Ryv elinde madalyonu ile yatakta iki büklüm uzandı. Yıllardır bir an dahi aklından çıkarmadığı hayatta en çok değer verdiği kişiyi unutmasını istiyordu efendileri ondan. Nasıl zalim bir istekti bu? Bir üst katta Prenses Alia ve efendi Gain’in konuştuklarını rahatlıkla duyuyordu. Yapabileceği hiçbir şey yoktu. Yatakta doğrulup karışan sarı saçlarını toparladı. Elinde sıkı sıkıya tuttuğu madalyonu boynundan geçirdi ve tam karşısında duran aynaya baktı. Gözleri akıttığı yaşlardan şişmiş dudakları çatlamış teni morumsu bir havaya bürünmüştü. Dizleri üzerinde doğrulup soğuk elleriyle yüzüne dokundu. En son kendisine ne zaman böyle dikkatli bakmıştı acaba?
Koridorun sonundan gelen ayak seslerini dinlemeye koyuldu. Adımlar bir an hızlanıyor ardından yavaşlıyor ve yeniden hızlanıyordu. Ryv dikkatlice sese odaklanmışken kapısı kulaklarını patlatacak bir gürültüde çalındı. Küçük bir sessizlik oldu kapı tokmağı hafifçe oynadı. Sivri dişli gerildiğini hissetti. Ardından kapı sertçe açıldı. Ryv gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Gelen Ina’ydı. Onu genelde görmeye alışkın olduğu salaş kıyafetlerinin aksine bedenini saran siyah renkli deri bir pantolon üzerine bronz tenini görücüye çıkaran koyu yeşil bir buluz giymişti. Koyu renkli saçları geriye doğru taranmıştı. Üzerinde genelde taşıdığı korkunç kılıcı yoktu. Turkuvaz madalyonunun zinciri haricinde herhangi bir demir görmemişti.
Ina hararetle inip kalkan göğsünün durulup durulmayacağını merak ederken bir yandan da kapıyı ardından örttü. Gelinini görmesi gerekiyordu. Aslında bu bir emirdi. Ina hazır hissetmese de Gain’in önerisine uymuş ve ona gelmişti. Ryv yatağın üzerinde hafifçe öne eğilmişti. Altın sarısı saçları tek omzundan karmakarışık aşağılara doğru iniyordu. Üzerindeki açık mavi elbise bacaklarının üst kısmına kadar sıyrılmış soluk tenini mum ışığında sergiliyordu. Ina gözlerini ondan kaçırmak istese de yapamadı. Şişmiş gözleri dahi hoş görüntüsünü ondan almamıştı.
Ryv kuruyan dudaklarını diliyle ıslatıp doğrularak oturdu bacaklarını yataktan sallandırdıktan sonra elbisesinin eteği ile onları kapattı. Elini madalyonuna görütüp başını önüne eğdi ve savaşçının gözyalarını fark etmemesi için tanrıya dua etti.
Ina tüm cesaretini toplayıp Ryv’nin yanına gidip yatağa oturdu. Ne diyeceğini bilmiyordu. Ayaklarıyla yerde ritim tutmaya ve toprak kokulu odayı incelemeye koyuldu. Odada bir yatak bir dolap ve küçük bir aynalı masa haricinde hiçbir şey yoktu. Ina bu sadelikten hoşlandığını kendine itiraf etti. Ellerini dizlerine koyup öne doğru eğildi. Mum ışığının kendi teninde yaptığı aydınlanmaya ve sivri dişliyi karanlıkta kaybolmaktan kurtarmasına hayretle baktı. Nasıl bir tezattı bu? Başını ona çevirdiğinde elbisesinin önünün akan gözyaşlarından damla damla ıslandığını fark etti. Ina yaşadığı hayat boyunca pek çok şeyi sineye çekmiş ve kabullenmişti. Yeni bir kadını da kabullenmesi onun için zor olmazdı fakat eğer bu birliktelik kaçınılmazsa ve şu an yanında duran kadın artık ona aitse ağlamasına izin veremezdi.
“Artık ağlamanı istemiyorum.” Dedi kendinden emin tok bir sesle. Emrine itaat bekliyordu.
“Ne yani ağlamak içinde izin mi almam gerekiyor? Ben bir köle değilim!” Ryv sinirle cevap verdi. Tam ayağa kalkacaktı ki Ina onu elinden tutarak yanına çekti.
“Bundan böyle birlikte olacağız eğer kaçma şansın yoksa kabullenmekten başka çaren yok.” Ina kadının aksine sakindi. Avucunun içindeki zayıf parmakları sıkıca tutup onu yanına sabitledi.
“Kabullenmek mi?” Ryv avuç içinde sıktığı madalyonu bırakıp inanın elini kendininkinden ayırma çabalarına girdi. “Hiç sanmıyorum.”
Sivri dişlinin kaçmak için verdiği uğraş Ina’nın sırıtmasına neden oldu. Nedenini bilmiyordu fakat ona şimdiden alıştığını hissediyordu. Belki kendini buna şartlandırdığı içindi. Yine de sandığı kadar zor olmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ KLANI 2 AYANA-ONİLE
VampiriAteş Klanı romanının devam serisi olan bu kitapta Alia ve Gain'in biricik kızları Ayana ve genç gözü kara kabile reisinin hikayesiyle devam ediyoruz. Bir yanda klanına aşık ve babası tarafından tam bir ölüm makinesi olarak vampir olup aile mirası ol...