19.

2.1K 205 61
                                    


sizi uzun bir süre bekletmeden kısa bir bölüm bırakıyorum

keyifli okumalar💓

|||

On sekiz yıllık yaşantım boyunca hiç böyle bir an yaşamamıştım. Dudaklarıma dudakları değdiğince vücudumda kol gezen o hissi hiç tatmamıştım. Hiç bu kadar mutlu olmamıştım. Sonunu bile bile hiçbir şeyi bu kadar istememiştim. Ailemin bile bana zarar verdiğini bildiği o çocuğun beni bir daha öpmesini deli gibi hissediyordum. Nefes alamıyormuşum bu anı yaşamadan önce, hiç fark edememişim.

"Vay, sonunda gerçekten oldu demek." Hala inanamayan arkadaşıma dönüp gülümsedim. Changbin'e anlatmak zorunda kalmıştım çünkü eğer içimde tutarsam bayılma olasılığım vardı.

"Yalnız Jİsung'ın kucağıma çıkmasıyla dalga geçip çocuğun dudaklarına yapışman biraz abartı gibi geldi."

Bir kahkaha istemsizce dudaklarımdan çıktığında titrek bir nefes aldım. Doğru tanımı sanırım buydu.

"Kucağına çıkmadım ama?"

"Kucağına çıksan daha az olurdu Hyunjin."

Omuz silktim. Yaptığım şeyden asla pişman değildim. Zorla yapmamıştım, bana karşılık vermişti. Karşılık verdiği sürece sorun yoktu.

Gözlerim yeni çalan zille dolan kantine döndüğünde öğrencilerin itişip durmasını izledim. O kadar mutluydum ki bu anı bile yüzümde gülümsemeyle izlemiştim. Jisung derse girmediğimi öğrenince kendisi fazla gururdan beni aramaya çıkmadığından sevgilisini beni aramaya göndermişti. Changbin bizim tuvalette olduğumuz zaman diliminde beni okulun geri kalanında aramıştı. Minho gittikten sonra zilin çalmasına daha on beş dakika olduğunu öğrenince derse girmemiş kantinde oturmayı tercih etmiştik. Bu sırada her detayıyla olmasa da konuştuğumuz ve yaşadığımız şeyleri anlatmıştım. Changbin ne kadar Minho'dan hoşlanmasa da beni sakince dinlemiş ve saygı duymuştu. Böyle arkadaşlara sahip olduğum için kendimi şanslı hissetmiştim.

"Selam," Yanımdaki sandalyeyi dolduran Felix'i gördüğümde ona dönüp gülümsedim. "Selam Felix." diye karşılık verdim ben de.

O sırada geri kalan beş kişi de geniş masanın etrafında yerlerini aldığında sekiz arkadaş toplanmıştık.

"Ne yapıyorsunuz?"

"Havadan sudan konuşuyoruz." diye cevapladım.

"Derse neden gelmedin, Taehyung seni sorup durdu." Sorusuyla sevgilisinin omzuna yaslanmış Seungmin'e döndüm. Cevap vermek üzereyken Chan konuştu. "Derse girmedin mi?"

"Evet giremedim."

Chan'ın gözleri beni izleyen Minho'ya kaydı. "Minho da okulda olmasına rağmen girmedi." dedi tamamen dalga geçer bir ses tonuyla.

Birkaç saniye masadaki herkes birbirine baktı. Tamam, kabul öperken bu kadar utanmamıştım. Oturduğum sandalyeye iyice sindim ve gülmemek için kendini tutan Changbin'in bacağına vurdum sinirle.

"Ah! Ne vuruyorsun aptal?" Kabul, bu sefer acıtmış olabilirdim. Yalandan bir kahkaha attım. "Ne vurması arkadaşım, ne diyorsun hiç anlamadım." Gözlerim dakikalar önce öptüğüm çocuğa kaydığında sırıttığını gördüm. Utanmam onu oldukça keyiflendirmişti sanırım. "Vay, demek sonunda kavga etmeden bir ders geçirdiniz. Aferin size." diyen Felix'e döndüm. Felix kadar saf bir arkadaşa sahip olduğum için daha çok utandım.

"Kavga etmedik denemez. Bizim anlaşma şeklimiz çok farklı, değil mi Hyunjin?" Gözlerim Minho'ya döndü. Benimle oynamaktan keyif alıyordu. "Öyle Minho."  O Gülümseyince çatık kaşlarım anında düzeldi.

narcissus, hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin