ALİŞİM
Kırık kürek sapının iki ucuna bağladığı kirli urganı boynuna geçirmiş, ağzını büzerek çıkardığı garip sesler eşliğinde, kimsenin görmediği hayali düşmanların üzerine doğrulttuğu kırık tahta saptan tüfeği ile bir nara eşliğinde kendini yere bıraktı küçük afacan.
-Ahhhhh! Kahpe düşman vurdun beni.
Yere sırt üstü yatmış, eli kalbinin üzerinde tozun toprağın içinde debelenen çocuğa bağırdı Hatice.
-Kalk çabuk yerden. Ne biçim oyun oynuyorsun sen. Oyunda ölmek yok demedim mi ben demin sana?
Oyundan da olsa ölüm fikrini kaldıramıyordu Hatice. Geçen yazın son günlerinde toprağa verdikleri ablasından beri yakinen tanıyordu ölümün soğuk yüzünü. Evlerden ırak olasıca ölüm bir kez daha hanelerine gelmesin diye adını bile anıp çağırmak istemiyordu.
Dalgın gözlerle kardeşini izlerken burukça gülümsedi kendi düşüncesiyle. Sessizce mırıldandı kendi kendine.
-Kendini kandırma Hatice. Ölümü çağırmak mı? Bak şöyle etrafına ölüm yanı başında. Senin çağırmana ihtiyacı mı var ölümün? Azrail şaşırmış zaten bu sebep bolluğunda hanelere giderken hangi sebebi yanına alsın da gitsin. Salgından mı varsın zavallının başına, açlıktan mı? Bunca yıldır süren bir savaş varken ölüm için ne hacet başka bir bahaneye.
Savaş! Yüreklere kor acılar salan, ocakları yıkan, taze gelinleri ersiz, çocukları öksüz, anaları kolsuz kanatsız bırakan savaş. Şimdilerde çocukların bile baş oyunu olmuş savaş. Nasıl başladı, kim niye çıkardı aklın sırrına eremediği savaş. Dünya kurulduğundan beri Yaradan onca elçi, onca kitap yollamış, bütün kitaplarında değil insanı herhangi bir canlıyı bile sebepsiz öldürmek günah, insanlar birbirinizi öldürmeyin demiş te bu savaşlar niye var? Farklı dinden olsa da tek Allah'a inanmış bunca insan, niye sözünü dinlemez var olduğuna inandığı Yaratıcının? Habil ile Kabil'den beridir var diyorlar ya kavgalar. Kötü kalpli Kabil, iyi kalpli Habil'i öldürdü diyorlar ya misaller, herhalde Habil erken öldüğü için nesli azcık üreyip, Kabil'in evlatları hızlanarak çoğalmış. Geçmişte yaşanan bütün hezimetleri, bugün çekilen acıları, zulümleri, hatta yarın da başka başka sebeplerle yaşanacak eziyetlerin sebebi o kötü ruhlu insanlar gözünü hırs bürümüş Kabil'in çocukları olmalı.
Ülke topraklarında, son dört beş yıldır, birbiri ardına başlayan savaşlar nedeniyle bir hengâme yaşanıyordu. Saltanatçılar ile ittihatçılar arasındaki siyasi gerilimler, cephelerde alınan mağlubiyetler , savaş siyasetinin çekişmeleri savaşla yıpratılmış ülkede ekonomik sıkıntıların doğmasına sebep oluyor, faturanın en büyüğü geçimini toprakla, tarımla sağlayan halka kesiliyordu. Anadolu'nun cömert toprakları, kanla sulanmasına kızmış gibi bolluk göstermiyor, bereketli ürünler vermiyordu. Ambarlarda zahire stokları iyiden iyiye azalmaya başlamış, geçim sıkıntısı çeken insanlar kaybettikleri insanların acılarını içlerine gömmek zorunda kalmış, yaşam mücadelesi vermeye başlamıştı.
Kaya amcası, İstanbul'da okuyan oğluyla konuşurken dinlemişti onları. Dünyanın en güçlü ülkesi olmak isteyen İngiltere ve tek tek isimlerini saydığı birkaç ülke daha çıkarları için sudan bir bahane bulup savaş başlattılar diye konuşuyorlardı.
-Kendi ülkelerinin sınırlarına, üç beş karış daha fazla toprağı dahil etmek, o topraklarda daha çok para kazanmalarını sağlayacak doğal kaynaklardan yararlanmak istiyorlar. Bu yüzden de kendilerine yeni sömürgeler bulmak için savaş başlattılar baba. Benim anlamadığım bizim bu savaşın içinde işimiz ne?
Balkan'da boyumuzun ölçüsünü almadık mı? O savaşta canımız yeterince yanmamış gibi iki senedir körpecik vatan evlatlarını cephelerde kaybettik. Şu hale bak en büyük kazığı kendi insanımızdan yedik. Balkan'da senelerce omuz omuza yaşadığımız Rumlar bize oyun oynadı, Kafkasya'da Ruslarla savaşırken de Ermeniler safını değiştirdi. Peygamberden emanet bilip Arap yarım adasında ki topraklar için İngilizlere karşı geldik, orda da Araplardan ihaneti gördük. Ben anlamadım baba, ne Adem'den dolayı kardeşiz dediklerimiz yaren oldu bize, ne de din kardeşi dediklerimiz.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
yadigâr
Historical FictionYüz yıl önce başlamış olsa da hayatları, tıpkı bugünkü gibi yaşadılar acıları, sevinçleri, aşkları. Acılarla yoğrulmuş bir hayatları, ihanetle savaşları, hayata tutunmak için kaçışları, sımsıkı tutundukları bir aşkları, tarihi baştan yazacak umutla...