9-Ümmühan

147 5 0
                                    

                                         

ÜMMÜHAN

O arife gecesi Hatice'nin üşüyen ümitleri ısınıp canlansa da kış ayları çok zorlu geçmişti. Kendi köylerinden daha yükseğe kurulmuş bu dağ köyünde kış şartları çok daha ağırdı.

Yıllardır kullanılmayan bu metruk ve köhne binada buldukları o iki odanın birinde erkekler kalırken, diğerinde kadınlar kalmışlardı. Odalarına yerleştikçe, düzenlerini kurdukça o kesif küf kokusu azalsa da, köylüden buldukları kireçle boyadıkları duvarlar döküntülükten kurtulamamıştı. Şükür ki başlarını kapayan bir damları vardı ama üstlerini örtebilecekleri yün yorganları yoktu maalesef.

Hasan ağabeyi birkaç kez köydeki eve gidip yorgan, battaniye getirmek için çabalasa da, evlerinin Yunan askerince karargah olarak kullanılmasından dolayı başaramamıştı. Köylüden bulabildikleri battaniye, pösteki ve kepeneklere sarınarak ısınmaya çalışmışlardı.

Dondurucu soğuklarda ancak birbirlerine sarılarak ısınabilmiş, çivi gibi sularla abdest almak zorunda kalmış, burun çekmeleri, aksırıp tıksırmaları, boğaz batmaları eksik olmadan çok zor bir kışı Allah'ın inayetiyle atlatmışlardı.

Kışın ortalarına doğru, Kara Veysi kaldıkları hanı bulup yanlarına gelmiş, yüreklerinin yangınına bir köz daha salıvermişti o kışın ayazında. Veysi, Hatice'nin anne tarafından akrabası, Kaya Bey'in büyük oğlu Ahmet'in de katıldığı çeteden arkadaşıydı.

Genç adam, rengi atmış bir halde kara sarı suratı ve kan çanağına dönmüş gözleriyle hanın bahçesinde karşılarına dikildiğinde hayırlı bir haber getirmediğini anlamışlardı aslında. Kendi lakabı gibi kara haberi verdiğinde, hiçbirinin gözlerinin içine bakamamış, bir köşeye oturttuğu Kaya Bey'in önünde diz çökerek başı önüne eğik, suçunu itiraf eder gibi mahcupça söylemişti Ahmet'in öldüğünü.

İngilizlerin Gemlik'e asker çıkardıkları gün Ermeni Foti'nin çetesi ile Karsak derbendinde çatışmışlar, on beş kişilik çetelerinden dokuz kişiyi öldürmüşlerdi. Evlat acısıyla yanan yaşlı adam, oğlunu kimin öldürdüğünü duyunca yüreğinde ki acı daha da harlanmış, sağ elini dayadığı yüreğine vura vura gözyaşlarını akıtmıştı.

Bir süre önce sattıkları otelde çalışan Ermeni Mejburyan öldürmüştü Ahmet'i. Mejburyan, oteli ilk açtıkları zamanlarda, henüz çocuk yaştayken ekmek dilenmek için gelmiş, Kaya Bey'de hasta bir anasından başka kimsesi olmayan bu çocuğu otelde işe almıştı. Ahmet'le birlikte büyümüş olan bu çocuk zamanla güvenlerini kazanmış, oteli yöneten Mehmet Bey'in sağ kolu olmuştu. Ne olduysa Cihan harbi sırasında Kafkasya cephesinde Ruslarla işbirliği yapan Ermenilerin göçe zorlanmasından sonra olmuştu. Çarşı kahvesinde başlayan tartışmalar zamanla beraber büyüyen Ahmet ve Mejburyan arasında düşmanlığa dönüşmüştü.

Kara Veysi, baskın yedikleri sırada bir arkadaşı ile birlikte ateş yakmak için karakolun hemen üst tarafındaki ağaçları kesmeye gittiklerini, çatışma seslerini duyunca döndüklerini ama arkadaşlarının çoğunun katledildiğini görünce kalabalık Ermeni çetesiyle baş edemeyeceklerini düşünüp saklandıkları yerden çıkamadıklarını söyledi. Ahmet'in son sözlerini anlatırken gözyaşlarını tutamıyordu Veysi.

"Kurtlar kuşlar duyun sesimi, babama, soyuma anlatın Mejburyan'ın ihanetini. Babamın ekmeği ile aç karnını doyuran soysuz Mejburyan bugün o ekmeği kana bulamaya gelmiş anlatın bunları babama. Yedirdiği ekmeği de, bu oğlunun canını da helal etmesin bu soysuzlara."

Feride Hanım ile Huriye Gelin'in feryatları bir zaman çınladı köylünün kulaklarında. Dizlerini dövdü anası. Evlat acısı kor olmuş yakıyordu bağrını, bağrını dövdü acısı çıksın diye. Saçlarını yoldu karısı. Ahmet'in okşayacak elleri yoksa ne yapsındı ki bu saçları Huriye. Ahmet'ten geriye bir evlat, bir yadigâr bile kalmadıysa ne yapsındı bu kadın bedenini.

yadigârHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin