Arayı açmadan güzel bir bölüm getirdim sizee
güzel yorumlarınız beni mutlu ediyor teşekkür ederim,
keyifli okumalar <3|||
Çiçekleri seviyordum. Her türünü. Çiçeklerin dilini bilmek bana iyi hissettiriyordu. Beni rahatlattığına inanıyordum.
Ama en çok nergisleri seviyordum.
Evimde yetiştiremediğim nergisleri.Onlarca güzel çiçek varken sadece onu seviyordum. Belki de sevilmeyi daha çok hak eden çiçekler vardı ama ben inatla onu seviyordum. Bu Minho'ya olan aşkım gibiydi. Bir sürü insan benimle flört etmeye çalıştı ama ben o kadar kördüm ki bazen onların hoşlantısını bile anlamamıştım. Sanırım bu benim için bir nevi karma diye düşünmüştüm. Minho'nun beni anlamadığı gibi ben de başkalarını anlamıyordum.
Fakat yanılmıştım. Beni hep anlıyordu. Ben ona o kadar aşıktım ki ona olan bakışlarımdan anlamaması mümkün değildi. Bu işte usta olan Minho'yu aylarca kandırdığımı düşünmüştüm.
Heyecanlanmamıştım, üzülmemiştim, sevinmemiştim de. Sadece tedirgin hissetmiştim. Bana bundan sonra nasıl davranacaktı? Artık kartları açık oynuyorduk ve o kendisinin de söylediği gibi bencil biriydi.
Ya kalbimi paramparça edecekti ya da toplayacaktı.
Ama sanırım ben cevabı biliyorum.
Okulun kapısından içeri girdiğimde hızla bahçeyi taradı gözlerim. Görünürde sevdiğim birileri olmadığı için kimseyi görmemiş gibi yapacaktım. Bu okulu sevmiyordum. Minho ve beni sürekli yarıştıran, karşılaştıran insanları sevmiyordum. Hızlı adımlarla okula, ana kapısından içeri girdim. Biraz erken geldiğim için okul hala boştu ama bilerek erken gelmiştim.
Dün ağlayarak önce Jisung'a sonra Seungmin'e yazmıştım. Seungmin anında yanıma gelmişti çünkü evlerimiz oldukça yakındı ama Jisung gelememişti bu yüzden okulda erken buluşmaya karar vermiştik.
Seungmin'i arama sebebim Minho hakkında bir fikre sahip olmaktı aslında. Ve Seungmin söyleyeceği şeylerin beni etkilemesinden korktuğu için sadece bana destek olmuştu. Açıkçası bu beni rahatlatmıştı. Onu seviyordum.
İyi bir arkadaştı fakat gitmeden önce bana birkaç şey söylemişti ve bu beni kırmıştı.Bana her ne olursa olsun Minho'nun en yakın arkadaşı olduğunu unutmamam gerektiğini söylemişti.
Bu bir nevi arada kalırsam Minho'nun yanında durmaktan çekinmeyeceğim demekti. Ama sorun yoktu. Benim üç arkadaşım bana yetiyordu. Fazlasına hiçbir zaman ihtiyaç duymamıştım. Evden çıkmadan önce en üst kattaki boş sınıflardan birinde olduğunu haber veren en yakın arkadaşımla buluşmak üzereydim. Benden çok uzun süre önce gelmişti. Daha dün kavga ederken bugün benim için endişelenmesi ağlama isteğimi körüklemişti. En üst kata ulaştığımda koridorda gözlerimi gezdirdim. Muhtemelen kapısı kapalı tek sınıftaydı Jisung. Adımlarımı o tarafa yönlendirirken omuzlarımın istemsizce düştüğünü fark ettim. En yakın arkadaşımın yanında savunamıyordum kendimi, sapasağlam duramıyordum. Kapalı kapıya ulaştığımda siyah kolu indirip içeri göz attım. Camın önündeki iki kişilik sandalyelerden birinde oturuyordu. Gözleri telefondaydı ama ben gelince bana çevrildi. Kapıyı tekrardan arkamdan kapattım. Yanına adımlamaya başladım. Gözleri şişti. Sanırım çok az uyumuştu. Bu beni üzdü. Çantamı yere atıp yanına oturdum.
"Günaydın bebeğim." dedim gülerek. Aslında gülümsemenin ne kadar iğreti durduğunu fark ettim dudaklarımda. Dudaklarını sarkıttı, "Günaydın." diye karşılık verdi. Ve sonra aslında tahmin ettiğim bir şeyi yaparak eliyle başımı omzuna yaslayıp sarıldı bana. Teması sevmezdim, insanlara sarılmayı sevmezdim, öpülmeyi sevmezdim, el şakalarından hoşlanmazdım. Ama buna o kadar ihtiyacım varmış ki sesimi çıkaramadım. Ellerim de beline dolandı. "Anlatacak mısın artık yoksa Minho'yu yumruklamaya mı gitmeliyim?" Kıkırdadım. Sanırım böyle bir durum olsaydı engelleyemezdim. Ya da engellemek istemezdim bilmiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
narcissus, hyunho
Fanfictionve bir gün çok güzel bir çiçek açtı bencil bir adamın ölüsünde. herkes çiçeğin güzelliğine daldı ama kimse bencil adamın arkasından ağlamadı. [angst degil!] yarı texting, yarı düz yazı.