SU İ ZAN
Osman, kızın odasından çıkıp kendi odasına geçtikten sonra uzunca bir süre sakinleşememiş, uykuya dalabilmesi epeyce vakit almış, sabah namazının edasından sonra ancak uyuyabilmişti. Sabahın seherinde uyuyunca, bir haftalık İstanbul gezisinin yol yorgunluğu da üzerine eklenince uyanması epeyce geç olmuştu.
Uyandıktan sonra yataktan hemen kalkmamış, dün gece yaşadıklarının hülyasına dalmıştı. Yüzündeki aptal sırıtmasıyla Hatice'nin kokusunu hatırlarken aldığı hediyeler aklına geldi. Dün gece aldığı hediyeleri niye vermemişti ki? Bir daha onu nasıl yalnız yakalayıp da verecekti aldıklarını.
Yataktan hızla kalkıp, elini yüzünü yıkadıktan sonra biraz daha kendine gelebilmişti. Odasından çıkıp, sofada ki geniş kuşluk camını açtığında derince bir nefes çekti içine. Kollarını havada birleştirip iyice gerindikten sonra boynunu sağa sola oynattı. Ellerini camın pervazına dayayarak denizi seyretmeye başladı. Deniz kenarında ters kapaklanmış sandala sırtını dayamış, tek başına oturan Hatice'yi gördü. Aradığı fırsatı bulduğunu düşünerek gülümsedi.
Harekete geçeceği sırada ona doğru yaklaşan genç bir adam dikkatini çekince olduğu yerde kalıp, kaşlarını çatarak neler olacağını seyretmeye başladı. Genç adam kızın oldukça yakınına bağdaş kurarak oturdu. Hatice üstüne başına çeki düzen verdikten sonra adama doğru dönerek konuşmaya başladı. Adamın söylediklerinden sonra adamın gözlerinin içine bakıp gülümsediğini ve ellerini çırptığını görünce Osman damarlarında dolaşan kanın alev alarak başına doğru çıktığını hissetti. İçinde kopan bu öfke fırtınası dağıtacaktı neredeyse genç adamı. Önce kulakları uğuldadı, sonra ensesi uyuşmaya başladı. İçinde, damarlarında tutuşup alev alan kanın ateş olarak kulaklarından ve burnundan dışarı çıkmaya çalıştığını hissetti. Hayatının hiçbir döneminde bu kadar büyük bir öfkeye kapılmamıştı genç adam.
Kendi kadını olacak bu kız nasıl olur başka bir adama böyle aşkla bakardı. Dün gece kendisine bakmamış mıydı böyle. Dün kollarında akışkan hale gelecek kadar eriyen kıza ne olmuştu peki. Yanlış mı anlamıştı? Başkasına aşık olmuştu da korkudan mı ona bir şey diyememiş donup kalmıştı. Bendini yırtmaya çalışan içindeki öfke canavarına sahip olamıyordu adam.
Elinde tepsiyle Adile'nin onların yanına gittiğini gördü en son. Hışımla içeriye girdi. Önce lavabonun başına geçip kafasını soğuk suyun altına soktu. Başı yanıyordu ensesini yüzünü soğuk suyla yıkamasına rağmen hâlâ dinmemişti öfkesi. Odasında sağa sola döndükten sonra içinde bu hıncı tutamayacağını anladı. Bunun hesabını soracaktı o masum sandığı kıza. Ah nasılda aldanmıştı onun masumluğuna. O sessiz kızın saman altından su yürüten bir fettan olduğunu nasıl da anlamamıştı.
Öfkeyle kapıyı açıp, odadan çıkacağı sırada fark etti pijamaları ile olduğunu. Odaya dönüp hızla dün gece üzerinden çıkarttıklarını giyerek koşar adımlarla aşağıya yöneldi. Mutfaktan geçerken Feride Hanım adamı durdurmuş ne zaman geldiğini sorarken kükredi Osman
-Sonra anne, sonra!
Feride Hanım ardından bakakaldı oğlunun. Mutfakta bulunan Hacer Hanım ve Ayşe Gelin de kadının yanına geldi.
-Ne olmuş eltim bu çocuğa
-Bilmiyorum. Ne olmuşsa hiç iyi bir şey olmamış belli ki
Osman hızla sandalın yanına gelince kızların konuşması çalındı kulaklarına. Hatice'nin en son söylediğiyle çivilendi sanki olduğu yere.
"Yok canım. Abim sayılır o benim. Hem o ya da bir başkası bana sevdalansa, sevdasını en duygusal şekilde dile dökse bile benim gönlümü çalamaz ki hiç kimse. Sana az evvel anlattıklarımdan, gözlerimdeki bakıştan anlamadın mı benim kime sevdalı olduğu mu?"
![](https://img.wattpad.com/cover/38626331-288-k643016.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yadigâr
Ficción históricaYüz yıl önce başlamış olsa da hayatları, tıpkı bugünkü gibi yaşadılar acıları, sevinçleri, aşkları. Acılarla yoğrulmuş bir hayatları, ihanetle savaşları, hayata tutunmak için kaçışları, sımsıkı tutundukları bir aşkları, tarihi baştan yazacak umutla...