KARANLIKLAR ÜLKESİ
"Allah, sizi yarattı, sonra da sizi öldürecektir. İçinizden kimileri de, hayatın en kötü düşkünlük çağına, kocalığa kadar ömür sürdürürler, bildikleri şeyi bilmez hale gelirler. Şüphesiz ki Allah çok bilgili ve büyük kudret sahibidir. " (NAHL/70)
-Sadakallahülazim
Huriye açılan kapının gıcırtısını duyduğunda, ezberinden okuduğu sureyi sonlandırdı. Kızın sesinin kesilmesiyle odada ki kadınlar aşağıdan gelen erkeksi seslere dikkat kesilip birer birer toparlanmaya başladılar.
Yatsı namazından sonra uyumaya alışkın olan ev ahalisini, kayıplarının acısı yüzünden uyku tutmuyor, ikinci kez evlat acısı ile kavrulan Hanife Hanım'a destek olabilmek için onu yalnız bırakmıyorlardı. Acılarını dindirebilmek için Kur'an ayetlerini kendilerine ilaç yapıyor, hafızlık eğitimi alan Huriye'nin yanık sesinden ayetler dinleyerek ruhlarında kopan fırtınayı dindirmeye uğraşıyorlardı.
Huriye, küçük amcasının mahzun kızı, küçük yaşlarına rağmen can yoldaşı, sırdaşı, arkadaşıydı Hatice'nin. Çocukken geçirdiği ateşli bir hastalık nedeniyle sağ ayağında maraz kalmıştı. İstek dışı refleksle bileğinden savurarak adım atabiliyor ve sağ bacağının güçsüz olması sebebiyle aksayarak yürüyebiliyordu ancak. Aynı sene içinde doğmuş olan kızlar beraber büyümüşler, beraber ağlayıp beraber gülmüşlerdi. Biri ayağından, diğeri bahtından yaralı bu iki kız, Melek'in ölümünden beri iyice birbirlerine kenetlenmişlerdi.
Kaya Bey'in sesini duyan kadınların hepsi oturdukları yerden toparlanarak, evin büyüğüne hürmeten ayağa kalkmış, üst kata çıkmasını bekliyorlardı. Ali'nin cenazesini defnedeli iki gün olmuştu.
Yol yorgunluğuyla ağır ağır merdivenleri çıkan Kaya Bey, ardında oğulları ile birlikte kendisini karşılayan kalabalığa şaşkınlıkla bakakaldı. İstanbul'a giderken ortanca oğlu Hasan ile gidip, küçük oğlu Osman'ı da beraberinde getirmişti. Gecenin bu saatinde herkesin uyanık olmasının hayra alamet olmadığını anlamıştı güngörmüş adam. Salona adım atar atmaz başı öne eğilmiş, gözünde yaşlarla kendisini karşılayan kadınları görünce, soran gözlerle başını karısı Fadime Hanıma döndürdü.
İç çekerek ağlayan kadının, zor aldığı kesik nefesiyle yalnızca "ALİ... öldü." demesiyle koskoca dağ gibi adam aniden yere dizlerinin üzerine çöktü, hıçkıra hıçkıra göz yaşlarıyla ağlamaya başladı. Hıçkırıklarının arasında aldığı dar nefesle "Emanetlerine sahip çıkamadım Hüseyin " derken yumruk olmuş elleriyle dizlerini dövmeye başladı. Başını kaldırıp genç yaşına rağmen ruhu çökmüş, ağlamaktan gözleri şişmiş, yüreğinde taşıyamadığı ağır acılardan beli iki büklüm olmuş Hanife'ye baktı önce. Henüz birkaç yıl önce davulla zurnayla telli duvaklı baba ocağından evlerine getirdikleri tazecik, körpecik gelin nasıl da bitkindi şimdi. Nasıl da Hüseyin'in, evlatlarının ardından koşmaya gönüllü.
Allah dileyince nasıl da bir çırpıda siliveriyordu insanın izlerini dünyadan. Hüseyin'in kanından kalan son ize çevirdi gözlerini. Kollarını iki yana açarak bakışlarıyla çağırdığı Hatice'yi kollarının arasına alıp sımsıkı sarıldı. Hatice, yüzünü amcasının göğsüne gömerken hıçkırıklarının izin verdiği kadar kokusunu içine çekti. Babası da böylemi kokuyordu acaba? Amcasına daha sıkı sarıldı kız, bundan sonra baba diye sığınılacak başka kucak olmadığını iyice anlamıştı. Kaya Bey, küçük kızın saçlarının üzerine bir yandan üst üste öpücükler koyarken, bir yandan da "yadigârım" diyerek saçlarını okşuyor sırtını sıvazlıyordu.
Kollarında sarsılarak ağlayan küçük kızı hiçbir zaman yalnız bırakmamaya kararlıydı Kaya Bey. Altı ay önce Melek öldüğünde, Hatice hakkındaki planlarını anlatmıştı oğlu Osman'a.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yadigâr
Narrativa StoricaYüz yıl önce başlamış olsa da hayatları, tıpkı bugünkü gibi yaşadılar acıları, sevinçleri, aşkları. Acılarla yoğrulmuş bir hayatları, ihanetle savaşları, hayata tutunmak için kaçışları, sımsıkı tutundukları bir aşkları, tarihi baştan yazacak umutla...