uzun bir bolum oldu, umarım sıkılmadan okursunuzkeyifli okumalar💓
|||
"Dikkatli yürü, hala mı başın dönüyor?" Ses çıkarmadan benden destek alarak yürümeye devam etti. "Geçti mi baş ağrın?" Yan profilini gözetliyordum. Oldukça yorgun görünüyordu.
"Hyunjin, beni bu halde eve götüremezsin."
"Biliyorum, zaten evine gitmiyoruz."
"Nereye gidiyoruz, arkadaşlarım da bilmiyor Hyunjin onlara da gidemem."
"Benim evime gidiyoruz Minho." Olduğu yerde durdu. Onu ilerletmeye çalıştım ama zaten benden güçlü olduğu için yürütmekte zorlanırken kaldırmakta daha da zorlandım. Ona döndüm. "Saçmalama, annen ve baban evdedir. Gidemeyiz." Gözlerimi devirdim. "Neden gidemezmişiz?" Aramızdaki adımları bitirdi ve bana iyice yaklaştı. "Gözlerimi, yüzümü görmüyor musun, bunları nasıl açıklayacağız?" Tekrardan elim bileğine gitti. "Açıklamak zorunda değiliz Minho, ben bahsetmeden sormazlar bile." Bileğinden tutup onu ilerletmeye devam etmiştim. Evimin üst sokağına kadar ulaşmıştık. Saat neredeyse beş olmuştu. Minho uyanıp yanımıza geldiğinde henüz yeni uyandığı için bir şeyler algılayamıyordu. Birkaç saat daha böyle geçecekti. Bir şeyleri anlamakta zorluk çekecek ama sonra oldukça dinç olacaktı. Benim önceden geldiğimi bile unutup neden burada olduğumu sormuştu. Mark ve aramızda olan şeye ise hiç dikkat etmemişti. Anlatmamı istese anlatamazdım fakat bir gün anlatmak zorunda olduğumu biliyordum. Beni algılayamasa da ona bir ton laf söylemiştim. Kendine bunu nasıl yaptığını, sonuçlarını hiç düşünmediğini ve bir aptal gibi davrandığından bahsetmiştim. Öyleydi. Ne kadar soğukkanlı davranmaya çalışsam da gerçekten üzülmüştüm. Kendine zarar verme düşüncesine saatlerce ağlayabilirdim. Mark onu götürmemen gerektiği hakkında bir ton şey söylemişti. Amacı neydi hiç anlamıyordum. İstesem de onu bu bataklıktan kurtaramazmışım çünkü Minho çoktan bağımlı olmuş.
Ama hayır. Ben bunu değiştireceğim. Gerekirse onu eve kilitlerim ama yine kendine aynı şeyi yapmasına izin vermem.
Minho'nun evinin önünden geçtiğimizde görünmemeye çalışarak ilerlemiştik ama annesi zaten hafta sonları evde olmuyormuş. Benim evimin önüne geldiğimizde Minho önceki anlara nazaran şimdi biraz daha iyi yürüyordu. Bu da annemlerin endişelenmesini engelleyecek büyük bir etkendi. Kapının şifresini girip apartmana girdik. Asansör kapısını çağırıp beklemeye başladığımızda Minho derin bir nefes alıp kafasını duvara yasladı. Gözleri hala kırmızıydı. Omuzları oldukça çökmüştü. Asansör geldiğinde ve kapısı açıldığında önden o bindi ve arkasından da ben. Beşinci kata bastığımda ben de onun gibi kafamı bir yerlere yaslama ihtiyacı hissettim. Fakat ben bir yere değil onun omuzuna yaslanmayı daha uygun buldum. Önce irkilse de hiçbir şey demeden o da kafasını benim kafamın üstüne yasladı. Oldukça tatlı görünüyorduk aynada ama berbat durumdaydık. Asansör kapıdı açıldığında elim hala bileğinde olduğundan önden ben inip arkadan onun ilerlemesini sağladım. Elini tutacak gücü kendimde bulamıyordum.
Evin kapısına ulaştığımızda bileğini bıraktım ve kapının şifresini girip kapıyı açtım. İçeri girdiğimde annem ve babamın bir konu hakkında konuştuklarını duyabiliyordum. Arkamı döndüm ve Minho'ya baktım. Gözleri etrafında geziyordu. Ona baktığımı fark edince bana döndü. "Bence bu iyi bir fikir değil, aileni rahatsız etmek istemem." dedi. "Ailem bir arkadaşımın evimizde kalmasına rahatsız olmaz Minho." Gözlerini devirdi. Beni vazgeçiremeyeceğini anladığında benim gibi içeri girdi. Ayakkabımı çıkarıp raflardan iki terlik aldım. Birini onun önüne diğerini kendi önüme koydum ve giydim. Onların evinde böyle alışkanlıklar olmadığını biliyordum ama garip gelmediğini çünkü bütün arkadaşlarının aynı şeyi yaptığını biliyordum. Kapıyı kapatıp hole ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
narcissus, hyunho
Fanfictionve bir gün çok güzel bir çiçek açtı bencil bir adamın ölüsünde. herkes çiçeğin güzelliğine daldı ama kimse bencil adamın arkasından ağlamadı. [angst degil!] yarı texting, yarı düz yazı.