Gözlerimi açınca ayaklarımdaki ağırlığı hissettim. Kafamı yavaşça kaldırıp bakınca inanamadım. Altay dizlerimin dibinde uyuyordu.
-Ne oluyor be!!! diye bağırıp koltuktan fırladım hemen.
-Yavaş be kızım! Böyle mi uyandırılır insan,dedi kafasını daha çok koltuğa yaslayarak.
-Ya senin benim evimde ne işin var. Birde ayaklarımın dibinde uyumuş hadsiz.
-Bana söyleneceğine gidip hazırlan. Geç kalacaksın. Zaten bir bokta hatırladığın yok.
-Neyi hatırlamam gerekiyor.
-Bu sabah çayın benden.
-Ya havle ya havle. Bak Altay,dedim gidip yakasını tutarak.
-Bir daha sakın bu kadar yakınımda olup evimde falan kalayım deme.
Şaşkınca bir bana birde elime bakıyordu.
-Ya ne oldu dün geceki kıza naptın sen ona?
-O kızı asla bir daha göremeyeceksin. Dün gecede bir anlık yengilgiye düştü. Ama bir daha asla o kıza denk gelmeyeceksin,dedim ve yakasını bırakıp banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkayıp aynadan kendime baktım. Ben ne yaptım öyle dün gece? Nasıl bu kadar yakınıma gelmesine izin verdim! Nasıl bu kadar dibime girip gerçek Mehir'i görmesine izin verdim. Aptal Mehir aptal! Bir daha asla böyle bir şey olmayacaktı asla. Banyodan çıkıp odama geçtim. İnce askılı bluz üzerine bleyzır altıma da kumaş pantolon giydim. Saçlarımı doğal hali ile dalgalı bıraktım. Bugün farklı bir gündü ve bende farklılık yapacaktım. Su'nun zorla aldığı ve zorla öğrettiği makyajı yüzüme uyguladım. Hafif bir göz makyajı ve kırmızı rujum ile tamamlanmıştım. Küpe ve bilekliğimi de takıp çantama gerekenleri attım. Daha sonra odadan geriye geçip ayaklarıma stilettolarımı geçirdim. Evin içinde biraz yürüyerek antreman yapmalıydım. İçeri geçince salonun ortasında saçlarımı düzeltiyorum. Altay ayakkabı seslerim ile bana döndü. Ona bakınca yutkunduğunu gördüm. O pis gözlerini üzerimden çekmezse birazdan kendini dışarıda bulacaktı.
-Vav çok gü-
-Sakın bak dışarı atarım Allah'ıma.
-Tamam kızım hemen atarlanma.
-Omlet için sağol.
Masaya geçip oturdum oda çayları doldurup geldi. Sessizce kahvaltımızı yapıyorduk.
-Elinden geldiğince arabayla yakalanmamaya çalış.
-Biliyoruz herhalde.
-Doğan'ı da sakın hafife alma. Tamam her şeyi öğrenmeni istiyorum ama asla kendini tehlikeye atma asla.
-Üff bana nasihat verme şurda doğru dürüst kahvaltı yapıyorum.
Bileğimi tutup ona bakmamı sağladı.
-Mehir ciddiyim. Doğan 'ı hafife almanı istemiyorum.
Gözlerinden ateş çıkar gibi bana bakıyordu.
-O zaman bu teklifi neden bana yaptın?
-Çünkü bu işin altından anca sen kalkarsın.
-O zaman ne yapıp yapmaycağım konusunda uyarma beni Çarık ben ne yapacağımı çok iyi bilirim. Hadi geç kalmiyim, diyerek ayaklandım. Çantamı ve telefonu alıp girişe geçtim. Anahtarları alıp Altay 'ın çıkmasını bekledim. Kapıyı kitleyip aşağıya indik.
-Araban var mı?
-Karşıda geldi biri.
-İyi tamam görüşürüz diye el kaldırıp gidiyordum ki durdurdu beni.
-Mehir dikkat et.
Kafamı sallayıp önce Su'yu aradım.
-Naber?
-Restorandayım canım sen?
-Şirkete gidiyorum önce seni arıyim, dedim.
-İyi yaptın güzelim. Nolur dikkat et sen olur mu?
-Merak etme zaten bir Perşembe birde pazartesi günler tam gün olacak. Diğer günler yarım gün. O yüzden hiçbir şekilde yakalanmam.
-İnşallah Mehir tek isteğim o zaten. Böyle tehlikeli işlere girmeni de hiç doğru bulmuyorum o ayrı.
-Yengen gibi nasihat verme hiç Su.
-Ay Allah korusun sus kız kaportaya falan vur. Asla ona benzemiyim.
-Benzemezsin korkma korkma. Hadi öpüyorum dikkat et.
-Bende öpüyorum. Asıl sen dikkat et.
-Tamamdır,deyip telefonu kapattım ve Sare holdinge doğru sürdüm. Yaklaşık 25 dakika sonra holdinge girdim. Danışmana geçip önce asistanı bulmam lazımdı.
-Merhaba iyi günler. Ben Sena lara'nın yeni asistanıyım. Bugün işe başlayacaktım.
-Mehir değil mi?
-Evet.
-Al bakalım bu kartın. Katlara bu kartla girebilirsin sadece. Kaybetme. Sena hanım son katta Doğan Bey'in odasının yanında odası var ya ordadır ya da Doğan Bey'in odasındadır. Senin masanda o katta canım. Hem Doğan bey ve Sena hanım 'ın odalarının tam ortasında.
-Kaçıncı kat.
-Ha 7 son kat.
-Teşekkürler.
-Bu arada rahat olabilirsin tatlım o kata kimse çıkmaz hiç birimiz.
-Teşekkürler,dedim suratsızca ve asansöre yürüdüm. Burası çok güzeldi ve çok büyüktü. Bir sürü çalışanı vardı. Asansöre binip 7 kata bastım. Gerçekten hiç kimse yoktu. Aşağılardaki kalabalıktan sonra burası resmen ölüm sessizliğine hakimdi. Sena hanımın odasına gidiyordum ki arkamdaki odanın kapısı açılınca hemen döndüm.
Doğan Sare. Tüm pisliği ile karşımda duruyordu.
-Sen kimsin?
-Merhaba Doğan bey ben Sena hanımın yeni asistanı.
-Ha şu öğrenci olan.
-Evet,dedim ve bana gülümsedi. Ben sert durmama rağmen neden gülümsüyordu bu herif.
-Hoşgeldin ıııı-,dedi elini uzatıp adımı öğrenmek isteyerek.
Bende hafifçe tebessüm edip elini sıktım.
-Mehir. Mehir Yalın!
-Güzel mehir. Şimdi Sena 'nın odasına gidip sabah istediğim yurt dışı dosyalarını bana getir.
Dakka bir gol bir. Bu adam getir götür işini bana yaptırsın bak ben ona ne yapıyorum.
Çantamı ortada bulunan benim masam bıraktım ve Sena hanımın odasına gittim.
Kapıyı tıklatıp girdim. Genç güzel buğday tenli sarışın zarif bir kadın masada oturmuş kulaklığı ile birileriyle konuşuyordu. Ayrıca önündeki dosyalar ile cebelleşiyordu.
Konuşmasını bitirene kadar ayakta bekledim. Kafasını kaldırıp bana baktı ve gülümsedi.
-Kusura bakma Mehir!
-Hiç sorun değil.
-Çok yoğun bir zamanıma denk geldin iyi ki de denk geldin.
Gülümsedim. Bok iyiki.
-Şimdi zamanla kavrarsın işi o yüzden sana öğretmekle başlamiyim bence olur mu?
-Olur olur ben biraz bu işleri biliyorum kavrarım zaten hemen.
-Hah çok iyi o zaman.
-Doğan bey istediği yurt dışı dosyalarını götürmemi istedi. Alabilir miyim?
-Hah tamam canım ben götürürüm,deyip ayaklandı ki hemen araya girdim.
-Ama benden istedi hem tanışmakta istiyormuşta ben götürebilir miyim? Kadın önce bir afallayıp bana baktı. Sonra elindeki dosyayı uzatıp;
-Tabiki sonra bana getir ama,dedi.
Kafamı sallayıp odadan çıktım. Kapıya yaklaştım ki Doğan 'ın gür sesini duyunca durdum. Belki önemli bir şey söyler diye.
-Sana hallet diyorum şu zıkkımı. O teslimat bugün gerçekleşecek. Şu an işlerimi bırakıp hiç depoya gelemem sen hallet,diye kükrüyordu.
Ses gelmeyince kapıyı tıklatıp içeri girdim.
-gel Mehir.
-buyrun Doğan bey dosyalar.
Dosyayı elimden alıp büyük koltuğuna oturdu. Bunun odası da fazla beyazdı ve beni rahatsız ediyordu. Masası. Koltukları. Biblolar. Aydınlatıcı. Çiçeklerin saksılarına kadar beyazdı. Rahatsız edici. Tek iyi yanı boydan camdan en yüksekte olduğumuz için İstanbul resmen ayaklar altındaydı.
-Bunlar yurt dışına çizip ürettiğimiz kendi tasarımlarımızın dosyaları.
-Sizin ürünleriniz yurt dışına da mı gidiyor?
-Neder bu kadar şaşırdın? Yeterince bir marka değil miyiz sence?
-Ah hayır o manada demek istemedim. Sadece Çarık holdingi daha önce duymuştum ama sizi duymamıştım, dedim tebessüm ederek. Ama halbuki bilerek ortaya atmıştım. Gözlerini yumup tekrar açtı.
-Anlıyorum,dedi.
Kafamı sallayıp ilk günden dikkat çekmemek için rol yaptım.
-Ama ben yanlış bir şey söylediysem çok çok özür dilerim Doğan bey.
-Yo hayır yanlış bir şey söylemedin tabiki Mehir.
Elindeki dosyayla işini bitirip bana uzattı.
-Sena'ya bay Andre'ye mail olarak atmasını söyle,çıkabilirsin.
-Peki efendim, deyip yürüdüm.
-ah Mehir!
Arkamı dönüp çıkmadan ona baktım.
-buyrun efendim.
-Sen daha önce garsonluk falan yaptın mı yada satış danışmanı olarak bir giyimcide falan çalıştın mı?
Siktir. Sima olarak hatırlamıştı beni.
-Ah hayır efendim bu benim ilk iş deneyimim.
-Anlıyorum birine benzettim galiba seni, dedi gülümseyerek.
-Herhalde efendim. Çıkabilir miyim?
-Tabiki,dediği gibi kendimi dışarı attım. Bu herif beni hatırlarsa varya anamdan emdiğim süt burnumdan gelir. Dosyayı Sena 'ya teslim edip masama geçtim. Saat 10 olmuştu bile. Embesil 'den mesaj gelmişti.
"Sıkıntı var mı"?
"tek sıkıntı sensin".
"Mehirrrr"!
"R leri uzatmana gerek yok. Muşmula suratını şu an sinirder tahmin edebiliyorum."
"kızım insan gibi cevap ver bir kerede"
Tam cevap yazacaktım ki Sena beni çağırınca telefonu bırakıp yanına gittim. Mesajı görüldü kalmıştı ve kesin çıldıracaktı bu embesil yine. Aman banane işimiz var işte.
-Buyrun Sena hanım!
-Bu çizimleri bir alt katta genç tasarımcılar var onlara götür ve hemen son düzeltmeleri yapmalarını söyle. Düzeltmeler bitene kadar bekle ve sonra Doğan Bey'in odasına alıp gel. Ha tasarımcılarla gel.
-Peki Sena hanım.
Elimdeki dosyanın içine baktım. Çok güzel tasarımlar vardı. Asansörden inince herkesin kendi gözleri beni buldu. Şaşkın şaşkın etrafımdakilere baktım. Eğer meraklarını gidermesem daha çok bakacakları için hemen konuştum. Sahte gülümsememi yüzüme yerleştirdim.
Elimi havaya kaldırıp tam karşıda yazan genç tasarımcılara doğru da yürüyordum.
-Merhaba Ben Mehir. Sena hanımın asistanıyım. Gözlerinizi üzerimden çekin lütfen,sondaki cümlem biraz tehditkârdı.
Kapıyı çalıp içeri girdim. Karşımda göndüğüm kişiyle şok oldum. Emir. Emir 'in ne işi vardı burda. Yanında hemen bizim yaşlarımızda esmer,siyah saçlı,benden daha uzun bir kadın vardı. Gözlerimi yumdum. Yemin ederim böyle bir tesadüf olamaz. Allah kahretsin. Emir 'de beni gördüğüne şok olmuş ola ki ağzı açık donuk bir şekilde bana bakıyordu.
Birbirimizi tanımıyor gibi davranacaktım ki Emir efendi durmadı.
-Mehirr senin burda ne işin var?
-İmmm,diye öksürdüm hiç oralı olmayarak.
-Beni Sena hanım gönderdi son düzeltmeleri yapıp beraber Doğan Bey'in odasına çıkacakmışız.
-Ah getir tatlım,dedi kadın. Tatlım. Allah'ım ben nereye düştüm. Emir ağzı açık hala bana bakıyordu. Yaklaşık iki dakika yanındaki kadın emir diye seslensede cevap vermedi.
-Ağzını kapat sinek girecek.
-Hıı?
-Emir Bey Emine hanım sizi çağırıyor, dedim. Emir kendine gelerek öksürüp omuzlarını dikleştirdi.
-Emine iki dakika izin verir misin bize?
Emine şaşırarak bir bana bir Emir 'e bakıp kafasını salladı ve çıktı.
-Senin ne işin var burda Mehir?
-Ne işim var gibi görünüyor!
-Kızım sen böyle yerlerde çalışmazsın, sevmezsin.
-Kovuldum burda iş buldum. Okul bitene kadar iş seçme lüksüm yok beyefendi.
-O arabayı Doğan mı-
-Hayır saçmalama.
-E nerden buldun o zaman profesöre öyle söylemişsin.
-Emir bak benim hayatımı sorgulama. Lütfen rica ediyorum burda da beni tanımıyor gibi davran rica ediyorum.
Emir güldü. Ters ters baktım. Ne geçiyor acaba aklından?
-Ya tamam zaten burda seni zora sokacak bir şey yapmam. Ama artık burdan çıkmayacağım kesin.
Kafamı ya sabır der gibi sallayıp kapıyı açtım.
-Kusura bakmayın Emine hanım buyrun.
Kadını kafasını gülürek sallayarak içeri girdi.
-Otur Mehir biraz sürecek,dedi Emine hanım. Emir'den uzak köşeye geçip oturdum. Yaklaşık 35 dakika boyunca üzerinde çizim yaptılar. Emir ara ara durup bana bakıyordu. Bende hemen kalkıp cama geçiyordum. Bu çocuk ile başım belaya girecekti kessin burda.
-E hadi gidelim,diye hızla kalkıp ellerini masaya vurdu sevinçle Emir.
-Bende ayağa kalkıp dışarı çıktım. Kart bende olduğu için Emir ve Emine arkamdan geliyordu. Asansöre binip yukarı çıktık. Doğan Bey'in odasına giderken Emir konuştu.
-Senin kartın onun odasını açıyor mu?
-Evet Emir bey. Benim kartım burda her yerin kapısını açıyormuş.
-Ve bu kart sadece sen, Sena ve Doğan 'da var.
-Aynen öyle.
Doğan 'a bey demiyordu acaba aralarında nasıl bir samimiyet vardı!
Kapıyı çalıp başımı içeri doğru uzattım. Sena ve Doğan gülerek konuşuyordu.
-Gelebilir miyim efendim?
-Tabi gelin.
Üçümüz içeri girince Emir direk Doğan 'ın önüne giderek dostça el sıkışıp omuz vurdular.
-Naber kuzen!
-İyidir hayırsız kuzen. Gelmişsin şükür.
Oha kuzenlermiş. Anasını. Bende şans yok ki. Bende şans olsa bu dünyaya erkek olarak gelirdim. Ama tencere yuvarlanmış kapağına bulmuş. İkisi de birbirinden ukala ve gıcık.
Emir dönüp bana bakarak cevap verdi.
-Bundan sonra hep burdayım kuzen,dedi. Hiç on bakmayarak sert bir şekilde duvara bakıyordum.
-Mehir sen önemli kısımları not al. Sonra arkadaşlara iletirsin.
-Peki Doğan bey.
Renk tonları, çizgilerin sertliği,kumaş parçaları önizlemesi vs dahi bir sürü şeyi not almıştım. Gerçekten bu not konusunda benden iyisi yoktu ya. Rakip tanımam. Yaklaşık 40 dakika sonunda toplantı bitti.
-Tamamdır değil mi Mehir her şeyi not aldın?
-Evet Doğan bey.
-Tamam o zaman öğle arası. Sena sen çık herkesi yemeğe yolla. Emir hadi bizde çıkalım beraber.
-Tamamdır abi.
-Ben çıkabilir miyim Doğan bey?
-Ha evet Mehir sende yemeğe çık 1 saate kadar dönmüş ol ama.
Kafamı sallayıp çıktım.
Masama geçip çantamı aldım. Telefonuma bakmıştım. 17 cevapsız arama. Tabiki de embesil. Dışarı çıkana kadar aramadım. Otoparka geçip numarasını tuşladım.
-Alo telefon -
-Şu telefonu kır parçala ki bir daha aramiyim seni! diye bağırarak girdi.
-Bana bağırma!
-Şu ağzına sıçtığımın telefonunu ben arayınca açacaksın!
-Hala hala oldu başka! Yağdır yağdır Altay bey bütün emirlerini zaten ben senin kölenim yaaa!
-Attığım adrese gel hemen!
-GELMİYORUM!
-Mehirrrr lütfen!
Telefonu suratına kapatıp konumu bekledim. Attığı konuma gidecektim çünkü hadsiz insana had bildirmek gerekiyordu. Gelen konuma 10 dakika içinde yetiştim. Bu araba bu hızdan bir gün elimde paramparça olacaktı bu gidişle. Bir restorandı ama kapalıydı. Kapının önüne gidince bir garson kapıyı açtı.
-Buyrun Mehir hanım, Altay bey terasta sizi bekliyor.
Bu soğukta terasta adama bak be. Ateşi var herhalde paronayağın. Terasa hızla çıkıp çantayı yere fırlattım. Hızla üzerine gidip yakasını tuttum.
-Bana bir daha bağırırsan andım olsun öldürürüm seni Altay.
Ellerimi tutup çekti üzerinden.
-Seni kimin yanına gönderdiğimin farkındasın. Benim yüzümden başına bir şey gelsin istemiyorum.
-O zaman ne bokuma bu iş için tuttun beni dengesiz.
-Dikkatli davranacağını düşünüyordum senin ama sende de o yok maalesef.
-Bak Altay ya bana güvenip beni rahat bırakacaksın bende gerekeni yapacağım. Yada bu iş daha ilerlemeden şu an bitsin. Ben böyle hesap verme, sorgulama çekilmeyi kaldırmam ona göre. Ben zaten öğrendiklerimi sana anlatıcam dedim.
Düşündü. Gözlerimin içine bakıp düşündü.
-Tamam gel yemek yiyelim.
-Senin ateşin mi var?
-Yo niye,afallamıştı.
-Bu soğukta bizi buraya çıkarıp yemek yedirttiğine göre.
-Ha manyağım ondan çıkardım. Senin ne kadar manyak olduğunu gelince kaos çıkaracağınız öğrendiğim için buraya çıkardım masa aşağıda.
Cevap vermeden arkamı dönüp yerden çantamı alıp ve derin bir nefes alıp aşağı indim. Garsonun gösterdiği masaya geçip siparişlerimizi verdik.
-Nasıldı ilk gün?
-Berbat. Hepsi itici bunların.
-Sen ters olduğu için sana itici geliyordur.
-Ne alâka ben ters değilim, insanlar çok yılışık.
-Sen üşüyor musun?
-Ne!
-Üşüyorsun sen!
-Ha yok biraz soğuk bugün hava.
Çıkardığı kabanını alıp ayağa kalktı ki durdurdum onu.
-Sakın o centilmenliği bana yapayım deme sakın!
-Ya sen ne manyak kadınsın be! Sabah kaban almadın değil mi.
-Sanane sanane yani ya,diye çıkıştım. Elindeki kaban ile ayakta duruyordu.
-Tamam al bari sen üzerine ört.
Vallahi çok üşüyordum. Hiç hayır diyemedim. Önce bir kabana bir ona bakıp tereddüt etsem de tutup hızlıca çektim elinden.
Dışarıya bakarak konuştum onunla.
-Sağol.
Güldü. Gerçekten gülünecek durumdayım ama tipimi görseler. Siparişlerimiz gelmiş ve yemeği başlamıştık. Aklıma Doğan 'ın telefon konuşması gelmişti.
-Ha sana ne diyecem?
-Dinliyorum.
-Bugün Doğan telefon ile konuşurken dinledim.
-Ee?
-Esi sana hallet diyorum şu zıkkımı, o teslimat bugün gerçekleşecek. Şu an işlerimi bırakıp hiç depoya gelemem diye bağırıyordu.
-Kiminle konuştuğunu göremedin tabi.
-Ah hayır daha öyle bir güce sahip olmadım Çarık. O kadar paran var teknolojiye yapay zekaya yatırım yaparsan belki görebilirim.
Tebessüm etti. Sinir oluyordum. Niye gülüyordu ki ben laf sokuyordum ona.
-Ya sen niye gülüyorsun? Ben seninle gülerek konuşmuyorum.
-Ne yapayım senin gibi suratsız mı olayım.
-Sensin suratsız hem laf sokuyorum sana burda biraz zoruna gitsin.
-Konuşacağına yemeğini ye Mehir.
-Gerçek bir gıcıksın,deyip yemeğimi döndüm. Saate bakınca 12:46 oha geç kalacaktım ilk günden. Hızlıca ağzıma son lokmayı atıp ayağı kalktım.
-Nereye ne oldu?
-Geç kaldım geç.
-Tamam bırakırım seni dur.
Çantama uzanıp hızlıca telefonumu cüzdanımı içine attım. Arkamı dönüp topuklular ile koşarak konuştum.
-Bu teslimat önemli bir şeye benziyor. Daha çok şey öğrenirimmm. Görüşürüz,diye el salladım. Arabaya atlayıp hızla gaza bastım. Allah çarpsın bu gidişle ilk günden geç kalıp dikkat çekecektim. 12:57 otoparka girdim. Arabayı arkalara park edip koştum. Tam otoparktan çıkıyordum ki birine çarptım.
-Hop hop hop dikkat et,diye belimden kavramıştı beni. Kafamı kaldırıp göz göze gelince Doğan şerefsizin elinde olduğunu gördüm. Gözlerime bakıyordu doğrudan. Gülümseyip kaşlarını kaldırdı ve yavaşça elinin tutup belimden çektim.
-Çok özür dilerim Doğan bey geç kaldım da.
-Yok sorun değil de araban mı var senin.
-Ha yok bir arkadaşım arabası ile bıraktı beni de.
-Anladım e hadi beraber girelim,dedi.
Kafamı sallayıp yürüdüm.
-Mehir ne okuyorsun sen!
-Gazetecilik.
-Neden?
-Bilmem öyle gerekti diyelim.
-Televizyon önünde olmayı mı seviyorsun? Eğer öyleyse bence oyuncu olmalıydın. Bu yüzle bu gözlerle bu fizikle hemen kaparlardı seni.
-Asla göz önünde olmayı sevmem ben doğruculuğu severim diyelim.
-Dürüst bir gazeteci. Kulağa absürt geliyor,dedi.
-Ben mezun olduktan sonra bütün gazetecilerden çok duyacağınız için absürt gelmeyecek Doğan bey,deyip onu arkada bırakarak içeri girdim. Kartla girişimi yapıp kabana elimi attım. Oha olamaz adamın kabanı ile gelmiştim. Alnıma bir tane yapıştırarak astım kabanı.
-Erkek arkadaşının Kabanını sevdim. Yakışmış. Pahalı çok pahalı bir marka. Bu arada son cümlenide yazdım alırım bak,deyip önümden geçti gitti Doğan iti. İşte olmayacak şeyler böyle üst üste gelir. Birde erkek arkadaşım var sanmıştı. Yukarı çıkıp bir bardak çay alıp masama oturdum. Sena Hanım'ın söylediği kişileri bağladım konferansa. Hafta sonu için Doğan şehir dışına sempozyuma çıkacakmış. Ona ve Sena 'ya bilet ayarladım. Sena istemişti. Keşke onun yerine ben gitseydim belki bir şeyler öğrenirdim. Derken şirket telefonu çalınca açtım.
-Mehir hemen odama diye gürledi.
-Peki Doğan bey.
Ulan Altay ulan seni öyle bir döveceğim ki nasıl bir belasınız başıma bulaştınız be! Allah kahretsin sizi!
Kapıyı tıklatıp içeri girdim.
-Mehir Aydın biletlerini kim ayarladı?
Gözlerinden ateş çıkacaktı sanki.
-Ben ayarladım Doğan bey.
-Neden tek kişilik ayarladın üstüne gidip akşamına Rıfat beyle yemek koydun,diye bağırıp masaya vurdu. Eminm şu an bu manyağın sesini tüm şirket duydu.
-Çünkü Sena hanım bu direktifleri bana verdi Doğan bey.
-Birde Sena 'nın üzerine mi atıyorsun!
-Ben kimsenin üzerine bir şey atmıyorum. Çağırın beraber soralım.
-Herneyse peki sen ayarladın o zaman sen geleceksin.
-Ne anlamadım.
-Yarın akşam benimle sen uçuyorsun Aydın'a.
-Peki Doğan bey nasıl isterseniz.
-Çık şimdi. Sena'ya da sen haber ver.
Kafamı sallayıp odadan çıktım. Kötülük yaptığını sanıyordu bana ama hiç öyle değildi. Sena hanımın odasına sahte tebessüm ile giderek kapıyı çaldım. Yine iş başındaydı bu kadın.
-Hah gel Mehir noldu?
-Doğan bey beni odasına çağırdı da.
-Eee,dedi elini hızlı anlat der gibi sallarken. O eli biliyorum naparım.
-Esi hafta sonu sempozyuma ben gidiyormuşum Sena hanım.
Birden sinirle kalkıp elini masaya vurdu.
-Ne, neden, nasıl olur bu?
-Bilmiyorum herhalde ondan izinsiz bana iki kişilik yer ayırttığınız için. Galiba tek gitmek istiyordu sizin gelmenizi istemiyordu,dedim onu tahrik ederek.
-Allah kahretsin çık dışarı.
Hiçbir şey demeden ters ters bakarak çıktım. Sürtük. Süper oldu bu. Masama geçip oturarak şu sempozyum gününün planına baktım. Doğan bey odadan çıkıp bana yandan bir bakış attı. Bende ona aynı şekilde.
Kahve makinesine giderek kahve aldı kendine.
-Hah Mehir bence sende kendine kahve al. Bakışlarını gördüm biraz sinirlerini yatıştırır, dedi göz kırparak. Hemen ayağa kalktım.
-yok Doğan bey ben kahve içmem sevmiyorum. Hem fazla kafein insanda kafa yapıp insanı manyaklaştırır. Sizde biraz azaltın bence efendim,dedim tekrar oturarak. Yine yine kahkaha atıp gitti. Yemin ederim bu Çarık ve Sare sorunlu. İkisi de sorunlu. Adamlara laf sokunca zevk alıyorlar. Mazoşistler.
Saat 4 olunca eşyalarımı toplayıp çıkıyordum ki Doğan ve Sena odadan çıktı. İkisi de birbirine baktı. Bunlarda bir iş vardı. Sena sinirle ve hızla beni es geçerek Doğan 'ın dibine gitti ve bir şeyler konuştular. Ben hiç o tarafa bakmayarak belki bir ihtimal konuşmaları duyarım diye telefon ile uğraşıp gülümsedim. Kulağımı arka tarafa odaklasam da zerre sis gelmiyordu. Sena Doğan 'ı geride bırakıp asansöre bindi. Doğan asansörü bekliyordu.
-E hadi gel beraber inelim Mehir?
Duymamazlıktan gelip telefona bakıp gülümsedim.
-Mehir!
Hemen telaşa kapılmış gibi telefonu kapatıp kafamı kaldırdım.
-Hah pardon Doğan bey buyrun?
-Hadi inelim bekleme asansör.
-Yok arkadaşım alacakta beni biraz geç kalacak bu soğukta inmiyim şimdi aşağı.
-Peki görüşürüz.
-İyi günler Doğan bey.
Gerizekalı herif onunla inecekmişim. Pisliğin teki bu herif. Eminim bu adamda çok farklı işler seziyordum. Sezgilerim şu yaşıma kadar asla beni yanıltmadı. Yine yanıltmayacaktı. Cama gidip Doğan'ın şirketten çıkmasını bekledim ki çıktı. O gidene kadar ben yeni şirketten çıkardım. Asansöre basıp aşağı indim. Tam çıkışa gidiyordum ki görevli seslendi.
-Mehir hanım kabanınızı unuttunuz!
-Hah pardon.
Adamın kabanını almıştım resmen. Aklın nerde kızım aklın! Eve gidip ders çalışmam lazımdı haberin yarın teslim günüydü ve ben hala tek kelime bile kafamda kurup yazmamıştım. Otoparka giderken Su'yu aradım.
-Bebeğim!
-Su laptop.
-Hah bitti işim ama ben restorandayım nasıl alacaksın evden?
-Mecbur gidicem size. Yengeni ara geleceğimi söyle hemen kapıdan alayım
-Tamam canım.
-Öptüm görüşürüz.
Arabaya binip Su'nun evine sürdüm. Bu sefer gerçekten ideal hızdaydım. Arabadan Billie Eilish'ten Boring şarkısını açtım. Tınısı, sözlerin gerçek anlamı çok hoşuma gidiyordu. Yaklaşık yarım saatlik yolculuktan sonra kapıdaydım. Yengesi yılan biriydi ama yalandan yüzüme gülerdi. Kapıyı çaldım.
-Aa hoşgeldin Mehir 'cim.
-Hoşbuldum Abla.
-Nasılsın canım?
Çok umrunda zaten değil mi? Yılan. Ters ters konuştum onunla.
-İyiyim Allah'a şükür siz?
-Bizdi iyiyiz çok şükür. Hayırdır bu kıyafet biraz resmi değil mi restoran için Mehir? deyip yalandan güldü.
Hafif tebessüm ettim.
-Ben bilgisayarı alabilir miyim?
-E gelsene bir çay içelim beraber.
-Yok abla dersim var yetiştirmem lazım geç kalıyorum.
-Tamam getiriyorum hemen.
Kapıyı aralıklı kapatıp içeri gitti. İki dakika sonra elinde laptop ile gelince hemen elinden çektim.
-Sağol hadi görüşürüz.
-iyi görüşürüz,dedi. Herhalde kızmıştı hareketime çokta umrumdaydı zaten. Arabaya binip evime sürdüm. Hava iyice bozmuştu. Birazdan yağmur yağacaktı.Çarı'ğın kabanı olmasaydı dışarda donacaktım. Evimin önühe gelince çantamı ve laptopumu alıp arabadan indim. Çok yorgundum. Hele ayaklarım resmen benden kopacaktı. Şunların üzerinde şu kadar saat durabildiğime inanamıyorum. Kapıyı açınca ilk işim şu Allah'ın belası topukluları çıkarıp fırlatmak oldu. Sonra hemen kendimi koltuğa attım. İçeri gerçekten soğuktu. Kabana daha sıkı sarıldım. Burnuma öyle bir koku geldi ki sanki aradığım eşsiz kokuydu. Narenciye. Evet narenciye kokusu. Hemde odunsu koku ile birleşmişti. Tıpkı çocukken yurtta burnuma gelen kokuydu. Narenciye her zaman bana huzuru hatırlatırdı. Şu an şu adamın kabanının böyle kokacağını ve bana tekrar huzuru hatırlatacağını asla tahmin etmezdim. Yüzümde aptal bir gülümseme ile daha çok sarıldım kabana. Allah'tan burda yok derken tam kapı çaldı. Açmak istemiyordum ama ısrarla çalıyordu. Mecbur el mahkum kalkıp kabanı çıkarıp kapıyı açtım.
-Hiç şaşırmadım seni gördüğüme.
-Telefonunu açsan şaşırırdın.
-Sessizde unutmuşum. Hem ben sana gelme demedim mi kapıma.
-Merak ettim bir şey oldu mu diye?
-Evet oldu.
-E burda mı anlatacaksın.
-Aa içeri davet etmeme gerek mi var burası seninde evin! Geç geç utanma sakın!
Kafasını yana eğip içeri geçti. Çay üstüne vermeye geçtim mutfağa.
-Soğuktan öleceksin burda!
-Ölmüyorum bak yaşıyorum.
-Bu kadar zayıf olmana rağmen nasıl bu kadar dirençli olabiliyor vücudun!
-Çünkü ben çocukluğumdan beri yurtta kaldığım için ve yurt şartları senin o sıcacık yatağın gibi olmadığı için alışkınım.
-Sen niye sürekli bana laf sokma çabasındasın kızım! Zevk mi alıyorsun?
-Hah işte evet aynen öyle.
Çay kaynayınca demleyip bardaklara doldurdum. Oda bu sırada sobayı açmıştı. Hemde tüm gözlerini. Ellerimde bardakla koltuğa geçtim.
-Elektrik faturamı sen ödeyeceksin. Babanın malı gibi sonun kadar açmışsın.
Güldü. Yine gamzesi ortaya çıktı. Gamzesi güzeldi bu herifin.
-Tamam ödeyeceğim söz. Sen her gün tüm gözlerini aç üşüme içerde. Ben öderim.
-Sen gerçekten bana aşıksın, dedim kafası eğip bakarak.
Güldü. Daha çok güldü.
-Aynen ondan Mehir. Aynen ondan. Sende bana aşıksın galiba.
-Nerden çıkardın diye dalga geçtim alaylı ses tonumla.
-İlk gün ben herkese çay demlemem demiştin şimdi ise kendi isteğiyle kalkıp düşündün demledin.
Beni bir öksürük tutmuştu ki anlatamam. Cidden ha haklı. Uyanık. Nasıl da farketmişti hemen.
-Ben canım çektiği için yaptım senin için yapmadım ve sende faydalandın şu an. Uzatma Çarık farklı yere çekme.
-Tamam sakin.
Eğilip gözlerimin içine baktı.
-Şaka yaptım sadece küçük hanım.
Gözlerimi çekip hemen karşıya baktım.
Çay bardağı ile oynarken sessizliği bozdum.
-Hafta sonu şehir dışına gidiyorum?
-Hayırdır nereye ,dedi kaşlarını çatarak
-Doğan ile Aydın 'a.
-Ne alak ,diye ayaklanıp dik oturdu koltukta.
-Sempozyum varmış neymiş.
-Sena ne bokuma duruyor orda.
-Sinirlendirmiş galiba onu ondan beni götürüyor.
-Başka bir sebebi yok yani öyle mi?
-Öyle. Hem başka ne sebebi olacak lan!
-Bilmiyorum artık Mehir hanım elek günden seni şehir dışına götürecek kada-
-Bak sakın o cümlenin devamını getirip kendini dövdürtme bana , diyip ayağa kalktım.
-Bak Mehir sana ilk ve son kez söylüyorum. Kurallanımın dışına çıkmayacaksın ve oraya onunla gitmeyeceksin.
Artık oda ayaklanmış dibimde ateş topu gibi duruyordu.
-Kuklan mıyım senin lan! Oldu istersen otur,kalk,nefes al komutlarını da ver istersen. O zaman ne bokuma bu işi koydun beni! Sen böyle yapacaksan ben sana değil önemli bilgi sızdırmak, dedikodusunu bile getiremem.
-Bahane bulup gitmeyeceksin.
-Altay cidden derdin ne! Adama baş kaldıracaksam ne diye bu işe girdin diyecek mantıksız!
-Ben mantıklı bir açıklama bulurum sana.
-Ya defol git evimden ya. Senle mi uğraşacam ben deyip koltuğa oturdum ve ayaklarımı orta sehpaya uzattım. Kollarım göğsümde bağlayıp sinirle karşıya baktım.
-Ne dikilip bakıyorsun karşımda.
-Tamam git.
-Gideceğim zaten birde senden izin mi alacağım.
-Almayacak mısın?
-Tabiki de almayacağım. Hayatımda bir sıfatın yok. Benim hayatımda ne konumdasın sen biliyor musun?
Durdu gözlerimin içine baktı. Hadi cevap ver der gibi başımı salladım.
-Yok değil mi? Bende öyle düşünmüştüm.
-Haklısın yok. Neyse gideyim ben en iyisi.
-Bencede git.
Direk gözlerimin derinine bakıyordu. Niye çekmiyordu? Defolsana bakmasana. Peki sen Mehir sen niye çekmiyorsun?
Tam arkasını dönüp gidiyordu ki kabanı farkettim.
-Altayyy dur!
Durdu yavaşça arkasını döndü. Elimde tuttuğum kabanı üzerine fırlattım.
-Bunu unuttun. Ayrıca hayatımda gördüğüm en berbat kokuya sahipsin. Kokunu değiştir!
Güldü. Ama bu öyle bir gülmeydi ki meydan okurcasına. Hızla yürüyüp içime girdi resmen. Tam geri çekiliyordum ki belimden tutup beni kendine çekti. Ne yapıyordu bu embesil böyle!
-Senin inadına bu parfümü yanına gelirken başımdan aşağı boşaltıcam artık Mehir altındağ!
Gözleri alev alıp benim gözlerimi de yaktı sanki. Bedenim ilk defa bu kadar titredi. Bedenimi öyle ortada bırakıp çekip gitti. Neden böyle hissediyordum. Bir iliği dolanmış çözülmek bilmeyen iğne gibi. İpliğe dolanmak neden bu kadar canımı yakıyordu! Yada gerçekten canımın yanmasının sebebi ne!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FALAKA ESARETİ
Teen Fiction"Böyle olmak zorundaydım. Ben buydum. Çift karakterim. Böyle olmasam hayatta kalabilir miydim ki? Yaşadıklarım beni buna sürüklemişti. Bu yüzden beni suçlayamazdı. Hayatıma girmemesini söylemiştim ama kaybolmak istemişti o. Benim karanlığımda kaybol...