Felix'i bodrum katında bırakıp odama çıktım ve maskeyle peruktan kurtuldum. Günün yorgunluğuyla birlikte bastıran uykuya direnmeyip hızlıca pijamalarımı giydim ve uyudum.
Ertesi sabah beni annem uyandırdı. Birçok annenin belki de çocuk sahibi olmadan önceki büyük hayaliydi bu, bilmiyorum ama, yatağımın başına gelip öperek uyandırmak istemişti beni. Fakat o odamın kapısından içeri girdiği an uyanmış, gözlerimi kocaman açmıştım. Kapıdan birkaç adım atmıştı ki göz göze geldik.
''Aa. Uyandın mı? Ben de kahvaltı hazırlamıştım.'' dedi durarak. Gözlerimi, odama böyle girmesinden rahatsız olarak öfkeyle ona diktim birkaç saniye boyunca.
''Sabahları yemek yemeyi sevmem, bilmiyor musun?'' Bilmiyordu tabi ki. O bu evde yaşıyor sayılmazdı. Son üç, dört yılı düşünürsem birlikte yaptığımız kahvaltıların sayısı bir elin parmağını geçmezdi.
''Öyle mi? Ben-''
''Giyinip okula gideceğim, izin verirsen.'' dedim sözünü sertçe keserek.
''Tabi, Riley.'' Odamın kapısını çekip çıkarken üzgün bakan gözlerini görmüştüm. Gram umursamadım. Kendisi de umursamıyordu pek. Umursayan bir anne olsa haftalarca ortadan kaybolup canı istediğinde eve dönmezdi. Bu yeni bir şey de değildi. Bana bu eziyeti yıllarca çektirmişti. O kapının önünde, soğuk taşta oturup saatlerce ağlayarak onu beklediğim çok gece olmuştu. Şimdi ise varlığı ya da yokluğu benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Sadece parasını kullanıyordum, kendisini görmek bile istemiyordum yoksa.
Üstümü giyinip göstermelik olarak taşıdığım çantamı aldım ve aşağı indim. Annem masanın başında boşluğa bakarak oturuyordu. Tabağındakilerin çok az bir kısmına dokunmuştu.
Felix'i kontrol etmem gerekiyordu ama annem evdeyken bir anda bodruma inemezdim.
''Gitmiyor musun sen?''
''Aslında bugün öğlen yola çıkmam gerekiyor, ama izin alıp bir süre daha kalmayı düşünüyordum. Seninle vakit geçiremediğim için çok üzgünüm Riley. Bunu telafi etmek istiyorum.''
Düşük suratıma zorla mutlu ve şirin bir ifade yerleştirdim.
''Anne,'' Bu onun ilgisini çekmişti. Kafası umutla kalkarken konuşmama devam ettim. ''ben daha iyi şartlarda yaşayayım diye bunu yaptığının farkındayım.'' Aptalca gülümsedim. ''Lütfen işini aksatma, ben sorun etmiyorum.'' Lütfen defol.
''Riley, seni özlüyorum kızım.''
''Ben de.'' dedim sesime olabildiğince gerçekçilik katarak. ''Ama buna gerek yok. Son dakikada işini aksatman ilişkilerini bozacaktır, biliyorum.'' Gitmesi için her türlü kozu kullanıyordum. Felix bu evdeyken burada uzun zaman kalması hiç iyi olmazdı. Zaten Felix olmasa da kalması için yalvaracak değildim.
''Emin misin? Ben ciddiyim. Hatta işimi daha az yolculuk içeren bir işe çevirmeyi de planlıyordum ne zamandır.'' Ah, hayır!
''Anne.'' dedim tekrardan. Huyuna gitmem gerekiyordu. ''Bu işi sevdiğini biliyorum. Hem ben çok iyi idare ediyorum. Hiçbir sorunum yok.'' Kaşlarımı kaldırarak cevabını bekledim. Lütfen ikna ol ve git, lütfen.
''Pekala, Riley. Bir, iki saate çıkacağım o vakit.'' İşte bu.
''Seninle biraz zaman geçirmemi ister misin? Okula öğleden sonra giderim.'' Sen gidene kadar seni evde Felix ile bırakamam anne. Ya ikimiz de evde olacağız ya sen de evde olmayacaksın.
''Okulunu aksatmanı hiç istemem ama dediğim gibi, seni özledim kızım. O yüzden belki Lucy's de birer kahve içebiliriz. Sonra seni okuluna bırakırım.''
''Harika bir plan anne.'' Sonunda evden çıkmaya ikna oldun.
''O zaman eşyalarımı ayarlamama izin ver. Onlar için tekrar eve dönmem vakit kaybettirecek.
''Tabi anne. Acele etme.'' Bir an önce Felix'i kontrol etmem lazım.
Annem üst kata çıkarken odasına girene kadar bekledim. Sonra koşarak mutfaktan bir hazır sandviç kaptım. Evde yemek pişiren kimse olmadığı için aklıma geldikçe bunlardan alıp stokluyordum. Şimdi ise Felix için daha çok alıyordum.
Hızlıca alt kata indim ve Felix'in yanına yaklaştım. Gözlerini kapamış olduğum için uyanık olup olmadığını tam anlayamamıştım. Yanına yaklaştığımda nefes alıp verişinden hala uyuyor olduğunu anladım.
Sandviçi paketinden çıkarıp birbirine kelepçelenmiş iki elinin arasına verdim. Uyandığında yiyebilirdi böylece. Bağırma ihtimalini düşündüğümde ne yapacağımı bir an için planlayamadım. Ağzını da kapatsam yemek yiyemezdi.
Onu bu belirsizlikte bırakıp okula gidemezdim. Ama annemle bir iki saat geçirecektim, bu süre içinde de uyanabilirdi. Belki de anneme okula gideceğimi söyleyip eve dönebilir ve Felix ile daha uzun ve güzel bir gün geçirebilirdim. Okulun Felix'le geçirebileceğim zamanı çalmasına sinir oluyordum.
Evet böyle yapacaktım.
Fazla oyalandığımı düşünerek üst kata çıktım. Annem salondaydı. Siktir. Bodrumdan çıktığımı görmediğini umuyordum.
''Ben hazırım, çıkalım mı?'' Bakışlarında farklı bir şey görmüştüm. Şüphe miydi yoksa sadece ona bu kadar iyi davranmamın verdiği şaşkınlık mıydı emin olamıyordum.
''Evet.''
Annemle geçen sıkıcı bir saat kırk yedi dakika sonrasında artık ayrılma vakti gelmişti. Annem beni okulun önüne arabayla bıraktı, arabadan inmeden önce sıkıca sarıldı -ki bu beni çıldırtmaya yetmişti- ve toz olup gitti. Ondan kurtulmanın verdiği rahatlıkla derin bir nefes aldım ve hızlı adımlarla eve dönmek için yola koyuldum.
Eve vardığımda anahtarlığı cebimden çıkarıp hızla kapıyı açtım ve kapıyı çarparak bodrum katına koştum.
Felix uyanmış ve gözündeki fuları bir şekilde düşürmeyi başarmıştı.
Gözleri gözlerime sabitlendi ve bakışlarından beni tanıdığını net bir şekilde anlayabildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FANCY
De Todo''Öyle bir sevişelim ki Felix, Tanrı'nın cehennemi bile tenimizin sıcaklığını kıskansın.'' Kızın ruhu kırmızıydı. Ve çocuk, kırmızının en tutkulu tonuna boyandı. *Sadece yasal veya psikolojik yetişkinliğe ulaşmış olanlar okuyabilir.