Eve vardığımda annem ortalıkta yoktu. Ben de çantamı yere atıp alt kata, Felix'in yanına indim. Hala uyuyor olmasına şaşırmıştım. Günden güne onun zihnine zarar verdiğimi biliyordum. Eter gerçekten kalıcı hasarlara sebep olabiliyordu. Ama başka çözüm yolu bulamıyordum. Uyanık olması demek bütün mahallenin bu evde toplanması demekti. Bunu riske alamazdım.
Felix'in yanına gidip oturdum bir süre. Hiçbir tepki vermeden öylece yatıyordu. Göğsünün kıpırdadığını göremeyince burnuna yaklaşıp nefesini kontrol etmek istedim.
Ani bir hamle ile beni kucağından atıp üstüme çıktı. Elleri hala duvara bağlıydı ve bacakları da birbirine yapışmıştı ama ağırlığı kaçmama engel oluyordu. Kontrolü ele geçirdiğini anlayınca nefesi yavaşladı. Ne yapacağını beklemek için ben de hareketsizleştim. Yavaşça üzerime eğilip burnunu boynuma dokundurdu. Bir anda tüm sinirlerim bacaklarımın arasında toplanmış gibi hissettim. Kendimi kaybetmemek için zor dayanıyordum. Felix boynumu kokladıktan sonra biraz geriledi. Gözlerinde göz bandı olmasına rağmen tam olarak bana baktığını hissediyordum.
''Bu kokuyu biliyorum.'' diye fısıldadı dudaklarımın üstüne. ''Sendin o değil mi?'' diye sordu. ''Mektupları bırakan sendin. Beni ormana çağıran da sendin. Hatta o gün o kulübenin oradaydın ama saklandın. Mark hiçbir şey yok demişti ama biliyordum orada olacağını. Monica merdivenden düşmüştü, hatırlıyorum.'' Hiçbir tepki vermeden söylediklerini dinliyordum. ''Monica'nın yanına gitmek zorundaydım. Meraktan delireceğimi ve yine geleceğimi biliyordun değil mi?''
''Hı-Hm.'' dedim sesimi tanımaması için uğraşarak. Felix'in yüzü gerildi ve sinirli bir şekilde gülümsedi.
''Kimsin sen?'' dedi fısıldayarak. Yüzünü yüzüme yaklaştırmıştı. Altına ezilmek canımı yakmaya başladığında onu itmeye çalıştım. Kendisini daha çok bastırarak tekrar sordu. ''Kimsin?'' Onun yaptığı gibi suratına yaklaştım ve yanağına çok hafif bir öpücük bıraktıktan sonra kulağına yaklaştım.
''Afrodit.'' geri çekildim ve onu tekrar ittim. Bu sefer direnmedi. Yana devrilirken kaşları çatıktı.
''Afrodit mi?'' dedi. ''Sen Afrodit falan olamazsın. Sen korkak, ucuz ve iğrenç bir fahişenin tekisin!'' Bağırmaya başlayınca suratına sert bir tokat attım. Bu onu susturmuştu ama kalbimin içinde kırılan parçaların sesini hala duyuyordum.
''Kaşar.'' diye tısladı yanağındaki acıyla birlikte. Sinirlerim gerilmeye başlamıştı. Göğüs kafesimde bir ateşin büyüdüğünü ve bedenimi yaktığını hissediyordum. Ama ona bir daha vurmadım. Bunun bir faydası yoktu.
''Eter mi istiyorsun?'' diye konuştum sessizce. Ama fısıldamadım. Kaşları hafifçe çatılmıştı. Sesimi tanımaya çalıştığını biliyordum ama bu mümkün değildi.
''Hayır. HAYIR!'' diye bağırdı. Bağırmaması gerekiyordu. Elimi ağzına örttüm. Kafasını sağa sola çevirip elimden kurtulmaya çalıştı. Sonra elimde pamuk olmadığını anlayınca durdu. ''Lütfen.'' diye yalvardı. ''Başım çok ağrıyor. Lütfen yapma.''
''Başka çare yok.''
''Beni öldürmek mi istiyorsun?''
''Asla.'' Elimi yanağına koydum. ''Sen benim sahip olduğum en değerli şeysin.'' Bir süre sessizce bekledikten sonra başını elimden çekti.
''Gözlerimi aç.''
''Hayır.''
''Görme yetimi kaybetmek üzereyim. Lütfen çıkar şunu.''
''Sessizce bekle.'' dedikten sonra yanından ayrıldım. İlginç bir şekilde emrime uymuş ve bağırmamıştı. Koşarak odama çıktım. Yatağımın altına sakladığım siyah peruğumu ve maskemi aldım. Saçlarımı ensemde topladıktan sonra maskeyi yüzüme geçirdim ve peruğu kafama yerleştirdim. Hemen aynaya baktım ve hiçbir açık vermediğimi görerek rahatlıkla alt kata geri döndüm.
Felix bıraktığım yerde hareketsizce duruyordu. Ayak seslerimi duyarak başını kaldırdı ve kafasını bana çevirdi. Hiçbir şey görmese de sanki en derinlerimde onun gözlerini hissediyordum.
Ah Felix... Başka yerlerini de en derinlerimde hissetmek istiyorum.
''Aç gözlerimi.'' dedi kısık sesle. Yanına iyice yaklaştım. Bacaklarını çekip düzelttikten sonra üstüne oturdum. Ellerimi göz bandına götürdüğümde tuttuğu nefesini verdi. Sakince ipi çözüp göz bandını yatağa bıraktım. Birkaç saniye gözlerini kapalı tutarak odadaki ışığa alışmaya çalıştı. Sonra yavaşça tek gözünü açtı. Suratımı görünce birden geriledi ve iki gözünü de kocaman açtı. Maske beklemiyor olmalıydı.
Gözleri yüzümden ayrılıp bedenime kaydı ve belli belirsiz bir gülümseme dudaklarından esip geçti. Tekrar gözlerimi bulduğunda kalbimin yerinden çıkacak gibi attığını fark ettim. Gözlerine bakmayı özlemiştim. Beni boğan o kahve tonuna hasret kalmıştım. Şimdi zevkle içlerinde kaybolabilirdim.
''Adın ne?'' diye sordu fısıltıyla. Kaşları hafifçe çatılmış, dudakları aralanmıştı. Yüzüne eğilip işaret parmağımı dudaklarının üzerine koyduktan sonra onu neredeyse hissedemeyeceğim kadar hafif bir şekilde öptüm. O bana şaşkın gözlerle bakarken kalkıp masadan su bardağını aldım. Tekrar yanına gelip bardağı dudaklarına ittirdim. İtiraz etmeden içti. İçindeki uyku hapının farkında değildi.
''Adını söylemeyecek misin?'' diye diretti. Kafamı iki yana salladım.
''Vereceğim ismin yalan olacağını biliyorsun.'' Hafifçe kafasını salladı ama aptalca gülümsüyordu. Buna bir anlam vermeye çalışarak suratını inceledim. ''Ne?'' dedim dayanamayıp.
''Rica etsen de seninle yatardım. Bu kadar uğraşmana gerek yoktu.'' dedi. Öfkelendiğimi hissettim. Aslında ondan istediklerim arasında bunun olduğu bilmeme rağmen bu şekilde söylemesi beni rahatsız etmişti. Ona çok iyi davranmıştım. Yüzsüzleşmişti. Bir cezayı hak ediyordu.
İki elimle başının iki yanından tuttum ve burnunun üstüne kafa attım. Acıyla bağırdı ama elleri bağlı olduğu için burnunu ovuşturamadı. Böylece uzunca bir süre sızlamayla oturmak zorunda kaldı. Sonunda biraz kendine geldiğinde öfkeyle gözlerime bakıyordu.
''Üzgünüm.'' dediğinde beni şaşırtmıştı. ''Aramızın daha iyi olabilmesi için seni tanımam gerek. Bu şekilde çok boktan değil mi sence de?'' Kafamı salladım.
''Ben Felix Cooper. Atlanta'da doğdum ve sonra...''
''Sonra buraya taşındınız çünkü annen ve baban boşanmıştı. Sen annenle kalmayı tercih ettin, bu yüzden annenin ailesinin yakınında olmak istediniz. Alkolik ve psikopat babandan uzaklaşmak için burayı uygun gördünüz. Altı yıldır buradasın. En çok Maggie'nin Kahve Dükkanı'nda takılmayı ve filtre kahve içmeyi seviyorsun. En yakın arkadaşın Samuel ama son zamanlarda NoMercy takma adıyla gezen bir salakla takılıyorsun. Sebebini bilmiyorum. Tabi ki bir sevgilin var. Monica. Üzgün değilim ve ondan nefret ediyorum. Avrupalı aksanından ve kömür karası saçlarından iğreniyorum. Seni onun yanında gördüğüm her saniye onu öldürmek istiyorum. Şimdi kuduruyor biliyor musun? O dandik polis memuru babası ile senin izini sürmeye çalışıyorlar. Ama bulamazlar. Çünkü senin kaderin benimle. Beni bırakamazsın.''
Felix bir şey diyecek gibi oldu ama gözlerini açmakta zorlanıyordu. Uyku ilacı etkisini göstermişti. Kafasını yavaşça yastığa bıraktım ve ışığı söndürüp odadan ayrıldım.
Gözlerim odanın duvarlarına kaymıştı yine. Kırmızı boyanın yayıldığını hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FANCY
Random''Öyle bir sevişelim ki Felix, Tanrı'nın cehennemi bile tenimizin sıcaklığını kıskansın.'' Kızın ruhu kırmızıydı. Ve çocuk, kırmızının en tutkulu tonuna boyandı. *Sadece yasal veya psikolojik yetişkinliğe ulaşmış olanlar okuyabilir.