Ayana fırlattığı kılıcın hedeften çok uzağa saplandığını görünce dişlerini gıcırdattı. "Neden olmuyor?"
"Aklın nerede senin?" Aias kükredi.Genç kız burnundan aldığı nefesi sıktığı dişleri arasından üfledikten sonra koşarak kılıcı hedef tahtasından çıkarıp yerine döndü. Odaklanamıyordu ve buda onu çıldırtıyordu. Yeniden denedi. Bu defada kılıç hiç olmadık bir yere uçtu.
"Köpeğe taş atmıyorsun! Kolunu dik tut bakışlarını sabitle! Karınca beyinli misin!"
Ayana "Sanırım" diye yanıtlarken kale kapısına baktı. Aias'ın azarlamalarına alışkın olduğu halde şu an sığınacak bir yer arıyordu. Gözleri kapıdan toplantı odasının penceresine kaydı ve Ina'ya takıldı. Sırtı ona dönük olmasına rağmen anında arkasına dönmüştü. Ayana onun arkasında gözlerinin olduğunu düşünmeden edemedi. İri ve güçlü görünüyordu. Toprak rengi saçları arkasında tutturulmuş, giydiği açık renkli bluz ay ışığının parlattığı teninde oldukça hoş durmuştu. Aias kılıçla arkasına vurana kadar savaşçıyı izledi. Sonra Aias'a baktı. İola'nın koruyucusu başka biri olamazdı. Savaşçı devasaydı Ayana onunla neredeyse aynı boyda olduğu için utanmadan edemedi. Kahverengi saçları tıpkı Ina gibi arkasından toplanmıştı. Ayana birden dalgalı ve dağınık saçların onun bronz teniyle daha uyumlu duracağını düşündü. Gözlerinin önünde Onile'i canlandırdığını fark ettiğinde başını iki yana sallayıp kılıcı savaşçının elinden aldı ve hedef tahtasının yerine Onile'i hayal etti. Çok zor değildi. Evet, tam orada, gülümseyerek ona bakıyordu. Genç kız kılıcı havaya kaldırıp açısını belirledikten sonra kolunu iyice gerdi. Fakat az önce onun kendisini nasıl korumaya çalıştığı, kollarının kuvveti, sıcaklığı ve asla inkar edemeyeceği toprağımsı kokusu aklına geldiğinde elleri iki yanına düştü. Niçin durmadan onu düşünmek zorundaydı? Homurdanarak kılıcı fırlattı. Bu kez birkaç metre öteye bile ulaşmamıştı.
"Gain eğitimini azaltmamı istedi bir gün çalışmadık, şu düştüğün duruma bak! Kollarını bile dik tutamıyorsun. Karşıdaki ağacın dalına asıl ve ikinci bir emre kadar öyle kal." Aias gözlerini devirdi.
Genç kız tek kelime etmeden baş onayı verdi ve ağaca doğru ilerlemeye başladı. Aias haklıydı, tek bir gün geçmiş olmasına rağmen zayıf hissediyordu. Hassaslığı yüzünden ondan daha nazik olmasını beklememeliydi. Gerçek şuydu ki eğitimleri sırasında Aias canavarlaşıyordu. Asla esneklik göstermeyen kuralları ve cezaları vardı. Genç kız halinden memnundu. Diğerlerinden ayrı tutulmamak onu mutlu ediyordu. Dala tutunup ayaklarını havaya kaldırırken yeryüzündeki herkesten ayrı tutulmanın nasıl bir şey olduğunu merak etmeye başladı.
"Yeryüzündeki en değerli şey nedir?"
"Prensesim."
"Susuzluğundan daha mı değerli?"
"Her şeyden daha değerli."
"Fazla abartmıyor musun?" Ayana kaşlarını kaldırdı.
"Bana göre kalbi olmayan biri her şey olabilir ama savaşçı olamaz. Sevdiğin şeyler uğruna savaşırsın. Onları korursun."
"K-korumak mı?" Ayana dizleri üzerine düştü. Üşümenin çok dışında bir titreme tüm vücudunu sardı. "Bu günlük yalnız çalışmamda bir sakınca var mı?" Savaşçı başını iki yana sallayıp gitmeye çok hevesli olduğunu göstererek hızla uzaklaştı. Genç kız pelerinine sarındı. Onile'nin onu korumaya çalıştığı gerçeğini kesinlikle reddediyordu. "Çok uykusuz olmalıyım" diye söylendi. Titreyişini uykusuzluğuna bağlıyordu. Tanrı aşkına niçin böyleydi? Niçin kendisini küçücük bir an da olsa korunması gereken değerli bir eşya gibi hissetmişti ki? Başkalarına sığınmaya ihtiyacı yoktu. Ayağa kalkıp hançerini kemerinden çıkardı ve sertçe fırlattı. Bir kez daha ve bir kez daha bu kez hedef tahtasına kendi kalbini koymuştu. Böylece düşüncelerinden kurtulup kendini terbiye edecekti. Dişlerini sıkarak hançeri yeniden fırlattı ve peşinden koşup geri aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ KLANI 2 AYANA-ONİLE
VampireAteş Klanı romanının devam serisi olan bu kitapta Alia ve Gain'in biricik kızları Ayana ve genç gözü kara kabile reisinin hikayesiyle devam ediyoruz. Bir yanda klanına aşık ve babası tarafından tam bir ölüm makinesi olarak vampir olup aile mirası ol...