YİTİK CANLAR
Saçlarında gezen eller huzur demekti, şefkat demekti, sevgi demekti. Anası ince dişli kemik tarakla saçlarını usul usul tararken, her bir tutamına üflediği duayla süslüyordu upuzun ipek saçlarını. Anasının şifalı elleri her dokunuşunda yaralarına ilaç oluyor, yarımlarını tamamlıyordu.
Her gece yatmadan önce saçlarını tarardı annesi. Küçük Ali uyuduktan sonra, odanın ortasına beyaz çarşaf serilir, duvardaki seyyar lambanın kısık ışığı açılır, oda aydınlatılırdı. Önce ablasının saçları taranırdı. Omuzlarına beyaz bir tülbent konulur, sık dişli tarakla saçın bütün düğümleri açılır, uzun uzun taranır ve en son bit otu ve sirkeyle yapılan losyon saçın tamamına sürülürdü. Ablasının saçları taranmış sıra Hatice'ye gelmişti.
Hatice, evin dokuz canlı, yamuk ağızlı kedisi Mırnav'ın yavrusu gibi hissetti kendini. Mırnav önüne oturttuğu yavrusunu diliyle yalarken, o minik oyunbaz yavru nasıl da mayışıp mırıldanıyordu anasının kucağında Şimdi anasının saçlarında gezen elleriyle küçük kız da mayışmış, gözleri kapanmasın diye her zamanki gibi çenesini çalıştırmıştı. Böyle anlarda en sevdiği şeydi anasının ağzından hiç tanıyamadığı babasını dinlemek.
- Anam hadi yine anlatsana babamı, nasıl bir adamdı?
- A deli kızım her gece anlatılır mı? Dün geceden bu yana anlattıklarımı unuttun mu?
- E dün gece boyunu, posunu, endamını anlattın, bu gece de sana olan aşkını anlat. Seni nasıl severdi, o da senin saçlarını böyle mi okşardı, en çok senin neyini severdi onları anlat işte.
- Edepsiz, büyümüşte anasınla nasıl eğleşiyor.
Anasının elindeki tarakla başına hafifçe vurmasıyla öne doğru eğilip minik darbelerden kaçmaya çalışan Hatice ile ablasının kahkahaları annesini daha da çok kızdırmıştı.
-Şşşşşt Ali'yi uyandıracaksınız, zor uyuttum zaten.
- Ya biz kötü bir şey demedik ki, babamın sana olan sevdasını anlat dedik ne var. Yalnız sana mı sevdalıydı, bizi de sevmez miydi? Melek'i mi daha çok seviyordu beni mi ha anam?
Melek geceliği üstünde, anasının yatağında yatan Ali'nin yanına uzanmıştı. Bir elinin üzerine dayanarak anasıyla kardeşinin olduğu tarafa yan yatmış, diğer eliyle de yeni taranmış saçlarını sıvazlıyordu.
-Tabi ki en çok beni seviyordu. Ben onun ilk aşkı, ilk göz ağrısıydım bir kere tamam mı?
-Hah! Hiçte bile ilk aşkı anamdı bir kere tamam mı? Üstelik küçükler daha çok sevilir, beni daha çok seviyormuştur kesin.
-Kızlar saçmalamayın. Babanız hepinizi çok seviyordu. Ana baba evlat ayrımı yapabilir mi hiç? Biriniz neyse öteki de o bizim için. Hiçbirinizden esirgemezdi ilgisini, sevgisini. Babanız çok sevgi dolu, şefkatli, güler yüzlü bir adamdı üstelik.
Kızlar gözleri dalmış kadına gülerek baktıktan sonra birbirlerine baktılar. Melek'in göz kırpmasıyla Hatice anasına dönerek konuşmaya başladı.
-Yakışıklıyı unuttun anam. Senin kalbini hoplatacak kadar da yakışıklıydı dimi?
Küçük kızın sözüyle daldığı hülyalardan çıkan kadın, gözleri muzurluğun ışığıyla parlayan kızlarına dönerek konuştu.
-Böyle hınzırlık yapmaya devam ederseniz bu gece anlatmayacağım bak.
-Tamam tamam sustuk. Ama sen de bize azcık anlatıver ne olur, babamın anamızı nasıl sevdiğini merak ediyoruz. Seni mutlu etti mi bilmek istiyoruz. Biz de evlenince nasıl sevileceğiz merak ediyoruz.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
yadigâr
Ficção HistóricaYüz yıl önce başlamış olsa da hayatları, tıpkı bugünkü gibi yaşadılar acıları, sevinçleri, aşkları. Acılarla yoğrulmuş bir hayatları, ihanetle savaşları, hayata tutunmak için kaçışları, sımsıkı tutundukları bir aşkları, tarihi baştan yazacak umutla...