Aptal sürtük!
APTAL! APTAL! APTAL!
Her şeyin sorumlusu sensin! Beni rahat bırakmalıydın! Tek yapman gereken buydu! Senin yüzünden Felix'i kaybettim.
Anneme duyduğum öfkeyle bomboş ormanda bir çığlık attım. Ellerim saçlarımın arasında yere çökmüş hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Onu sonsuza dek kaybetmiştim.
Annem bu yaptıklarının bedelini ödemeliydi.
Onu hapsettiğim kulübeye gidecek ve ondan sonsuza dek kurtulacaktım.
Arabayı nasıl sürdüğümü, gözyaşlarımdan önümü nasıl gördüğümü hatırlamıyorum. Fakat bir şekilde onun kaldığı kulübeye varmayı başarmıştım.
Kulübeye girdiğimde yerde kıvrılmış bir şekilde yatarken buldum onu. Gözleri açıktı fakat kıpırdamıyor ya da konuşmuyordu. Bir noktaya dalıp gitmiş, belki de geldiğimi bile fark edememişti. Yavaş adımlarla yanına vardım. Dizlerimi kırıp onun hizasına kadar eğildim. Hala bana bakmıyordu.
"İstediğin oldu. Felix gitti." dedim ona iğrenerek bakıyorken. Boğazım düğümleniyordu. Daha fazla vakit kaybetmek istemiyordum. Buraya Felix'in intikamını almaya gelmiştim ve alacaktım.
Elimi yavaşça onun cenin pozisyonundaki bedenine doğru uzattım. Gözleri bir saniyeliğine dünyaya dönmüş gibi elimi takip etti. Ancak tepkisizliği sürüyordu.
Elimi onun cebine atıp telefonunu çıkardım. Rehberine girip kendi adımı buldum ve aradım. Cebimdeki telefon titremeye başlamıştı. Sakince telefonumu alıp aramayı yanıtladım ve telefonların ikisini de yere koyarak anneme döndüm.
"Liam geldi." dedim. Gözleri bir anda büyüyerek benimkilerle buluştu. "Evet. Doğru duydun. Liam. Kızının babası." Ağzı hafifçe aralandı, bir şey söyleyecek gibiydi ancak konuşamıyordu. "Birazdan onu arayacağım. Sonrasında olacakları dikkatle izlemeni istiyorum." dedim. Gözümden bir damla yaş yanağıma düşerken telefonumu alıp aramayı sonlandırdım ve Liam'ı aradım. Açmasını beklerken derin bir nefes alıp kendimi rolüme hazırlamaya çalıştım. Birkaç saniye sonra telefonu açtı.
"Riley. Kızım?"
"Onu buldum." dedim ağlamaklı sesimle. "Nerede olduğunu biliyorum."
---
Yarım saatten az bir sürede Liam bulunduğumuz kulübeye gelmişti. Dışarıya park eden arabanın farları kulübeye dolarken annemin yüzünde korkuya benzer bir ifade geziniyordu. Geldiğimden beri neredeyse hiç hareket etmeyen kadın, bu uyaranla hafifçe yattığı yerden doğrulmaya başlamıştı.
Ayağa kalktım ve kulübenin kapısını açtım. Ağlayarak Liam'a koşup sarıldım.
"İçeride." dedim yalandan ağlamamı sürdürürken. Liam kolumu okşayıp beni kendisinden ayırdı ve hızlı adımlarla içeri girdi. Ardından da ben.
Yerde yatan annemin yanına eğilip onunla ilgilenmeye başladı. Vücudunu inceleyip bir yerinde sorun olup olmadığına bakıyordu. Daha sonra yüzünü tutup kendi yüzüne çevirdi.
"Enya." dedi. Yıllar sonra terk edip gittiği kadını bu halde görünce vicdan azabı çekiyor olmalıydı.
Senin de ondan bir farkın yok Liam. Sen de herkes kadar orospu çocuğusun. Arkanda bir kız çocuğu bırakıp gidecek kadar karaktersiz ve işe yaramazsın.
"Ne halde olduğunu görüyorsun. Ben bu kadınla bir hayat geçirmek zorundaydım baba. Sen gelene kadar onun deliliklerine, saçmalıklarına dayanmak zorundaydım. Beni bu korkunç kâbusun içinden kurtar, sana yalvarırım." dedim. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.
Annemin gözleri bana döndü. Söylediklerimin içinde tek bir tane doğru olmadığını adı gibi biliyordu. Ancak ona oynadığım oyundan kurtulamayacağını da biliyordu. Gözlerinden ateş fışkırırken ayağa kalktı ve bana doğru koşmaya başladı. Liam da hemen arkasından onu yakalamak için koştu ancak yetişemedi.
Annem ellerinden birini yüzüme doğru savurdu ve geri çekilmeme rağmen tırnaklarıyla yanağımın bir kısmını çizerek tenimi cayır cayır yakan bir yara açtı. Tam o sırada Liam onu arkasından yakalayıp başka yöne doğru savurdu. Liam'ın kucağındaki annem bir yandan çığlık atarken vahşi bir hayvan gibi çırpınıyordu.
"Sen o çocuğu kaçırdın!" diye bağırdı annem. "Onu bodrum katımıza hapsettin!"
Liam bir yandan annemi zapt etmeye çalışırken diğer yandan da anlattıklarını dinliyor ve şaşkınlıkla bana bakıyordu.
"Beni öldürmeye kalktın! O çocuğu bulduğum için benden kurtulmaya çalıştın." Annem ağlayarak Liam'a döndü. "Kızımız bir canavar!" Liam kaşlarını çatarak bana bakıyordu. Ağzımı açmadan ağlamayı sürdürdüm. Gözyaşlarım yanağımdaki kanla karışıp boynuma doğru akıyordu.
"Enya, Riley kimseyi kaçırmadı-"
"FELİX!" diye bağırdı annem. "Çocuğun adı Felix! Git ve bodrum katımıza bak! Hala orada olmalı."
"ENYA!" diye gürledi Liam. "Saçmalamayı kes artık! Felix, Riley'nin erkek arkadaşı." Annem yuvalarından çıkmak üzere olan gözlerini benden çekip Liam'a dikti.
İçimden zafer çığlıkları atıyordum.
"Hayır, hayır, hayır! Riley o çocuğu kaçırdı! Bilmiyorsun-"
"Sus artık. Senin bu kadar delirdiğini yıllar önce görebilseydim Riley'i asla sana bırakmazdım." Annemin bakışları bana döndü.
"Sen şeytanın ta kendisisin!"
"Kes sesini! Riley, arabana bin ve eve git. Bundan sonrasını ben hallederim. Yarın yepyeni bir gün olacak ve ben bundan sonra hep yanında olacağım."
Başımı sallayarak onu onayladım. Elimle yüzümdeki kanı ve gözyaşını sildim. Annem Liam'ın kolları arasında hapisken usul adımlarla kulübeden çıktım.
Temiz orman havasını ciğerlerime çekerken yepyeni bir hayatın başladığını hissediyordum.
Yepyeni. Yalnızca ben. Tek başıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FANCY
Acak''Öyle bir sevişelim ki Felix, Tanrı'nın cehennemi bile tenimizin sıcaklığını kıskansın.'' Kızın ruhu kırmızıydı. Ve çocuk, kırmızının en tutkulu tonuna boyandı. *Sadece yasal veya psikolojik yetişkinliğe ulaşmış olanlar okuyabilir.