BÖLÜM 1: VAROLUŞ

673 14 11
                                    

Nefes alamıyordum. Evet evet boğazım. Sanki bir el boğazımın üzerinde nefes alamıyordum. Gerçi ben 2 yaşımdan beri nefes almamak için ölüme terkedilmiştim bu neyin üzüntüsü kızım kendine gel! Gözlerimi zorlukla açtığımda tanıdığım evimin avizesi ile karşılaştım. Derin derin nefes alıp yatakta doğruldum. Hava daha aydınlanmamıştı bile. Telefona uzanıp saate baktım. 5.37. Kış olduğu için hava geç aydınlanıyordu. Tek odalı 1+1 evimin hem salon hem mutfak olan kısmına geçtim. 18 yaşımı doldurup yurttan çıktıktan sonra bir şekilde ayakta durmak zorunda kalmıştım. Aylarca eşek gibi hem restoranda çalıştım hemde ders çalıştım. Parklarda, eski yıkık binalarda yattım sonunda bir ev tuttum. 2 yıldır yuvam oldu benim.Kahvaltımı yapıp restorana geçecektim. Bugün yine fazlasıyla erken uyandığım için  yurda uğrayabilirdim. Elimi yüzümü yıkayıp mutfağa geçtim. Dolapta bulunan bitmek üzere olan gıdalar az da olsa karnımı biraz tutmuştu. Saatin 6'ya geldiğini fark ettiğim an koşarak odama gidip üzerime uzun bir sweat ve taytımı giydim. Saçımı da at kuyruğu yapıp çantamı sırtıma geçirdim. Bu apartmana yeni taşındığımda beni çok seven ama fazlasıyla erken giden Aynur teyze sayesinde bir bisikletim olmuştu. Tam birine bağlanacakken oda kopup gitmişti. Gerçi benim hayatımda hep böyleydi. Benim birilerini sevmem felaketti. Kimi seversem kopup gidiyordu. Bisikletime atlayıp yurda doğru sürdüm. Hava yine kapalıydı ve  yağmuru çiseliyordu. Yağmura tutulmadan çabucak hızlandım. Yurdun önüne gelince eğilip bisiklete emniyeti taktım.
-Karşıdan yüzünü pek seçemedim ama baktım suratsız biri dedim tamam o zaman bu bizim suratsız Mehir.
-İbrahim abi sende iyice gömdün beni.
-Kızım insanları öldürecek gibi bakıyorsun deyince gözlerimi devirdim ona.
-Seninki yukarıda sabahtandir bekliyor camda. İki gündür gelemeyince isyanlara girdi yine.
Başımı sallayıp buradaki lüzumsuz kötülere ters ters baktım. Adeta bakışlarımla çivilenmişlerdi. Korkuyorlardı. Evet benden korkmalıydılar zaten. Merdivenleri çıkınca Esma anne ile karşılaştım. Onu görünce gülmemek elde değildi ki!
-Kuzum Mehir'im hoşgeldin güzel gözlümm.
-Hoşbuldum Esma anne.
-Nasılsın ay parçam?
-İyiyim sen nasılsın?
-İyiyim kuzum. Kaç gündür yoktun merak ettik seni.
-Okulla işler biraz çakışınca gelemedim.
-Seninki odada yine yatağa gömülmüş.
-Tamam sağol Esma anne.
-Oyy sen sağol güzel kızım, dedi yanaklarımı sıkıp öptü. Hızla yürüyüp daha önce kaldığım odaya girdim. Benim minik kuşum yine yatağa girip yorganı başına çekmişti.
-Duru'mmmm!
-Mehirr!
-Gel buraya güzelimm, dedim kollarımı açarak. Dizimi kırıp kucağıma koşmasını bekledim. Öyle bir sarıldı ki güçlü olmasam beni yere yığacaktı. Sımsıkı sarıldım ve kokusunu içime çektım.
-Bugünde gelmeseydin gerçekten küsecektim sana!
Duru. 6 yaşında ve 6 yıldır benim kollarımda büyüdü. Yurda getirildiğinde daha 2 aylıktı ve hepimizin elinde büyüdü ama en çok benim elimde büyüdü. Bu yıl anaokuluna başladı ve her gün onu görmemi istiyordu. Heyecanını benimle paylaşmak istiyordu sadece. İki yıl önce yurttan ayrıldığımda çok ağlamıştı hatta yurttan kaçmaya bile kalkışmıştı. Ona söz vermiştim zamanı gelince onu burdan alacağım diye ve oda anca öyle durmuştu.
-Özür dilerim Meleğim çok yoğundum yoksa gelmez miyim biliyorsun?
-Biliyorum ama seni çok özlüyorum her an her dakika!
-Ben de seni çok özlüyorum vallahi, dedim onun gibi dudak büzerek.
-Ee hadi bak çok zamanım yok gel anlat biraz gideceğim, dedim. Elimden tutup beni masaya çekti ve başladı iki günlük konuşmaya. Bazen konuşurken nefes almayı bile unutuyordu bu kız. Yarım saat boyunca anlattı dinledim ve en sevdiği şeyi yapmadan ayrılmadım. Gıdıklamak.
-Meleğim. Duru'mm,dedim saçlarını okşayarak. Çok güzel gözleri vardı. Sarı. Bildiğin bal rengi çok güzeldi.
-Evet tamam gitmen gerekiyor yine değil mi?
-Evet güzelim ilk fırsatta yine geleceğim söz. Ama ne olur her sabah benim için bu kadar erken uyanma!
-Uyanmasam seni göremem Mehir! Uyuyunca da uyandırmıyorsun zaten.
-Tamam söz artık uyandıracam yeter ki sen uykunu al.
-Söz mü?
-Söz hemde izci sözü dedim serçe parmağımı uzatarak.
Sıkıca sarıldık ve aşagıya indim.
-Asayiş Berk kemal değil mi İbrahim abi?
-Merak etme senin korkundan kimse bir şey yapamıyor burda.
-Tamam abi olursa zaten hemen bana çakarsın sen.
-Merak etmeeee hadi hayırlı işler.
-eyvallah dedim ve bisikletimle o lanet restorana sürdüm. Saat 8'e 15 vardı ve acele etmem lazımdı. Yoksa bu cani patron kovardı beni. Zaten kovmak için bahane arıyordu. Tam 7:55 geçe bisikleti arka kapıya emniyetleyip içeri daldım. Müdür yine başımda belirdi.
-Saat kaç Mehir hanım hiç gelmeseydi-
-55 geçiyor 5 dakikam var daha deyip gözlerimi devirdim. Arka tarafa geçip hemen kazağı ve önlüğü giyip restoranın içine daldım. Sabahın erken saatleri olduğu için diğer çalışanlar kahvaltı yapıyordu. Bunların içinde en yakın arkadaşım Su'da vardı. Beni görünce hemen ayaklanıp yanıma geldi. Kollarımı açtım ve sarıldık. Duru 1 Su 2 en değerlilerimdi.
-Naber güzellik?
-İyi suratsız senden naber!
-Ne muşmula kızsın sen ya iltifat ettik sana şurda!
-Sende gül o zaman!
-Ya bir git kızım ya yıllardır aynı şey.
Su'da benim gibi yurtta kalmıştı ama o başka semtin yurdundaydı. İkimizde İstanbul 'un bütün iyi kolejlerinin burs imkanlarından yararlanmak için sınavlara girmiştik. Birbirimizden haberimiz olmadan tabi. Atalay kolejinde tanışıp herkesin bizi ezmesine izin vermeden liseyi başarı ile bitirmiştik. Oda çok zeki biriydi ve hukuk okuyordu. Ama o akrabaları ile kalıyordu. Okulu bitirir bitirmez eve çıkacaktı bu yüzden para biriktiyordu. Çok güzeldi Su. Annesi Rus bir kadınmış. Türk bir adamla tanışmış ve aylarca birlikte olmuşlar adam kadının hamile olduğunu öğrenince ortadan toz olmuş. Bu doğunca şerefsiz kadın yurdun önüne bırakmış ve memleketine dönmüş. Sapsarı uzun saçları ve yemyeşil gözleri vardı. Çok güzel benim aksine çok bakımlıydı. Herkes peşinden koşuyordu ama asla kimseye yüz vermezdi.
-Bugün yoğun olacak ama benim dersim var öğlen büyük ihtimalle büyük işi sana yıkacak Müdür.
-Kimmiş diye sordum.
-Bilmiyorum senin dersin var mı bugün?
Gerçi o öyle bir şeytan ki biliyordur kimin dersinin olup olmadığını!
-Yok yok ben hallederim merak etme sen.
-Tamam canım,dedi ve yanaklarımı öpüp uzaklaştı. Lak lak yapmamızı sevmediği için restoran içinde pek muhattap olamıyorduk. Sabah sabah müşteriler yine akın ediyordu. Beşiktaş'ın en gözde restoranı olduğu için pek boş kalmazdı burası.
-Hadii Gürkan adam bana laf edecek olum!
-Tamam geldi geldi.
Siparişleri alıp masaya doğru gidiyordum ki müdür seslendi!
-Mehir'cim siparişini verdikten sonra gelir misin yanıma?
-Tabiki Müdür bey hemen dedim gülerek. İkimizde şu an burda oynuyorduk. Güya aramızdan su sızmayan patron-çırak ilişkisi vardı. Otuz yaşlarındaki alımlı güzel kadının ve aynı yaşlardaki oldukça yakışıklı İstanbul beyefendisinin siparişlerini bırakıp o uyuz müdürün yanına doğru ilerledim. Acaba yine ne halt etmiştim de beni çağırıyordu?
-Ne oldu müdür bey yine neyi yanlış yaptım?
-Mehirr bugün oldukça saygın insanları ağırlayacağız. Öğleden sonra burası sadece o misafirlere açık olacak. Kimseyi almayacağız. Herkesi göndereceğiz. Sen Gürkan ve şef hariç kimse kalmayacak.
-Siz?
-Birde ben tabi!
-Kim bu gelenler?
-Çarık holding ve Sare holding.
-E bunlar birbirine düşman değiller mi?
-Evet de bizi ilgilendirmez. Sakın  yine mesleki deformasyon deyip gazeteciliğini kullanayım deme Mehir sakın bak. Bu sefer -
-Öff tamam müdür bey. Bu sefer söz akıllı durucam.
-İyi aferin bir saate boşalır burası zaten boşaldığı gibi kapıyı kitliyorsun.
Kafamı sallayıp tekrar içeri döndüm ve işime devam ettim. Daha önce gelen birkaç müşterinin özel hayatını magazine konu ettiğim için zorda olsa ben olduğumu anlamışlardı. Az kalsın kovacaklardı ama buranın baş patronu benim gibi zekilere ve çalışkanlara ihtiyacı olduğu için kovmadı. Ama bir daha böyle bir şey yaşanırsa direk kapıda bulacaktım. Anlamadığım şu iki tarafta birbirine düşman niye aynı masaya oturuyorlardı ki! Aralarındaki düşmanlığı mı bitireceklerdi? Öyle bir şey olmazdı çünkü iki holdingin başında da toy patronlar vardı. Her zaman toylar daha düşmancıldır. Bu bir şaşmaz kuraldır. Merak bedenimi sararken son masanın boşalmasının ardından bulaşıkları arkaya götürüp hemen kapıya koştum. Tam bu sırada içeri girmek isteyen iki kokoş zengin kızla karşılaştım.
-Kusura bakmayın hanım efendi içeride bakım varda kapatıyoruz restoranı?,dedim güler yüzle.
-Aaa yalancı görüyorum yok öyle bir şey! Sen kimsin de bizi almıyorsun içeri diye kapıyı itmeye başlayınca ben daha sert tuttum.
-Yalanım yok hanfendi? Lütfen zorluk çıkarmayın,dedim hem sert hem gülerek.
-Müdürünü çağır bana hemen diye sert  bir şekilde bağırınca hem caddedekiler bize baktı hemde müdür koştu.
-Ne oluyor Mehir?
-Bakım olduğunu söyledim alamayacağımızı söyledim anlamıyor efendim!
-Tamam ben hallederim sen geç içeri.
Kapıyı sertçe üzerilerine itip ters ters baktım ve Gürkan 'ın yanına gittim.
-Allah çarpsın bir gün bu tiplerin soyunu kurutacam.
-Ona ne şüphe valla sen yaparsın!
-Mesleğe atanayım yemin ederim ilk işim burada bizi ezen herkesin ifşasını döküp rezil etmezsem bende Mehir değilim,dedim hala kapının önünde müdürle konuşan tipsizlere bakarken.
-Aman kızım boşver hadi gel masayı hazırlayalım müdür kızmadan?
Gürkan'ın verdiği örtüyü restoranın ortasına atılmış upuzun masaye serdim. Tabak, kaşık,çatal,bıçak , bardakları ve peçetelikleri düzüyordum masaya.
-Gürkan sen şefe yardım edeceksin, ben etrafta olacağım. Mehir sende misafirlerle ilgileneceksin!
-Anlaşıldı patron.
-Şey müdür bey Gürkan ilgilen-
Ters bakışıyla susup ağzımdan sessizce küfür savurdum. Burdan ayrıldığım gün bu adamı da bir güzel dövecektim yazdım bir köşeye. Masa tamamdı. Saat 1'e geliyordu ama hala gelen yoktu!
Anladığım kadarıyla birbirlerini bekletip üstünlük taslama çabasındaydılar. Bakalım kim önce gelecekti? Kapının dibinde elim önümde mostıra gibi dikilmiştim. Arada bir saate bakıyordum. Salak müdür ortada  dönüp dolaşıyordu bir şey eksik mi diye. Kapının önüne renegade markalı bir siyah jeep yaklaşınca müdüre seslendim.
-Biri geldiii!
Müdür hemen koşup yanıma geldi. Kapıyı açtım ve arabadan inen kişiye dikkatlice baktım. Evet beklediğim kişiydi. Zaten bu adamda kibirli bir tip yoktu. Tamam sert bir adamdı ama benim gibiydi sert ama vicdanlı. Kibir sıfır. Altay Çarık. Esmer, en az 1,87, kirli sakallı, yapılı,genç ,başarılı ve oldukça yakışıklı adam bize doğru yürüyordu. Arkasındaki iki koruma kulaklıklara dokunup bir şeyler söyledi kapıyı açıp içeri girmesini bekledim. Tam kapının önünde durup arkasındaki adamlara eliyle dur işareti yaptı.
-Hoşgeldiniz Altay bey,dedim güleryüzle.
Gözlüğünü çıkarıp gözlerime baktı.
-Hoşbuldum ,dedi göz kırparak.  burnuma dokundu ve içeri geçti. Gerçekten dedikleri kadar varmış bu adam yürüyen çapkın. Dua etsin bu işe ihtiyacım var yoksa çoktan atılmıştım üstüne. Müdür onunla ilgilenirken Gürkan 'ın yanına gittim.
-Al al sen istemeden suyunu al deyip masanın üstünden suyu uzattı bana.
-Seni de gebertmemi istiyorsun galiba!
Gülmeye devam edince içtiğim suyun kalanını yüzüne fırlattım.
-Ne kızım yiyorsa git Altay'ın yüzüne fırlat. Hala hala!
-Altay deme bana!
O tarafa bile bakmadan kapının önüne tekrar gittim. Bu sefer sevgili Doğan Sare'yi bekldim. Yaklaşık beş dakika sonra oda  beyaz range rover ile restoranın önünde durmuştu. Buda yakışıklılıkta zirve yapmış egonun ta kendisiydi. Altay çapkının aksine buda tam bir yürüyen sarışındı. Mavi gözler sarı saçlar, yapılı vücut,uzun boy her şey tam yerindeydi.
-Hoşgeldiniz Doğan bey,dedim tebessüm ederek. Altay'ın aksine buna biraz somurtmuştum. Ama o ise gözlüğünü çıkarıp sadece baş sallamıştı. Şaşırtıcı ama güzel. Restorana doğru girince kapıyı kilitlemeyi ihmal etmedim. Bugün burada toplanma amacının ne olduğunu öğrenecektim. Restoranın içine doğru geçip Doğan Bey'in arkasında Altay çapkınının tam karşısında duruyordum.
Doğan ona dostça el uzatınca Altay gülerek eline sıktı ve karşılıklı masalara oturdular. İkisi de ellerini çenesine koyup birbirlerini seyrediyorlardı ve ortam oldukça gergindi.
-ee Sare işler nasıl? Gerçi bizden fırsat bulup işleri yürüttüğünüz oldu mu diye sorsam acaba?
Altay bey hırçın başladı.
-Yine başlayacak mısın Altay?
Kollarını birleştirip öne doğru atıldı Çarık. O kadar sert duruyordu ki yüzündeki damarları görebiliyordum.
-Ne zaman durdum ki ben? dedi göz kırparak.
İkisi de tekstil işi yapıyordu. Yani öyle tekstil değil üretim firması hatta tasarım firması gibi. Bunların yaratıcı kısım mı mali kısım mı olduğunu bilmiyordum ama Çarık'ın hep daha önde olduğunu biliyordum.
-E beni buraya niye çağırdın Sare döküll!
Doğan arkasını dönüp bana bakınca yanına gittim.
-Buyrun efendim?
-Başlangıçları getirmeniz için neyi bekliyorsunuz acaba! İlla söylememiz mi lazım! diye gürledi. Sakin ol Mehir sakin ol. Gözlerimi kapatıp nefes aldım.
-Kusura bakma Altay burası çok nezih bir restorandır aslında ama çalışanlar işte bilirsin.
Altay şaşkınca bana bakıyordu ve sinirlendiğimi anlamış olmalıydı.
-Kusura bakmayın Doğan bey, hemen o çok lazım olan başlangıçlarınızı getiriyorum,deyip rüzgâr gibi geçtim bana laf yetiştirmesini beklemeden.
-Gürkan başlangıçlar diye bağırdım.
-İnşallah boğazında kalırda zehir zıkkım olur sana. Geber inşallah it köpek. Ekmekler boğazında zehir zıkkım olsun.
-Tamam kızım yeter al götür. Allah'tan müdür yok aşağıda yoksa şunun yüzünden sana laf edecekti.
-Yürüyen ego siktirsin gitsin piç.
Başlangıçları alıp önce Altay'ın önüne geçtim. Al sana başlangıç,al sana üstünlük Doğan efendi. İlk başta ona getirceğimi sanıyordu ama bok beklerdi.
-Afiyet olsun Altay bey,dedim tebessüm ederek. Ama o sadece başını sallamıştı gözlerime bakarak. Niye bu kadar yakın ve samimi bakıyordu bu çapkın. Hemen gözlerimi kaçırıp Doğan'ın önüne gittim.
Tek tek önüne bırakıp geri çekildim.
Hiçbir şey demeden. Kafasını sağa eğip bana baktı ama gözlerimi devirdim. Hiçbir şey söylemedi.
-Ee Sare gir konuya uğraştırma beni!
-Sana bir teklifim var?
-Onu anladım dinliyorum.
-Reddetme hemen ama bir düşün.
-Saree benimle pazarlık yapma!
-Tamam söylüyorum o zaman.
-Evet!
-Bu yaza beraber çıkalım!
Altay öyle bir öksürdü ki kahkahasını ancak sonra anlayabilmiştim. Adam haklı bu gerçekten kafayı yemişti.
-Üstünlüğümü kabul ettin demek?
-Alakası yok. Sadece bu rekabete son verip iki tarafında kazanmasını teklif ediyorum.
-Benim kazandığım bana yetiyor Sare,peki ya sen? Demekki seninki yetmiyor ki bu teklifi yapıyorsun?
İşte varya bu buluşma kesin magazine gitmeli! Yavaş adımlarla Gürkan 'a doğru gidip telefonumu istedim.
-Telefon?
-Napacan kızım?
-Ver lazım.
-Ah hayır biliyorum ne yapacağını olmaz vallahi atılırsın! Direk senin olduğun anlaşılır. Bak-
-Gürkannn! diye gürleyince istemeye istemeye telefonu uzattı.
-Al ne bok yersen ye ama bu sefer yakalanmak uzun sürmez!
-Görüşürüz!
Telefonu alıp alana geri döndüm. Ama ben çekemezdim dış kapının ondaki çiçeklere doğru yürüdüm. Tam geçerken Altay 'ın bakışlarını üzerimde hissettim. Telefonu saklayıp ona doğru döndüm.
-Buyurun Altay bey bir isteğiniz mi vardı?
-yok hayır teşekkürler, dedi.
-Ben çiçekleri suluyorum efendim bir ihtiyacınız olursa seslenin lütfen, dedim suluğu göstererek. Bakışlarını arkamda bile hissediyordum. Yaklaşık 1 dakika sonra eğildiğim yerden bakınca bana bakmadığını gördüm ve hemen telefonun video kısmını açıp telefonu sessize aldım videoyu başlatıp köşeden köşeden içeri döndüm. Böylece videonun dışarıdan çekildiği sanılacaktı. Beni yakalamak o kadar kolay değil Gürkan bey!
-Ben böyle bir şeyi asla kabul etmem Sare.
-Bak sen tasarım kısmını hallet altı üstü sen çizeceksin. Mali kısım üretim kısım bende bence çok kârlı.
Demekki Altay Çarık yaratıcı kısım. Çarık holdingin o muhteşem kıyafetlerinin imzası Altay'a ait. Vay be çok etkileyici.
-Siktir git Sare. Sana inanacağımımı sanıyorsun!
-Agzını topla Altay insan gibi teklif yapıyorum sana şurda. Düşmanlığı bir kenara bırak.
-Zamanında benim babamda o it dedene aynı şeyi söylemişti değil mi? Sonuç Sare sonuç?
-Eskileri karıştırma Çarık!
-Niye haklıyız diye değil mi Sare? Kendi ailenin ne bok ve it olduğunu bildiğin için değil mi Sare?
Doğan bir hışımla masanın üzerindeki tabakları yere serip Altay 'ın üzerine doğru yürüdü ve boğazını tuttu. Şaşkınlıkla kulaklarımı kapatıp onlara baktım.
-Elimde kalacaksın Altay kes çeneni.
-Ne oldu doğrular zoruna mı gitti Sare.
Doğan sert yumruğu ile Altay'ın yüzüne yumruğu geçirdi. Altay boş durmadan ona müdür bey aralarına girmeye çalışsada olmadı. O salak müdür sadece Doğan'ı tutmaya çalışıyordu ama onu bile beceremiyordu. Gürkan ve şef gelmedi eminim işsiz kalma korkusundan meraklarını bile gideremiyorlardı. Koşarak Doğan 'ın üzerine koştum ve araya girip var gücümle ittim.
-Ne halt ediyorsunuz siz? Öldüreceksiniz dedim,Doğan 'e dönerek. Altay'a yardım edip kaldırdım.
-Seninle masaya oturan da kabahat. İşim bitmedi seninle Çarık ,dedi bağırarak ve arkasını döndü.
-Her zaman her zaman Sare,dedi. Altay kötü görünüyordu ama neden karşılık vermemişti anlamamıştım. İstese yere serebileceği adama sadece bir kez karşılık vermişti. Altay çok yapılı olmasına rağmen direnmemişti ona. Neden ama?
-İyi misiniz Altay bey dedi müdür.
-vallahi sizin yapamadığınızı sıska kız yaptı müdür bey utanın bence biraz,dedi Altay.
-hakikaten senden ne güç varmış kızım nasıl ittin sen o adamı be!
-Ben size Su getireyim Altay bey,dedi Müdür.
-İyi misiniz?
-Çok mu kötü duruyorum dedi yüzüme bile bakmadan.
-Yani biraz.
-İyiyim iyi.
-Neden karşılık vermediniz?
Güldü.Güldü. Yüzüme baktı.
-Nereden anladın?
-İlla bir sebebi olmalı?
-Ya çok zekisin yada çok aptalsın sen.
-Bilmem sizce hangisi?
-Görecez zamanla!
Bunu öyle bir söylemişti ki ben bile ne olduğunu anlamıyordum. Müdür suyu verince bir dikişte içti.
-Altay Bey izniniz olursa Mehir size pansuman yapsın enfeksiyon kapmasın efendim.
-Mehirr demek ha,dedi bana dönerek.
Bu müdür ne saçmalıyordu? Ben niye yapyıorum ki gitsin hastaneye yapsınlar. Ondan bakınca acil tıp teknisyeni falan mı görünüyorum hala hala!
-Olur aslında hastaneye kadar bekleyemem.
-Koş Mehir dedi kafasını bir an çevirip tekrar Altay'a dönen gerizekalı müdür.
Ters ters müdüre bakarken müdür tekrar bana seslendi.
-Hadisene kızım koş!
Arkamı sinirle dönüp gürkan'ın yanına gittim. İlk yardım çantasını alıp yukarı çıktım. Salak müdür dağılan bulaşıkları toplamaya çalışıyordu. Elimdeki ilk yardım çantası ile Çarı'ğın karşısına geçtim.
-Altay Bey benim elim biraz ağırdır isterseniz pansumanınızı Müdür bey yapsın, dedim imalı bir şekilde.
-hayır hayır sıkıntı yok ben acıya dayanıklıyım,dedi oynamak istercesine. Peki sayın Çarık bunu sen istedin ey mi yaman bey mi yaman! Sandalyeyi çekip tam karşısına oturdum. Tentürdiyotu pamuğa sıkıp yavaşça kaşına doğru yaklaştırdım biraz fazla bastırmak istedim çünkü canı acımalıydı. Biraz baskı yapmama rağmen değil ses çıkarmak yüzünde mimik bile oynamadı. Bir dahakine daha fazla baskı yapmalıydım ki canı acısın. Kaşının etrafını temizlerken ben onun yüzüne bile bakmıyordum ama o gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Yara bandını çıkarıp yavaş çıkışına doğru yaklaştırdım ve yaranın üzerine kapattım. Sıra dudağına gelince tekrar pamuğa tentürdiyot döküp dudağına bu sefer var gücümle bastırdım ve istediğim olmuştu acı içinde ah diye inlemişti.
-ah çok özür dilerim Altay Bey işte demiştim size benim elim ağırdır diye.
-oldu oldu bu sefer istediğin oldu bu sefer gerçekten iyi vurdun,dedi.
-ha anlamadım Altay Bey ne dediniz?
-hiç hiçbir şey devam edin siz dedi.
Daha sonra yavaş hareketlerle dudağının etrafını temizlerken karşımdaki çapkının gözlerini dudaklarıma diktiğini fark ettim. Bir hışımla yara bandını kutudan çıkarıp hemen dudağına yapıştırıp yerimden kalktım.
-geçmiş olsun Altay Bey merak etmeyin ölmeyeceksiniz birkaç güne iyileşir yaralarınız dedim.
-çok teşekkür ederim çok iyi bir hemşireydiniz tanıştığıma çok memnun oldum bu arada Mehir, dedi.
-ben de ben de çok memnun oldum, dedim geçiştirirek ve arkasını dönüp bir kere bile olsun bakmadan çekip gitti. O çıktıktan sonra müdür bey bana dönüp çıkışacaktı ki hemen araya girdim.
-vallahi bence bugün her şeyin üstesinden çok iyi geldim hatta çok iyi hasta bakıcılık bile yaptım sizi çok güzel bir durumdan kurtardım beni kovamazsınız, dedim
-ah Mehir ah!
-ne yalan mı patron senin yapamadığını ben yaptım zekamı kullandım çok güzel araya girdim ayrıca hasta bakıcılık da yaptım dediğim gibi o yüzden gerçekten bugün işim de iyiydim. Müdür bey saatini kontrol ederken ben de bir yandan kolumdaki saate baktım saat 4'e geliyordu. Yine konuşacaktı ki onu dinlemeden hemen gizliden saksının arkasına sakladığın telefonumu alıp videoyu kapattım ve ardından kaydettim. İşte bu kadar!
Tekrar yanlarına dönünce şef ve Gürkan oradaydı.
-Mehir müdür Bey sizin çıkabileceğinizi söyledi zaten hemen hemen her şeyi topladık siz çıkın diğerleri gelecek dedi.
-tamam şef çıkıyorum ben o zaman hadi görüşürüz kolay gelsin.
Elimdeki kutuyu alarak arka tarafa geçtim ve üzerimi değiştirip hemen dışarı çıktım. Telefonumu elime alarak Su'yu aramaya başladım. Telefon çaldığı gibi direkt meşgule düştü. Yönlendirmeye almıştı bu da demek oluyor ki hala dersteydi. Bisikletime atlayıp eve doğru geçtim. Apartmanın önüne gelince bisikletimi içeri alıp depoya koydum ve emniyetini taktım. Evin kapısını açınca soğuk yüzüme ve bedenime çarpmıştı elektrikli sobayı takıp tek gözünü açtım. İçimi üşümüştü ısınmak için ocağın üzerine çay verdim telefonumu alıp koltuğa uzandım ve telefondan gereken aramayı yaptım
-alo naber?
-halimi hatırımı sormak için aramış gibi davranma.
-direkt konuya dal diyorsun yani?
-elinde bir şey olmasa beni aramayacağını biliyorum.
-güzel zekisin Zeki insanları severim bu gidişle sana da ısınma başlayacağım gibi.
-hadi Mehir uğraştırma beni.
-Sare ve Çarı'ğın videosu var bende. Bugün buluştular restoranda.
-ya kızım of seninle mi uğraşacağım. Goygoy yapmayı bırak artık ya.
-ne goygoyu yapacağım be elimde kanıt olmadan konuşmam ben ki yalan da söylemem asla.
-hiç olmayacak bir şey söylüyorsun onlar asla bir araya gelmez.
-hiçbir şey için kesin konuşmayacakmışsın demek ki değil mi geldiler ve videosu bende.
-Ciddi olamazsın büyük skandal hadi hemen atıyorsun bana.
-önce paramı isterim. Param ne zaman hesabıma girerse ben de o zaman sana videoyu atarım.
-300 bin.
-hayır çık.
-500 bin.
-bu seferki büyük işti çık.
-600 bin.
-750 bin.
-yuh anasının-
-hop hop hop hop hop Berna'cığım hiç ağzına yakışmıyor küfür bırak edilecekse ben ederim burada.
-çok fazla 600'e anlaşalım.
-750 binden 1 lira aşağı inmem benimle pazarlık yapma.
-tamam birazdan hesabında olur videoyu gönder.
-tamamdır deyip telefonu suratına kapattım mutfağa geçip çayımı doldurdum ve keyifle yudumlamaya başladım. Ardından videoda olan gereksiz kısımları kesip paranın hesabıma geçmesini bekledim.
Yaklaşık 2 dakika sonra bankadan bildirim gelince 750 binin hesabıma yattığını gördüm ardından videoyu berna'ya atıp sildim hem galeriden hem de geri dönüşümden. İşte bu kadar hayatta kalmak için bazen bazı kişileri harcamak lazım. Yoksa başka türlü bu dünyada nefes  bile alamazsın. Çayımı keyifle yudumluyordum ki zil çaldı Kimin geldiğini çok iyi biliyordum bu gelen Su'ydu.
-hoş geldin canım.
-hoş buldum hiç iyi değilim beynim error vermiş durumda.
-çok doğal sabahın köründen beri derstesin bir de hukuk dersleri.
-bir savcı olmiyim var ya yemin ederim bu hukukun anasını ağlatırım.
-dur kızım böyle işler sana düşmez sen ablana bırak eğer olmazsa ben anasını öyle bir güzel ağlatırım ki sen bana bırak.
Üzerini çıkarıp sobanın önüne eğildi.
-yeni demledim çay?
-ay çok iyi olur vallahi Mehir içim ısınsın ya!
-al bakalım ısınsın için.
-sen hayırdır böyle keyiflisin aslında bugün daha kötü olman gerekmiyor mu başbaşaydınız o sinsi yılanla.
-biliyorsun o yılanla baş edebilen tek insan benim.
-biliyorum biliyorum da kimmiş bugün misafirler çok heyecanlıydı kızım ben gelirken.
-Bir bilsen neler oldu skandal çıktı.
- Ne ne oldu! Anlatsana çok merak ettim.
-Dur çayımı tazeliyim geliyorum hemen.
-ya hadi çabuk çok merak ettim.
-Tamam kızım dur geliyorum iki dakika.
Çayımı doldurup tekrar koltuğa Su'nun yanına oturdum.
-ee anlat ne oldu?
-Sare ve Çarık buluştu bugün.
-ne ne oha ciddi misin?
-sence yalan söyleyecek halim mi var su.
-üf tamam kızım heyecandan söyledim  eee anlat ne oldu?
-Sare buna teklif yaptı ama tabii Çarık  kabul etmedi. Hatta üstelik bunu kelimeler ile tahrik etti. Sare buna öyle bir daldı ki ortalık yıkıldı.
-Ee çarık karşılık vermedi mi?
-Yok sadece bir kez yumruk attım ardından fos ama bilerek yaptı.
-Nasıl ya çarık istese 2 dakikada onu yere serer sen de biliyorsun bunu.
-Evet ama kılını bile kıpırdatmadı işte.
-Ama neden yani acaba kafamızda kurduğumuz çarık bu kadar büyütülmemesi mi gerekiyor?
-Yok emin ol isteseydi oradan Sare'nin leşini çıkarırdı ama bilerek yapmadı.
-sen neden bu kadar emin olabiliyorsun yani nereden biliyorsun bilerek yaptığını?
-biliyorum çünkü gözlerinde gördüm bir amacı vardı ve bunun için karşılık vermedi kendi menfaati için diye düşünebiliriz.
-çok değişik ya keşke Altay şu Doğan'ın ağzını burnunu gözünü dağıtsaydı ya gerçekten çok istiyorum.
-söz kız merak etme bir gün ağzını burnunu ben dağıtacağım o Doğan'ın, dedim gülüp omzuna vurarak.
-gerçekten nefret ediyorum elimde olsa bir kaşık suda boğarım o adamı. Bugün dayak yiyenin o olmasını o kadar çok isterdim ki.
-Of tamam sen bu kadar sıkma canını ben halledeceğim.
-var ya ne yapacaksın bu Doğan'a biliyor musun önce eşek sudan gelinceye kadar döveceksin sonra bir güzel falakaya yatıracaksın ardından-
-Su kes sesini.
-ne oldu yapt-
O da ne dediğini sonradan  anlamış ola ki eliyle hemen ağzını kapattı.
-Mehir çok çok özür dilerim ben bilerek-
-tamam tamam sus lütfen kes lütfen!
Hayatımızda hiç duymak istemediğimiz kelimeleri sevdiğimiz insanların ağzından çıktığı zaman daha çok can yaktığı gerçeği ne zaman ne zaman geçecek ben de bilmiyorum. Bazı şeyleri aşamaz insanlar. Ben de bunu aşamıyordum. Uygulaması  hayatımı karartmışken kelimesi bile beni  derbeder edebiliyordu. Ne zaman aşacağımı bilmiyorum ama hayatımın her evresinde bu kelimeyi duymaktan nefret edeceğim gerçeği değişmeyecek. Bu kelime benim karanlık geçmişim. Çünkü bu kelime gerçek Mehir'i  istemediğim Mehir'i anlatıyordu. Benim geçmişim bu kelimede saklıydı. Bunu bilen sadece 2-3 insan vardı. Su onlardan bir tanesi. Yine onun ağzından duymak bu yüzden canımı yakıyor. Bu kelime yaşım kaç olursa olsun benim canımı yakacak biliyorum. FALAKA.

FALAKA ESARETİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin