bir günde aşırı uzun bir bölüm attım derin bir nefes alarak başlayın <3|||
Akşamdan kalma arkadaşlarımdan nefret ediyordum.
Hepsinin kafasını ezmek istiyordum. Ayıkken yeterince gürültülü değillermiş gibi bir de akşamdan kalmayken sızlanıp durmaları sinirimi bozuyordu.
Madem bu kadar sızlanacaklardı ne diye içiyorlardı?
"Tanrım bana ne oldu da o kadar içtim. Sabaha kadar Changbin beni ayıltmaya çalışmış."
"Sen ve Minho o kadar içtiniz ki sizi tutamadık." Dedi Jeongin. Elimdeki kahveyi yudumlarken alayla ona döndüm. "Sanki seni durdurabildik," Kahveyi ona uzattığımda reddetmeden aldı ve içmeye başladı. Arkama yaslandığımda cümleme devam ettim. "Bence birazdan Felix gelince yüzüne nasıl bakacağını düşün."
Jeongin pipeti dudakları arasında ezerken yüzünü buruşturdu. "Bir de o konu var, çocuğa ne dediğimi bile hatırlamıyorum. Kesinlikle kendimi rezil ettim." Gülümseyerek cevap verdim. "Neyse ki o da en az senin kadar rezildi bu yüzden göze batmayacak."
"Başıma çekiçle mi vuruyorlar?" Arkamdan gelen Felix'in sesiyle o tarafa döndüm. Olduğumuz yere doğru geliyorlardı ve bu beni heyecanlandırdı. Jeongin'den kahvemi tekrar alıp yudumlarken onlar çoktan banklara yerleşmişlerdi.
Oldukça keyifli ve yüksek sesli bir şekilde "Günaydın!" dedim. Hepsi bir ağızdan isyan eder gibi mırıltılar çıkarırken sadece kıkırdadım. Bu durumdan rahatsız olmayan tek kişi olan Chan bana eşlik etti.
"Günaydın Hyunjin bugün ayrı bir keyiflisin." dedi.
"Öyleyim çünkü rezil arkadaşlara sahibim."
Chan dediğime gülerken gözlerim yanındaki sevgilisine değdi. Chan'ın omzunda uyukluyordu. Eminim onun da başı ağrıyordu. Sızlanmaya başlayınca Chan tüm ilgisini ona verdi ve gözümün önünden harika bir aşk yaşadılar. Kendi düşüncelerime tebessüm ederken sol yanıma oturmuş Minho'ya döndüm. Kafası oturduğumuz yerin masasındaydı. Migreni olduğu için sancılı bir sabah yaşıyor olmalıydı. Göz altı torbaları şişmişti, berbat halde olduğunu görebiliyordum.
Dün gece kokum hakkında söyledikleri aklıma gelince gülmeden edemedim. Tek gözünü açtığında onu izlediğimi fark etti ve ne istediğimi soran gözlere izlemeye başladı beni. Sadece omuz silkerek dün gece gittiğimiz mekan hakkında yorum yapan arkadaşlarıma döndüm. Birkaç kez sohbetlerine katılıp cevap verdiğimde kendimi huzurlu hissettim.
Bir süre sonra sol tarafımdan gelen ses tüm dikkatimi bozdu.
"Bugün çok konuşuyorsun bana biraz yer aç." Minho bu dediği ile birlikte kafasını dizlerime koydu ve bacaklarını boş bankın geri kalanına uzatırken bu şekilde uyuklamaya devam etti. Neden bunu yaptığını bilmiyordum ama karşı çıkmadım ve o gözleri kapalı uzanırken onu izledim.
Tüm güzelliği yüzüne toplamış bencil bir adam.
Bunu kimse bilmiyordu ama onu Narkissos'a benzetiyordum.
Yunan mitolojisi kahramanı olan Narkissos dillere destan yakışıklılığı ile ünlü bir adamdır.
Fakat kendine aşıktır. Öyle bencildir ki kendi güzelliğine kapılarak gölün başında kendini izlerken eriyip gider. Bu da nergis çiçeğinin doğumuna sebep olur.Çok küçüklüğümden beri tanıştığım bu efsane benim için Minho olmuştu. Bana hep onu hatırlatıyordu ki bu yüzden hep nergis çiçeği çizerdim.
Çünkü kendimi iyi hissetmek istediğim zamanlarda onu çizerdim. Onu çizemediğim bir ortamdaysam bana onu anımsatan şeyleri çizerdim.
İşte bu benim tüm hayatımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
narcissus, hyunho
Fanfictionve bir gün çok güzel bir çiçek açtı bencil bir adamın ölüsünde. herkes çiçeğin güzelliğine daldı ama kimse bencil adamın arkasından ağlamadı. [angst degil!] yarı texting, yarı düz yazı.