bölümü tekrar okuyamadım, neden okumadığımı sizde okuyunca anlarsınız, bu yüzden yazım yanlışları varsa affola,keyifli okumalar.
|||
"Sadece biraz atıştınız yani?" Dün gece yukarı çıkıp ne yaptığımızı öğrenmeye çalışan arkadaşlarıma döndüm. "Öyle yaptık Felix, başka ne yapabiliriz?"
"Aynı evde hatta aynı yatakta kalıyorsunuz ama hala hiçbir şey yapmadınız mı?" Başımla onayladım Seungmin'i.
Tabii ki onlara anlatmamıştım ki anlatamazdım da. Hem kendim utanırdım hem de neden içki içmesine bu kadar taktığımı da anlatmak zorunda kalırdım. Tüm hepsini içime atmak daha iyiydi. En azından bu yaşadıklarımızı özel kılıyor.
"Dün gece hiç konuşmadınız mı?"
"Hayır, sadece dikkatli gitmem ve eve gittiğimde ona haber vermemi istedi. Annemlerin bu gece geç geleceğini biliyordu."
"Tam bir erkek arkadaş modeli ama hala sevgili değilsiniz, çok inanılmaz." Felix'in söylediği şey ile güldüm. Bence erkek arkadaşım olsadı çok farkı olmazdı, bir erkek arkadaştan farkı yoktu.
"Şansılısın ki basketbol maçlarına hazırlanıyorlar."
Chan ve Minho'nun yanımızda olmamasının sebebi buydu. Onu bugün neredeyse hiç görmemiştim ve aslında iki gün öncesinden sözleşmiştik, onun evine gidecektim ve beni kedileriyle tanıştıracaktı. Artık bunun gerçekleşeceğinden emin değildim.
"Şanslı olan o yoksa gün boyu ona olan sinirimi çekecekti." diye cevapladım Jeongin'i.
Gözlerimle bahçeyi taradım. Son ders biteli yirmi dakika olmuştu ve klüp etkinlikleri için kalan öğrencilerden başka kimse yoktu bahçede. Biz de Minho ve Chan'ı bekliyorduk.
"Nerede kaldı bu aptallar?" diye söylendi Changbin. O sırada gözüm okul kapısından çıkan ikiliye takıldı. "İşte geliyorlar." dedim. Sonra gözlerimi onlardan çekip tekrardan önüme döndüm. Ona bakasım yoktu. Birkaç saniye sonra karşımda oturan Seungmin'in yanına gelen Chan ile buraya ulaştıklarını anladım. Yanımdaki boşluğun dolduğunu hissettim ama o tarafa dönmemekte kararlıydım.
"Chan çok terlemişsin beni öpme."
"Aman Seungmin, çok romantiksin bugün de."
Atışan iki sevgiliye döndüm. Bazen onların ilişkisini bizimkine benzetiyordum. Anlaşma şekilleri bizimki gibiydi ama yine de çok farklıydılar. Chan ve Seungmin'in birbiri için feda edecekleri çok şey vardı. Birbirlerine duydukları koşulsuz anlayış hayran olunasıydı. Onlarla tam olarak yakın değilken bile düşüncem hep bu yöndeydi.
"Minho, iyi misin sen? Gözlerin kızarmış."
Tamam, bu beklemediğim bir şeydi. Changbin'in cümlesiyle yanıma oturan Minho'ya döndüm. Onun yüzü Changbin'e dönük olduğundan gözlerini göremiyordum ama ne için kızardığını tahmin edebiliyordum.
Ne kadar atlattım dese de hala bazen canının uyuşturucu istediğini biliyordum. Changbin'in yanında oturan Jisung ile göz göze geldik. İkimizin de aynı şeyi düşündüğünü biliyordum."Uykumu alamadım dün gece." diye kısaca açıkladı Minho. "Eve git o zaman, antrenman seni yormuştur." Chan'ın önerisiyle Minho bana önce ona döndü. "Gideceğim." Sonra gözleri gözlerimi buldu. "Gelmeyecek misin? Anlaşmıştık diye hatırlıyorum." dedi.
"Gelmeli miyim biliyorum." dedim. Kırgın bir şekilde suratıma baktı ama bir şey diyemedim. Ben de kırılıyordum. "Anladım." dedi. Masaya koyduğu çantasını ve hırkasını alıp ayağa kalktı. "Size iyi eğlenceler, sanırım biraz uyusam iyi olacak." Çocuklar da ona dikkat etmesini söyledi ve hepsini onayladıktan sonra arkasını dönüp adımlamaya başladı. Arkasından bakakaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
narcissus, hyunho
Fanfictionve bir gün çok güzel bir çiçek açtı bencil bir adamın ölüsünde. herkes çiçeğin güzelliğine daldı ama kimse bencil adamın arkasından ağlamadı. [angst degil!] yarı texting, yarı düz yazı.