Babam mı?
Bebekken annemi terk eden adam mı?
Liam Kavanagh...
Gözlerim karşımda dikilen yabancıya kilitlenmişti. Babam hakkında bugüne kadar bildiğim bir ya da iki şey vardı. Birincisi ben çok küçükken annemle aralarındaki bazı sorunlardan dolayı ayrıldıklarını, ve annemin bu konuda başka tek kelime etmediğini, bir de annemin alkollü olduğu anlarda sıkça söylediği bir şeyi biliyordum. Onun gözlerini almışsın. Yüzünde acı bir gülümsemeyle bunu söylerdi. Şimdi ise en derinlerine bakıp daldığım bu gözlerin aynada gördüklerimle ne kadar benzer olduklarını fark edebiliyordum.
Bugüne kadar adını bile bilmediğim bir adamın eksikliğini hissetmediğimi sanıyordum. Ancak onu karşımda sapasağlam, gülümseyen bir yüzle görmek tüm duygularımın dengesini bozmuştu. Ne olduğunu bile anlamadan ağlamaya başladım, ancak bu gözyaşları gözlerimden süzülürken hareketsiz ve sessizdim.
Karmaşık duygular içerisindeydim. Bir yandan Felix'e duyduğum tutku, bir yandan da anneme duyduğum öfke dengemi yeterince sarsmışken, şimdi de yıllardır hissetmediğim bir duyguyu ağırlıyordu kalbim: özlem. Bu hissin neden özlem hissine bu kadar benzediğini ya da bu adamı neden özlediğimi bilmiyordum çünkü daha önce hiç tanışmamıştım. Ancak hissettiğim şeyi daha iyi ifade edebilecek bir sözcük, kelime dağarcığımda yoktu.
Gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken hala kapıda dikiliyorduk. Onu asla ama asla içeri almamam gerektiğini hatırlayarak kendimi toparlamaya çalıştım. Bu süre boyunca hiçbir şekilde bana temas etme girişiminde bulunmamış, saygıyla olayları sindirmemi beklemişti. Yüzünde aşağılayan ya da acıyan bir ifade yoktu. Bu yönden bakınca bu adam annemden bin kat daha iyi bir ebeveyn olabilirmiş gibi hissettirmişti. Keşke beni bebekken terk eden annem olsaymış...
"Riley..." Liam kafasını hafifçe eğerek gözlerime bakmaya çalıştı. Kafamı dikleştirip bakışına karşılık verdim. "Riley, seni gördüğüm için çok mutluyum. Yıllarca sana ulaşmayı düşündüm ancak Enya ile tekrar yüzleşeceğim fikri bana hep engel oldu. Şimdi senin kocaman bir kız olduğunu görünce keşke bu korkumu daha erken yenseydim diyorum." Bakışlarında sevgi dolu birkaç parıltı gördüğüme neredeyse inanamayacaktım.
"Seninle tanışmak güzel miydi yoksa kötü mü henüz karar veremiyorum." dedim yarım bir gülümsemeyle. "Ancak buna şimdi karar verecek kadar iyi hissetmiyorum."
"Anlıyorum Riley. Yarın tekrar gelebilir miyim peki?"
"Ben... bilmiyorum."
"Pekala sana numaramı bırakacağım. Lütfen hazır olduğunda beni ara." Elime verdiği kağıda baktım. Başımı sallayarak onu onayladım.
Kapıyı kapatıp sırtımı yasladığımda dünyanın tüm yükü omuzlarıma çökmüş gibi hissettim. Bu ağırlıkla yavaşça yere çökerken ne düşüneceğimi ve ne yapacağımı bilmiyordum. Gözlerim hafif ıslak ve sıcak hissettiriyordu. Bakışlarımı yerde yatan annemin üzerinde çevirdim. Ona duyduğum nefret daha da büyümüştü.
"Sen iğrenç bir kaltaksın. Yıllarca bana babamın kötü biri olduğunu düşündürdün. Oysa buradaki tek pislik senmişsin. Beni ondan mahrum bıraktığın için cehenneme gitmeni diliyorum. Orada çürüyebilirsin."
Bu kadından kurtulmam gerektiğine bir kere daha emin olmuştum. Ancak bu sefer kafamda hiçbir fikir yoktu.
Gözyaşlarımın yeniden hücum ettiğini hissettiğimde hızla ayağa kalktım ve bodrum katına doğru koşar adımlarla merdivenlerden inmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FANCY
Random''Öyle bir sevişelim ki Felix, Tanrı'nın cehennemi bile tenimizin sıcaklığını kıskansın.'' Kızın ruhu kırmızıydı. Ve çocuk, kırmızının en tutkulu tonuna boyandı. *Sadece yasal veya psikolojik yetişkinliğe ulaşmış olanlar okuyabilir.