Bölüm 33

297 7 2
                                    

Felix'in o yüz ifadesi gözlerimin önünden gitmiyordu.

Omzunun üzerinden bana bakışı, hafifçe sırıtışı, gözlerindeki o zafer ışıltısı... Aklımdan çıkmıyordu. O öylece yürüyüp giderken sadece arkasından bakmakla yetinmiştim. Çünkü bir şey söyleseydim ve Felix her şeyi açığa çıkarsaydı her şeyi mahvedebilirdim. Ortada bir şahit vardı ve bu babamdı.

Şu anda, tam karşımda oturan babam.

"Riley... Beni duymuyor musun?" Gözlerimi mutfak masasının üzerindeki kâseden çekip ona çevirdim. Gözyaşlarım durmak bilmeksizin akıyordu. Felix'i kaybetmenin acısıyla orada kavrulurken bu aptal adamın söylediklerini mi dinleyecektim?

"Riley, kızım. Habersiz geldiğim için üzgünüm. Gelmeden önce seni aramak isterdim ancak numaran elimde yoktu. Bu yüzden gelmem gerekiyordu. Seni bu şekilde üzeceğimi tahmin edemedim. Ancak seninle konuşmam gerekiyordu."

Ahmak.

Senin yüzünden mi bu haldeyim sence?

Gözlerimi yeniden kâseye indirip düşünmeye başladım. Felix gibi düşünmem gerekiyordu. Şimdi nerededir? Kimin yanındadır? İlk işi polise gitmek mi olacak yoksa?

Ancak polise gitmeyi düşünseydi babam onun için bulunmaz bir fırsattı. Fakat Felix kendini benim erkek arkadaşım olarak tanıtıp hiçbir şey söylemeden çıkıp gitmişti. Neden bunu söyledi? Neden o anda ona her şeyi itiraf edip benden kurtulmadı? Madem benden tamamen kurtulmak istemiyordu, o zaman en başında neden gitmeyi seçmişti? Kafayı yemek üzereydim.

Eğer babama her şeyi söyleseydi onu anlayabilirdim.

Giderken arkasına bakmamış olsaydı onu anlayabilirdim.

Benim uyuyor oluşumdan faydalanıp bana zarar verse de onu anlayabilirdim.

Ama her şey normalmiş gibi babamla selamlaşıp bana veda edip gitmesini anlayamıyordum. Felix asla tahmin edemeyeceğim bir şeyi yaparak beni hazırlıksız yakalamıştı. Ve bu daha önce olasılığını düşündüğüm şeylerden biri olmadığı için, davranışı karşısında yenilgiye uğramıştım.

"Riley, lütfen bir şey söyle." Babam olacak bu ahmak herif düşüncelerimi yeniden bölüyordu. Bir an önce defolup gitmesini istiyordum. Böylece sessiz ve sakin bir şekilde ne yapacağımı düşünebilirdim.

"Riley, buraya bir sebepten dolayı geldim." En iyisi söyleyeceklerini dinleyip onu kovmak olacak gibi duruyordu. Kafamı ilgiliymiş gibi ona çevirdim. "Annen." dedi.

Kanım donmuştu. O sürtüğü tamamen unutmuştum. Gözlerimdeki korkuyu saklamaya çalıştım ama başarılı olamadım.

"Ona ne olduğunu biliyor musun?" Ağzımı açarsam sesimin çatlayacağından emindim. Bu yüzden sadece kafamı iki yana sallamakla yetindim. "Ona ulaşamıyorum. Çok denedim ama yapamadım. Sen ve ailemizle ilgili konuşmak istiyordum." Derin bir nefes alarak rahatladım. Onun nerede olduğunu bilmemesi şu anki şartlarımı düşününce oldukça iyi bir durumdu.

Aklıma gelen parlak fikirle bir anda toparlandım. Bu işi ustalıkla halledebilirsem her şey yoluna girecekti.

"Annem..." diye lafa başladım. Ondan bahsetmek bile midemin bulanmasına sebep oluyordu, ama bunu mimiklerime yansıtmamaya çalıştım. "Onun nerede olduğunu muhtemelen kimse bilmiyordur." Liam kaşlarını çatmıştı. Ona açıkladım. "Annem iyi değil. Akli dengesini yitirmiş durumda. Dışarıdan bakan kimse bunu göremiyor ama ben..." Sahte gözyaşlarımı bir nehir gibi akıtmaya başladım. "Ben... Onun eziyetine katlanmaktan bıktım usandım artık! Evlatlar annelerini yanında ister, ancak ben onun iş için uzakta olduğu günlerin uzaması için Tanrı'ya dua ediyorum!" Bir anda susup söylediklerimin gerçekle yalan arasındaki o ince çizgide nasıl da dans ettiklerini düşündüm.

FANCYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin