KAVAK YELLERİ
Itır kokularının yayıldığı güneşli bir bahar günüydü. Feride Hanım'ın meşhur gül çardağındaki samandan sedire oturan kızlar, bir yandan önlerine dökülmüş kuru cevizlerin kabuklarını kırıp, içlerini ayıklıyor, bir yandan da arkadaşları Emine'nin anlattıklarını dinliyorlardı.
-Rahmetli Çolak Emin'in karısı için konuşuyorlardı çeşme başında. Ben onların yalancısıyım valla. Yardım isteyecek kimi kimsesi yokmuş diye tek başına kasabaya gidip, iaşe memurundan yiyecek istiyormuş. Hatta esnaftan helva alırken de görmüşler, artık nasıl alıyorsa. Eee hem genç hem güzel kadın Allah için. El kadar bebelerini de evde bir başlarına bırakıyormuş. Cık cık cık Allah ıslah etsin İnşallah.
Sırtında taşıdığı ceviz çuvalını önlerine boşaltan Ayşe Gelin, Emine'nin omzuna dayanarak yanına oturup konuşmaya başladı.
-Allah önce sizi ıslah etsin kızlar. Ölü eti yemeye ne kadarda meraklısınız. Hani hiç okumamış, cahil kızlar olsanız anlayacağım da üçünüzde benden çok okuyor, benden daha iyisini biliyorsunuz.
Bir kere, eğer o zavallı Zehra kadın gerçekten dediklerinizi yapıyorsa, bu onun ayıbı değil, müşkülünü bilmeyen, yokluğuyla ilgilenmeyen biz komşularının ayıbıdır. "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" diyen peygamberin ümmeti olarak hicap duymalıyız bundan.
Ah benim güzel kardeşlerim. Huriye! Emine! İkinizde hafız olmak için uğraşıyor, ayetleri ezberleyeceğiz diye gecelerinizi günlerinize katıyorsunuz. Hucurat Suresinin 12. Ayetini ezberlemediniz daha herhalde. O ayette Yüce Mevla diyor ki;
"Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir."
Sonra Nur Suresinde de sizin şu an konuştuklarınıza cevap veriyor aslında.
"Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç) tur."
Ayşe Gelin elini uzatıp Emine'nin başını okşarken devam etti konuşmasına.
-Henüz o kadar genç, o kadar temizsiniz ki, kirletmeyin o tatlı dillerinizi gıybet ifritiyle . On beş yaşında tazecik kızlarsınız bak. Yok mu gözünüze, gönlünüze düşen bir yiğit? Hele onu bir deyiverin yengenize.
Utanıp yüzlerini yere eğen kızları eğlendirmek, dikkatlerini başka yöne çevirmek için öyle söylemişti Ayşe Gelin. Aksayan ayağı yüzünden içine kapanmış Huriye'nin burnunu kapıdan çıkarmadığını, Emine'nin çocukluktan beri Yusuf'a olan karşılıksız aşkını, Osman'la evleneceğinden bihaber olan Hatice'nin, kardeşlerinin ölümünden beri yaşlı bir çocuk olarak yaşadığını bilirdi yoksa.
-Hele bakın şunların sıfatlarına. Tamam tamam anladım sizin hiç ceviz kırmadığınızı. Gerçek cevizleri kırında bari lokum yapıp yiyelim afiyetle.
Yanlarından kalkıp giderken gülerek söylediği sözlerden sonra hamur yoğurmak için mutfağa doğru ilerleyip, kendi başlarına bıraktı kızları.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yadigâr
Fiksi SejarahYüz yıl önce başlamış olsa da hayatları, tıpkı bugünkü gibi yaşadılar acıları, sevinçleri, aşkları. Acılarla yoğrulmuş bir hayatları, ihanetle savaşları, hayata tutunmak için kaçışları, sımsıkı tutundukları bir aşkları, tarihi baştan yazacak umutla...