gece gece buralards misiniz bilmiyorum ama bize guzel bir bolum attimkeyfli okumalar💓
|||
"Yani bunun yaptığı tüm şerefsizlikler ailesi yüzünden miymiş?" Jeongin'in sorusu ile kapıyı gözetleyen gözlerim arkadaşlarıma döndü. Onaylar mırıltılar çıkardım.
"Hala sevmiyorum onu."
"Changbin!" diye uyardım söylenen arkadaşımı.
"Ne? Sevemiyorum işte, sana yaptığı şeyleri unutamıyorum."
"Sebepleri vardı."
"Sebeplerini sikeyim." Konu açıldığından beri ilk kez konuşan arkadaşıma döndüm. Kaşları çatıktı ve düz bir şekilde ellerine bakıyordu. Bu durumdan biraz mutsuzdu. "Jisung, onu seviyordun zamanında."
"Şerefsizin teki olmadan önceydi o Hyunjin."
"Bana bir şeyleri anlatmadığın sürece hiçbir şeyi çözemeyiz." Uyandığımdan beri yerinde olan keyfim anında kaçmıştı. Bir şeyleri bilmemek beni yeterince yormuştu. Gözleri bana döndü. "Senin üzerinden iddiaya girdi Hyunjin."
"Ama çok kısa sürede vazgeçmişti."
"Evet çünkü sen aptal gibi umutlanmaya başlamıştın bile."
"Kırıcı olmaya başlıyorsun."
"Beyler," diye uyaran Changbin ile konuşmak üzere açılmış ağzı geri kapanmıştı. "Jisung, sevgilim yapmamız gereken tek şey onu desteklemek." Jisung sinirli bir yüz ifadesi ile sevgilisine döndü.
"Salak mısınız üçünüzde! Tanrım, üzüleceğini biliyorsunuz."
"Ama o bu kararı çoktan vermiş hyung."
"Anlamıyorsunuz; onların neler yapabileceğini, sınırlarını kendi gözlerimle gördüm." Oturduğu yerden ayaklanıp gözlerini bana dikti. "Onun hakkında ki her şey aile sorunlarından ibaret mi sanıyorsun? Gördüğünde iğreneceğin gerçekleri var." Derin bir soluk aldı. "Ve o zaman geldiğinde, Jisung sen haklıydın demene bile izin vermeyeceğim Hyunjin."
Sözlerini bitirip yürümeye başladığında ayaklandım ve hızlıca yetiştim ona. Bileğinden tutup durdurdum onu. "Geçen hafta ona açılmam için zorluyordun, ona iyi gelebileceğimi söylüyordun. Ne değişti?"
Birkaç saniye düz bir şekilde suratıma baktı. "Çünkü eğer gerçeklerini görürsen, seni gerçekten kırmayı başarırsa vazgeçersin sandım. Belki değişmiştir sandım. Ama gördüm Hyunjin, eskisinden daha beter bir halde." Gevşettiğim elimden bileğini kolayca çektiğinde hiç beklemeden okuldan içeri girdi. Sadece arkasından bakakalırken Jeongin'in arkasından gittiğini gördüm. Omzuma dokunan el ile kendime geldim.
"Hyunjin, gel biraz oturalım." İstemedim. Kimseyle konuşmak istemedim.
Sanırım aptal kafamın sadece ona ihtiyacı vardı ama o yoktu.
"Jisung üzülmüştür bana kızdığı için Changbin, sevgilinin yanına git."
"Sen benim arkadaşımsın Hyunjin, ne diyorsun?"
"Git dedim Binnie. Onun sana ihtiyacı var."
Birkaç saniye sadece suratıma baktı. Israr eden mimiklerimle karşılaştığı için omzumu pat patladı. "Gidip neden böyle yaptığını öğreneceğim." dedi ve yanımdan ayrıldı. Onunda arkasından bakakaldığımda omuzlarımı düşürdüm.
Minho'nun benim bilmediğim kaç kişiliği vardı bilmiyordum.
"Hyunjin."
Ve onun sesi kulaklarımı doldurduğunda diğer her şeyi unuttum. Başım arkaya döndü ve saçı başı dağınık çantasını tek omzuna atmış ve gerçekten şiş göz altılarıyla arkamda duran Minho'yu gördü. Sevindim. Vücudum güçlü bir mutluluk hormonu salgıladı. Tüm hücrelerim onu tanıyor ve onun için can atıyorlardı. "Neden burada dikiliyorsun ve tüm okul sana bakıyor." Söylediği şey ile gözlerim etrafımda dolaştı ve dediği gibi tüm okulun bize baktığını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
narcissus, hyunho
Fanfictionve bir gün çok güzel bir çiçek açtı bencil bir adamın ölüsünde. herkes çiçeğin güzelliğine daldı ama kimse bencil adamın arkasından ağlamadı. [angst degil!] yarı texting, yarı düz yazı.