Bölüm 34

200 7 4
                                    

Felix

Sonunda özgürüm. Güneş parlıyor ve ben dışarıdayım.

Vay canına...

İstediğim buydu değil mi?

Riley'nin evinden hızla uzaklaşırken karmaşık duyguların zihnimi bulandırmasına engel olamıyordum. Bir yanım gitmek ve bir daha dönmemek isterken diğer yanım onu istiyordu. Bu saçmalığa bir son vermem gerektiğini biliyordum, ancak bunu tek başıma yapamayacağıma emindim. Bu yüzden sadık ve akıllı bir dostu görmem gerektiğini biliyordum.

Mark.

Mark'la ilk tanıştığımda en fazla yedi yaşındaydım. Yanımızdaki eve taşınırlarken onu ve ailesini görmüştüm.

Tanrım, hepsi sarışın ve mavi gözlü insanlardı!

Mark ve ailesi İsveç'ten göç etmişlerdi buraya. Bu göç sadece iş için değildi. Detaylarına hiçbir zaman girmese de bir şeyden kaçmak için buraya geldiklerini biliyordum. Mark genel olarak suskun ve çekingen bir çocuk olmuştu. Başta neredeyse hiç İngilizce konuşmuyordu ve ancak birlikte bahçede oyuncaklarımızla oynayarak iletişim kuruyorduk. Bunu yaparken de gerçek sözcükler yerine araçların seslerini taklit ediyorduk. Ben arabaları daha çok severken o hep motosikletlerle oynardı. Bu yüzden de hiçbir zaman oyuncak kavgası yapmamıştık.

Ha ha!

Bir keresinde annemin yeni aldığı bir oyuncak polis arabasını ona göstermek ve birlikte oynamak için onu evimize çağırmıştım. Arabayı getirip gözlerinin önüne koyduğum zaman öyle bir korkmuştu ki, ayağa kalkıp evi terk etmesi saniyelerini almıştı. O zamanlar buna bir anlam veremiyordum ancak bunun göç hikayeleriyle bir ilgisi olduğunu düşünmüşümdür hep.

Her neyse, şimdi gayet iyi idare ediyor. Bir motor kulübünde ve farklı uğraşlar edinmiş durumda. Onu yeterince sık görmüyor olsam da aramızdaki bu dostluğun bir ömür süreceğini biliyordum. Çünkü en çok güvendiğim kişi Mark'tı.

Mark'ın yanına gidecek, arabamı almak için ormana gitmemiz gerektiğini söyleyecek ve sonrasında da ona her şeyi anlatacaktım.

Kapüşonumu daha da gözlerime doğru çekerek altında saklandım ve koşarak Mark'ın çalıştığı, çalışmadığı zamanlarda da takıldığını bildiğim o bara gittim.

-

İçeri girdiğimde bir an için gözlerin üzerime çevrildiğini hissettim. Oraya ait olmadığım giyimimden oldukça belli oluyordu. Bunu göz ardı etmeye çalışarak bar kısmına doğru ilerledim. Mark bir bar taburesinde oturmuş bira içiyordu. Kafasını yavaşça benim olduğum yöne çevirdi. İçmek üzere olduğu birayı yavaşça indirip bara koydu. Yanına otururken gözleri beni takip ediyordu.

"Hangi cehennemdeydin?" Yüzüme bakıp sırıttı. Normal insanların vereceği tepkileri hiçbir zaman vermediğini biliyordum, bu yüzden garipsemiyordum.

"Anlatacağım, ancak önce bana yardım etmen gerek." dedim sorgulamamasını umarak.

"Şunu bitireyim de..." diyerek gözlerini birasına çevirdi. Bir bardak dolusu birayı bitirmesini mi beklemeliydim şimdi? Sikeyim seni, Mark...

"Dostum, koca bardağı-" Mark bardağı ağzına götürüp yaklaşık beş saniye içinde hepsini midesine indirdikten sonra barın üstüne koyduğu kaskını aldı ve bana pis pis gülümsedi.

"Nereye gidiyoruz?"

-

Onu orman yoluna soktum. Arabamın olduğunu düşündüğüm yere kadar onu götürdüm. Daha sonra omzuna vurarak durmasını söyledim. Çalılıkların arasında gizlenen arabamı görüyordum.

FANCYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin