
"Ayana..." Onile konuşmayı denedi. Yanlış anlamasını istemiyordu. Genç kız ise onu konuşturmamaya kararlıydı. Yüksek sesle şarkı söylemeye başlamıştı. Onile bir sonraki gün onunla konuşabileceğini düşündü. Tanrı aşkına yalnızım derken neyi kastediyordu ki? Canının acısından gözü dönmüş olmalıydı. Ayana yanındaydı ve hep öyle kalacaktı. Onile ona olan aşkını nihayet kendine itiraf edebildiği için oldukça huzurlu hissediyordu. Kollarını sevdiği kadına sıkıca dolayıp gözlerini kapadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ KLANI 2 AYANA-ONİLE
Ma cà rồngAteş Klanı romanının devam serisi olan bu kitapta Alia ve Gain'in biricik kızları Ayana ve genç gözü kara kabile reisinin hikayesiyle devam ediyoruz. Bir yanda klanına aşık ve babası tarafından tam bir ölüm makinesi olarak vampir olup aile mirası ol...