22-Dikenler

100 6 0
                                    

DİKENLER

Osman donup kalmıştı. Kulakları uğulduyor, gözleri buğulanıyordu. Bunları söyleyen babası olmasa çok pis cevap verecekti de tutuyordu zorla kendini.

Onun yârini başkasına yâr yapmakta ne demekti. Ne demek hayatı aydınlansın, ne demek başkasının çocuklarını doğursun. Onun dünyası ne olacaktı peki. Hatice başkasına yâr olursa kendi dünyası nasıl çıkacaktı karanlıktan aydınlığa. Kayıyordu ellerinden hüzün perisi. Bir de hastalanmıştı ha. Nasıl kıymıştı bu kıza?

Babası mahsus diyor olmalıydı canım dimi. Hatice ondan başkasını istemezdi ki hem. İster miydi? Ay salak herif onca laf söyledin kıza, yenilir yutulur gibi değil. Yüzüne bakar mı artık senin. Ya sildiyse seni gönlünden?

Kaya Bey, Osman'ın gözlerindeki kıvılcımların oynaşmasından anlıyordu kendisi ile hesaplaştığını. Birazda yalan söylemişti, teyzesi kızı oğluna istiyor diye ama ne olmuş canım o kadarcık yalandan. Hem yuva yapmak içindi bu küçücük yalan. Osman kendini tutamayıp hızla ayağı fırlayınca oturduğu kütükten son darbeyi vurma zamanı da gelmişti.

-Evlerin inşaatı bitti sayılır. Böcekliği Mehmet ile Hüseyin'in payı diye ayırmıştım biliyorsun. Böcekliği ortadan ikiye bölüp ev yaptırdım. Deniz tarafındakine Mehmet oturacak. Yol tarafındaki de Hatice'nindir. Mehmet bir iki hafta içinde geçer yeni evine. Bizim evde az kaldı bir aya kadar da biz geçeriz dere boyundaki evimize.

Artık Rum evinden taşınmamız lazım. Yeni mübadiller gelecekmiş. Hatice'yi Mehmet götürecek. Bizim yanımızda huzursuz oluyor kız. Gelin olasıya kadar Huriye ile yine iyi kötü oyalanır. Habibe Hanım'lar varlıklı nasılsa. Hatice de gelin gidince artık bu evi ne yapmak isterse yapar. Nasıl olsa onun çeyizine ihtiyaç duymayacaklardır. Sen de artık durma buralarda. Evde olmayacak kız. İstesen de göremezsin bundan sonra. Dön gel eve de işlerinin başına geç.

Ha sen dersen ben bırakmam Hatice'yi, başkasına yâr etmem o zaman da nasıl o kızın gönlünü alırsın onu düşün de öyle gel yanımıza. Zaten teyzesinde bıraktım kızı. Gider alır getirirsin eve. Tabi, seninle gelmek isterse.

Oğlunun konuşmasına fırsat vermeden döndüğü gibi atladı atına. "Mallar dışarı çıkmasın diye kızı alacaktık ha. Kendini sevmiyorum diye kandırıyorsun ha. Hadi şimdi kızı kendine, aşkına ikna ette göreyim senin adamlığını" diye düşünürken yüzüne yayıldı gülümsemesi. Buradaki ateşi harlamıştı da bu ateş parçası, uzakta ki o viraneyi nasıl yeniden ayağa kaldırırdı, nasıl o yangının küllerinden kalanları bir araya toplar, yeniden doğmasını sağlardı işte onu hiç bilmiyordu.

Babasının ardından uzun süre düşündü genç adam. Öfkesine kapılmıştı. Kızı hiç dinlememişti, konuşturmamıştı bile. Başkasına aşık değildi, abi bildiği kendisi değildi öyle mi? O ismi lazım değil adama aşık falan değildi yani. İyi de o adama niye öyle bakıyordu o zaman? Babası ne söylemişti öyle? Ne demek teyzesi oğluna istiyor. O teyze oğlunu alır bir güzel....

Ne kızmış yahu. Herkes mi aşık olur bir kıza hem de sözlü olduğunu bile bile. Millet mi aşık oluyor du yoksa Osman mı çok işkilleniyordu bilemedi. O gece onu öptüğünde gözlerinde gördüğü ışık yanıltıyor olamazdı onu. Kız da onun kadar seviyordu mutlaka. Hem onun yokluğunda yemeden içmeden kesilmiş, hastalanmıştı kız işte. Demek o da sevdalıydı ki boş verip hayatına devam edememişti. O da kendisi gibi kanadı kırık dolanmıştı ortalıklarda.

Olmamıştı işte. Ondan vazgeçememişti. Öfkesi hafiflediğinde, dağda bayırda, zeytinliklerde geçip giden zamanların içinde bu konuda fevri davrandığını, hiç olmazsa kızın kendini savunması için fırsat vermesi gerektiğini kabul etmişti. Öfke gerçekten de çok yakıcı ve yıkıcı bir duyguydu. Keskin sirke küpüne zarar diye boşuna demiyorlardı. Zamanla sakinleştikçe daha mantıklı düşünebilmiş ama hatasını kabul etse de aklına kızın o adama bakışları düştükçe öfkesi körüklenip, eve dönüşünü engellemişti.

yadigârHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin