Bölüm 27

77 13 0
                                    

Ina yatağı üzerinde oturmuş kılıcıyla taş zemini oyuyordu. Ryv'nin güzel bir kadın olmasında teselli bulmaya çalışıyordu. Onunla pek muhabbeti olmamıştı. Aslında selam vermenin dışına dahi çıkmamıştı ilişkileri fakat iyi bir görünüşe sahipti. Kendi kendine sırıttı. Yaşayacağı sonsuzlukta iyi görünüşün ne önemi vardı ki? Yakışıklı yüzü ne yapacağını bilmeyen bir ifadeyle yerdeki oyuğa bakarken kapısı açıldı.

Ayana buraya kadar iki ileri bir geri yürüyerek gelmişti. Ne diyeceğini bilmiyordu. Kapıyı açıp ona baktığında ise geri kaçmak istedi fakat bunu yapamazdı. Tüm cesaretini toplayıp odaya girdi. Ina onu görür görmez elindeki kılıcı bırakıp ayağa kalktı. Oda kendisi gibi şaşkındı. Genç kız onun tam karşısında dikilip gözlerinin içine baktı. "En büyük rakibime bir daha kılıç sallayamayacak olmak beni üzecek."

"Ne zaman istersen yanında olacağım Ayana..." Ina gülümsemeye çalıştı.

"İyi ve mutlu olman beni de mutlu eder." Ayana bacaklarını esnetti. Karşısındaki Ina olduğunda bu kullandığı cümleler tuhaf gelmişti ikiliye. Birbirlerine bir an baktıktan sonra kahkahaya boğuldular ve Ayana Ina'ya sarıldı.

....

Ayana alnını kısrağının boynuna dayadı. Ina için üzülmeli mi yoksa sevinmeli mi hala bilmiyordu. Ryv'yi tam olarak tanıdığı söylenemezdi. Sivri dişlilerin birçoğuyla birlikte kuzeye taşınmıştı. Yine de Hera'dan duyduğu kadarıyla tuttuğunu koparan sinirli bir savaşçıydı. Sevdiği adamı kaybetmiş olması onu iyiden iyiye sinirli kılmıştı. Ayana babasının kararını sorgulamaktan kendini alamıyordu. Birbirlerini tanımayan iki kişi nasıl anlaşacaktı ki? Ina inatçı ve kendi kurallarıyla yaşayan bir adamdı. Kısrağın kıpırdaması ile başını kaldırıp dizginlerin sağlamlığını kontrol etti. Hepsi hazırdı. Anne ve babası ata binerken mutlaka eyer kullanırlardı. Bacaklarının altında kanın akışını hissetmek onları huzursuz ediyordu. Fakat Ayana'nın böyle bir rahatsızlığı yoktu. Dönüşümünden bu yana hiç ata binmemiş olsa bile ona saldırmayacağını biliyordu. Eli otomatik olarak boynunu yoklarken ahırın tahta kapısı gürültüyle açıldı. İçeri surat asan annesi ve peşinden kaşlarını çatan babası girdi. Bitmeyen tartışmalarına bir yenisini eklediklerini her hallerinden anlamak mümkündü. Ateşin efendisi elindeki çantayı omzuna atıp burnundan soluyarak atını dışarı çıkardı. Kocasını mutsuz etmek için elinden geleni yapmaya kararlı olan annesi ise eyeri kendi sırtına takıp dışarı çıktı. Bu "Atın fikirlerimden daha mı değerli?" demekti. Ayana gözlerini devirdi. Ardından huysuz atı ile beraber ahırdan çıktı. Gerginlik uzun süre daha devam edecek gibi görünüyordu. Genç kız annesinin söylenerek ata binişini izledikten sonra onu taklit ederek kısrağındaki yerini aldı.

Onile ahıra giden köşeyi döndüğünde henüz kendi iç hesaplaşmasına son vermemişti. Ayakları onu Ayana'ya doğru götürürken hala kabilede olanları düşünüyordu. Atları gördüğünde durdu. 

"Yürümeyecek miyiz?"

Alia sıktığı dişlerinin arasından; "Yol bir an önce bitmek zorunda!" dedi.

"İki günümüzü alır evlat. Tek bir gün dahi benim için çok zor." Gain omuz silkti.

Onile başını iki yana sallayıp Ayana'ya baktı. Etrafta esen soğuk rüzgarın sebebini açık ve netti. "Pekala" demekle yetindikten sonra Ayana'nın arkasındaki yerini aldı.

Gain dişlerini gıcırdatıp, Alia'yı sıkıca tuttuktan sonra kılıcını çekip kendisinden izin almadan kızı ile at sürmeye karar veren genç adamı dürttü. Ardından hazırladığı sırt çantasını ona fırlattı. 

"Ayana çantayı sırtına tak!"

Ayana çabucak çantayı sırtladı. Bu ağır çantayı ne için takmak zorunda olduğunu anlamamıştı ama üsteleyecek değildi. Atını harekete geçirip çoktan dörtnala giden babasının peşine düştü. Çiftler kavga ettiklerinde gerçekten çekilmez oluyorlardı. Başını iki yana sallayıp çantaya asılarak tutunmaya çalışan Onile'e göz ucuyla baktı. Onunla tartışmayı sevmiyordu. Sırt çantasının acıtmaya başlayan askılarını düzeltip yola odaklanmaya çalıştı. Erkeğin huzursuzluğu ruhunu daraltmıştı

ATEŞ KLANI 2 AYANA-ONİLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin