benim için yazmasi gerçekten zor bir bölümdü çünkü kurgunun hiçbir şeyi kafamda yokken bu kısım hep benimleydi ve duyguyu en iyi geçiren bölümü yazmaya çalıştım.
ve pazar dememe rağmen hızlıca yazıp erkenden bölüm atıyorum.bu bölüme bolca yorum isteyebilme hakkım doğdu bence 🥹
ayrıca gece bölüm atmak bana daha rahat geliyor
her neyse,keyifli okumalar💓
|||
Burada olmaktan mutlu değildim.
Ona güvenmemekten nefret ediyordum ama Minho'ya güvenilmeyeceğini de biliyordum. Elimde telefonum sırtımda çantam, Mingi'nin attığı konuma gelmiştim.
Bir eve gelmiştim. Oldukça müstakil eski, olduğu her yerinden belli ama bakımlı bir eve. Ne yapıyor ki bu evde? Gizli bir sevgilisi mi vardı? Kendimi her şeye o kadar hazırlamıştım ki, aramızda bir şey olmasa bile bana verdiği umutlar yüzünden aldatılmış hissedebileceğime bile hazırlamıştım kendimi. Belki de bir çocuğu vardır, burada ona bakıyordur.
Tanrım, on sekiz yaşındaki bir çocuk en fazla ne yapıyor olabilir ki?
Merdivenleri olan evin önünde merdivenlerde oturuyordum. Minho'ya gitmekten korkuyordum ama onun yanına gitmenin beni korkutması bana daha kötü hissettirmişti. Titrek bir nefes kaçtı dudaklarımdan. Buraya geldiysem er ya da geç bu eve girecektim, girmek zorundaydım.
Belki de içeride benim ona yardım etmem gereken bir durumdaydı.
Ayağa kalktım. Üzerimdeki hırkaya sığındım ve ellerimi kollarıma sardım. İstemeden de olsa oldukça gerilmiştim. Ayrıca gerildiğim bir diğer olay ise beni nasıl karşılayacağıydı. İçeriden gelen kısık sesli müzik kulaklarımı dolduruyordu ama hangi şarkı olduğunu seçemiyordum.
Siyah demir kapıya elim dört kez gitmişti ama o kapıyı çalamamıştım. O kadar korkaktım ki kapının zilini çalmak yerine kapıya vurmaya çabalıyordum. Yine de bir güçle kapıya, sıktığımı fark etmediğim yumruğumla iki kez vurdum. Yaklaşık bir dakika kapıya bakan kimse olmadı. Yalandı işte, bu evde belki de biri bile yoktu ve o şarkı aslında beynimde çalıyordu. Ama buradan gitmeye niyetim yoktu. Bu sefer zili çaldım. Ve birkaç saniye sonra onun sesini duydum.
"Şu siktiğimin kapısının anahtarını bin defa sana al dedim, piç herif."
Siyah kapı hızla açıldı.
Keşke açılmasaydı.
İlk defa bir kapı yüzüme kapansın istedim.
Gözleri gözleri ile buluştuğunda bir süre sadece birbirimize baktık. Beni burada görmeyi beklemiyordu ve ben onu böyle görmeyi beklemiyordum. Her zaman düzenli olan saçı dağınıktı, göz altları hiç görmediğim bir morluktaydı ve yüzü öyle çökmüştü ki...
Huzur bulduğum gözleri ise, kırmızıydı. Beyaz olması gereken irisin etrafı kıpkırmızıydı. Nefesimin kesildiğini hissettim. Onu bu halde görmekten nefret ettim. Kalbim paramparça oldu.
"Hyunjin," diyebildi sadece. Minho bile diyemedim. Çünkü karşımda Minho değil başka biri var gibiydi. Gözleri açık durmakta zorlanıyordu.
"Senin ne işin var burada?"
Titrek bir nefes aldım ve onu süzdüm. Siyah bir şort ve siyah uzun kollu oldukça bol bir hırka vardı üzerinde. "Belki de bu soruyu benim sana sormam gerekirdi." dedim neredeyse fısıldayarak. Ama o beni duydu ve anladı. Birkaç adım atıp geldiğim sokağı inceledi. Sanırım birinin olup olmadığına bakıyordu. Bileğimden tutup içeri çekti beni ve hızla kapıyı geri kapattı. Sırtım kapanan kapıya yaslandığında üzerime eğildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
narcissus, hyunho
Fanfictionve bir gün çok güzel bir çiçek açtı bencil bir adamın ölüsünde. herkes çiçeğin güzelliğine daldı ama kimse bencil adamın arkasından ağlamadı. [angst degil!] yarı texting, yarı düz yazı.