Yerimden korkuyla kalkarak ne yapacağımı düşündüm. Gelen kim olabilirdi? Babam annemi uzaklaştırmaktan vazgeçip eve mi dönmüştü? Vincent ardımda bırakmış olabileceğim bir ipucunu mu yakalamıştı? Yoksa sürtük Monica olan bitenden haberdar olup aşkı için savaşmaya mı gelmişti?
Felix... Felix?
Gelen Felix olabilir miydi?
Düşüncelerim kapının ardından gelen bir erkek sesiyle kesildi.
"Riley!" Uğuldayan kulaklarım yüzünden bu sesi tanımakta güçlük çekiyordum. Ses bir kez daha yükseldi. "Riley. Kapıyı aç!"
Emin olamayarak kulak kabarttım. Bu gerçekten... Bu yoksa onun sesi miydi?
Sakin adımlarla kapıya vardım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Gözlerim kararıyor ve kulaklarım uğulduyordu. Boğazımda bir yumru hissediyordum. Nefes almakta zorlanıyordum.
Kapının kolunu tuttum ve yavaşça aşağı çektim. Kapıyı aralamaya başladığımda karşı taraftan bir güç kapıyı içeri doğru itti ve bir anda kapı ardına kadar açıldı. Arkasından gelen sokak lambası yüzünden silüetinden daha fazlasını göremediğim bedene baktım. Bana doğru bir adım attığında yüzü aydınlandı ve onu gördüm.
Felix.
Bir süre kapının eşiğinde bakıştık. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemiyordum. Şaşkınlıktan olduğum yerde donakalmış, ifadesizce Felix'in güzel yüzüne bakıyordum. Sessizliği bozan Felix oldu.
"Riley." Adımı söylerkenki ipeksi sesi tüm tüylerimi diken diken etmişti. Sanki özlemle ve arzuyla adımı fısıldıyordu. "Sana ne oldu böyle..."
Hiç kıpırdamadan orada durdum. Zihnim bulanıklaşmış, dudaklarım mühürlenmişti. Felix'in söylediklerine en ufak bir tepki veremiyordum. Sessizliğimde aradığı cevapları bulamayan Felix içeri doğru bir adım daha attı. Gözlerini benden ayırmadan burnumun dibine kadar girdi. Elleri nazikçe yüzümü tutarken gözleri yanağımda geziniyordu. Başparmağının ucuyla yüzümdeki yaraya dokundu. İstemsizce irkildim. Sonra boynumu kavrayan elleri omuzlarıma ve kollarıma doğru bir yol çizmeye başladı. Ellerimde biten yolculuğu Felix'in yüzünde üzüntülü bir ifade oluşturmuştu. Parmak uçlarıma temas eden elleri oralarda küçük bir sızıya sebep oluyordu. Gözlerini yeniden gözlerimle buluşturduğunda yüzündeki o acıyan ifadeyi gördüm. Beni gerçekten sevdiğine neredeyse bir an için inanacaktım.
"Riley..." diye acıyla inleyip bir anda beni öpmeye başladı. Elleri sırtıma dolanmış, beni sımsıkı kendine yapıştırmıştı. Zihnim bir anda temizlenirken kollarımı onun boynuna doladım. Öpücüğüne aynı açlıkla karşılık veriyordum. Tenim alev alev yanıyordu.
Sırtımdaki elleri kalçalarıma indiğinde hafifçe zıplayarak kucağındaki yerimi aldım. Beni sıkıca kavrayan Felix bir anda hareket etmeye başladı. Nereye gittiğini bilmeden öylece ona teslim olmuştum.
Merdivenlere vardığımızı fark ettiğimde bir anlığına dudaklarımı Felix'in dudaklarından ayırdım. Gözü bir üst kata çıkan bir de bodrum katına inen merdivenler arasında gidip geldi. Bana gülümseyerek bodrum katına doğru yöneldiği anda onu durdurdum.
"Orada... hiçbir şey kalmadı." dedim yarı utangaç bir sesle. Felix dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu ve sonrasında hiçbir şey demeden üst kata çıkmaya başladı. Yüzümdeki aptal gülümsemeye engel olamadım. O bizi odama götürürken dudaklarımla yanağında ve boynunda gezindim.
Yatak odamın girişinde durup beni duvara yaslayarak öpmeye devam etti. Bacaklarımın arasındaki sızıyla sanki mümkünmüş gibi ona daha çok sokuldum. Bunu hisseden Felix dudaklarımın üzerinde gülümsedi. Sonra odama girerek beni yatağa kadar taşıdı. Sırtımı nazikçe yatakla buluştururken bacaklarımın arasındaki yerini koruyordu. Kendini bana daha çok bastırıyor ve öpücükleri giderek daha da vahşileşiyordu. Bu kaosun içinde bir saniyeliğine benden uzaklaşan Felix hızlıca alıp verdiği nefeslerin arasında kulağıma doğru eğilip fısıldadı.
"Riley. Seni seviyorum." Soluklandı. "Senden uzak kaldığım bu saatler boyunca seni ne kadar özlediğimi tahmin bile edemezsin. Sonsuza kadar senin yanında olmak istiyorum." Duyduklarım karşısında mest olmuş bir şekilde uzanmaya devam ettim. Felix'in dudakları yavaşça boynuma dokunduğunda bedenim daha fazlası için yalvarmaya hazırdı. Ancak ben bu anın bu kadar çabuk geçip gitmesini istemiyordum. Felix'in kalbinde yarattığım duyguların suratındaki yansımasını uzun uzun izlemek istiyordum.
Boynuma gömülü kafasını avuçlarımın arasına alarak yüz hizama getirdim. Penceremden gelen ay ışığı yüzünün bir tarafını aydınlatıyordu. Bembeyaz teni ay ışığı altında mutlulukla parlıyordu.
"Ben de seni seviyorum Felix. Bugüne kadar hep sevdim. Bundan sonra da sonsuza dek seveceğim." Bu sözlerimin üzerine Felix'in gülümsemesi giderek büyüdü.
Gözlerinin içi parıldıyordu. Göz bebeğinin etrafında rengarenk ışıklar dans ediyordu sanki. Daha sonra bu ışıkların bir anda yoğunlaştığını ve tüm yüzünü kapladığını fark ettim. Yüzü kırmızı ve mavi ışıklarla renklenip soluyor, bu renkler giderek daha da yoğunlaşıyordu. Bir süre sonra bir araç sesi duymaya başladığımda yüzümdeki gülümsemenin tamamen solduğunu hissediyordum. Beni gören Felix bir anda gelen farkındalıkla üzerimden kalkarak pencereme koştu. Penceremden dışarı bakarken yüzü saliseler içinde kıpkırmızı ve masmavi oluyordu. Korkuyla yanına koştum.
Ve işte o zaman evimin önüne park etmekte olan Vincent'in polis arabasını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FANCY
Diversos''Öyle bir sevişelim ki Felix, Tanrı'nın cehennemi bile tenimizin sıcaklığını kıskansın.'' Kızın ruhu kırmızıydı. Ve çocuk, kırmızının en tutkulu tonuna boyandı. *Sadece yasal veya psikolojik yetişkinliğe ulaşmış olanlar okuyabilir.