Nietzsche diyor ki;
"İnsan kendine dayanabilmesi ve boşluğa düşmemesi için kendini gerçekten sevmesi gerekir." Her şey insanın kendini sevebilmesi ile başlar yani. Çünkü içinde olmayan bir şeyi başkasına veremez insan. Çünkü boşluğa düşmemek için en çok kendine tutulmalıdır insan. Bende öyle yapmıştım. Tek bir omuza,tek bir sırta bile dayanmadan kendime tutunmuştum. Sırtıma sırt,omuzuma omuz olmuştum. Bu yüzden kimse beni düşüremedi. Yada düştüğümde hiç başkasının düşürdüğü kadar yanmadı.Embesil manyak gittikten sonra haberi saat 2'ye kadar anca bitirmiştim. O kadar yorgunum ki. Sabah çok erken kalkmıştım, gün boyu koşturmuştum ve şimdide 9'dan beri şu teknoloji zımbırtısına odaklanmıştım. Ama ortaya efsane bir haber çıkmıştı. Eminim en iyi benimki olacaktı. Artık gözlerime işkence etmeyerek slaytı flasha atıp odama gittim. Bu gece odamda yatacaktım. Yatağımı özlemiştim. Yatağa girer girmez uyku beni derin hapsine çekmişti.
Sabah erkenden telefon sesiyle uyandım. O kadar uykusuzdum ki kalkacak halim yoktu. Başım çatlıyordu. Telefonu elime alıp açtım. Kim olduğunu da bilmiyordum.
-Alo kimsin sabahı köründe.
-Sabahın körü mü,diye cırladı Su.
-Ne bağırıyorsun be?
-Saate bak saate. Dersinin başlamasına yarım saat var.
Telefonu kulağımdan çekip kafama vurdum.
-Kapat Su.
Yataktan nasıl fırldığımı bile hatırlamıyorum. Hemen elimi yüzümü yıkayıp iki dakikada dişimi fırçalamıştım. Hızla odaya geçip boğazlı kazak ve Jean giydim. Saçımı topuz yapıp aksesuar ile biraz renklendirdim. Yağmur sesini duyduğum için şişme montumu ve boyunluğumu alıp içeri geçtim. Sırt çantama laptop telefon birkaç eşyamı atıp hemen aşağıya indim. Arabaya binip tüm gazla yüklendim. Bu araba kaç gündür ne çekti benden. Eminim oda kurtulmak istiyordur elimin altından. Ben nasıl geç kalmıştım ya nasıl! Gece ikiye kadar uyumazsam tabi kalırım! Tam 5 dakika kala arabayla okula öyle bir giriş yapmıştım ki istesem bu kadar dikkat çekmezdim. Arabayı hızla park edip çantama uzandım ve sırtıma atıp. Hemen koştum. Herkes bana bakıyordu ve umrumda değildi. Bölümüm ikinci katta olduğu için daha fazla koşmam gerekti. Tam sınıfın katına çıktım ki profesörün kapattığını görünce nasıl uçup kapatmadan profesör diye bağırdım hatırlamıyorum.
-Özür dilerim profesör.
-Bu defalık Mehir!
Hafif gülümseyip tebessüm edip yerime geçecektim ama fırsattan istifade kapmışlardı ve bana en arka kalmıştı. Sinsiler.
-Mehir gel sen buraya otur bana yardımcı ol hem ilk haberi de sen sun.
-Hocam ben en son sunsam olur mu?
-Tamam sen çıkacaklara yardımcı ol ben en arkada oturup izleyecem.
-Hocam siz vark-
-Otur ben söylüyorum.
Herkes yok artık der gibi bana bakıyordu. Haset duygusu ile kıvranıyorlardı.
-Direktif verdim artık saygısızlık yapmazsın Mehir sen!
Başımı sallayıp çantayı profesörün masasına koydum. Yere bakarak koltuğa oturdum. Garip hissettim kendimi. Tüm gözler önünde olmak sinir bozucuydu.
-Mehir çocukları öldürecekmiş gibi bakma!
-Hah efendim hocam kusura bakmayın dalmışım.
-Hepimizi öldürecekmiş gibi bakıyorsun,dedi.
-Biz alıştık hocam Mehir'in bu kötü bakışlı kaprislerine diye yanıtladı Erol. Hepsi birden gülmüştü.
Oğlum tutmaz mıyım seni çıkışta. Sen kimsin bana laf sokuyorsun.
-Özür dilerim Erol 'cum bundan sonra daha yumuşak bakacam sana özel,dedim kinci bir sırıtmayla.
-Neyse tamam hadi başlayın. Seç Mehir birini,dedi profesör.
-Ben mi seçeceğim?
-Evet.
-Peki. Hımm. Gel Erol sen başla,dedim gülerek.
-Kızım yapma be.
-Secme özgürlüğü bende.
Uflaya puflaya gelmişti. Yaklaşık üç saatin sonunda bir tek sunumu olan ben kalmıştım. Herkes haberlerini sunmuştu sıra bendeydi. Tahtaya çıkıp slaytımı açınca herkesin ağzında değişik sesler çıktı. Uykusuzluğuma değecekti. Yetimhane ile ilgili bir haber yapmıştım. Hem toplumsal bir haber hemde siyasi bir haber olmuştu. Grafikler ile veri tabanı oluşturmuştum. Renklendirme ve bir kısma gölgelendirme yaparak sunum efsanevi bir hal almıştı. Sunumum bittikten sonra herkes alkışlamıştı. Profesör bile. Değmişti. Gerçekten geç uyanmama ve açlığıma değmişti. Sunum bitince sınıftan çıkacaktım ki profesör beni çağırdı.
-Efendim hocam.
-Yanıma uğra birazdan?
-Yemek yedikten-
-Evet bende yiyeceğim sonra yanıma gel.
-Tamam hocam.
Sınıftan çıkıp koridora geçtim.
-Mehirrrr!
Arkamı dönüp bakınca o sessiz çocuğun çağırdığını gördüm.
-Efendim?
-Şey notların. Dün ders yoktu aslında ondan veremedim kusura bakma.
-Sorun değil. Kimseyle ortaklaşmadın değil mi?
-Hayır tabiki de asla.
-Çok teşekkür ederim.
-Rica ederim.
Arkamı dönüp bahçeye çıktım. Su'yu arayacaktım ama onun öğleden sonra dersi vardı gerçi. Kahve alıp kampüsün bahçesine geçtim. Hava biraz soğuktu ama 3 saatin ardından temiz hava iyi geldi. Altay bu sabah aramamıştı. Şaşırtıcı. Dün gece ilk defa gözlerinde derin bir nefret gördüm. Ondan mıydı acaba? Neyse banane ya! Niye düşünüyorsam ister arasın ister aramasın! Benim canıma minnet.
Derken telefonum çaldı.
-Hah iti an çomağı hazırla.
Telefonu çantamdan çıkarıp Altay 'ın aradığını sanıyordum ama arayan numaraydı ve tanımıyordum.
-Alo.
-Alo Mehir?
-Kimsiniz?
-Benim Doğan Sare.
Ağzımda ki kahve bir an uçtu. Telefonu çekip bir daha baktım. Lan nerden bulmuştu bu numaramı!
-Hah kusura bakmayın Doğan bey numaranız yoktu.
-Sorun değil farkettim. Dersin kaçta bitiyor?
Ne alaka bu özel ilgi.
-1'de efendim 2 gibi şirkette olurum Sena hanım -
-Tamam ben onun için aradım zaten sen direk eve geç yanına birkaç bir şey al biz gelip seni alırız.
-Yok siz zahmet etmeyin ben gelirim.
-Gelicem Mehir görüşürüz.
Telefonu suratıma kapattı hayvan. Tam bir hayvan! Emrivaki hastaları bu zengin holding sahipleri! Salak! Diye söylenirken 12 yönünde bana doğru gelen kırmızı alarm Emir'i gördüm. Hemen onu görmemiş gibi yaparak gidecektim ki önüme gelip durdu.
-Selamm iş arkadaşı?
-Of of!
-Naber?
-Sence.
-Bence çok iyi.
-Seni görene kadardı o.
-Niye böyle yapıyorsun? Arkadaş olabiliriz en azından.
-Sence ihtiyacım var mı buna Emir?
-Hiç mi ihtiyacın yok bir erkek arkadaşa?
-Hiç olmadı olmayacakta. Senin gibi ukala zenginliği ile övünen hava atan birine asla olmayacak.
-E kızım değişmeye çalışırım-
-Ya neden biri benim için değişsin ki! Zaten öyle bir insan olman gerekirken neden benim isteğim ile öyle olasın ki!
-Bilmiyorum mehir. Sadece gerçekten tek istediğim sensin.
-Her istediğini elde edemezsin. Şimdiye kadar etmişsin ama bazı şeyler edilmez. Şu paraya kullandığın beynini biraz insanlar için yormuş olsaydın şu an karşında ki kadın sana bu konuşmayı yapmazdı. Gerçi senin hayatına giren kadınlar senin gibi oldukları için sana hatırlatmamışlardır, deyip arkada bırkatım Emir 'i. Evet belki biraz ağırdı ama haketmişti. Gidip yemek yemek istiyordum. Çok açtım. Şu an kimi ne için kırdığımı düşünüp vicdan azabı çektiremezdim. Kantine geçip her zamanki sandviç ve portakal suyumdan aldım. İlk defa hızlı yiyerek yukarı çıktım. Profesör beni odasına çağırmıştı. Kapıyı tıklatıp içeri girdim.
-Gelebilir miyim hocam?
-Gel Mehir!
-Beni çağırdınız da.
-Otur otur kalma ayakta.
Başımı sallayıp gösterdiği sol koltuğa oturdum.
-Mehir seninle açık konuşacağım.
-Tabiki hocam.
Kollarını masada birleştirip bana baktı.
-Sen çok zekisin bu sınıftaki herkese göre.
-Estağfurullah hocam.
-Yok öyle öyle. Biliyordum zaten ama bugün herkese kanıtladın.
-Teşekkür ederim hocam.
-Haftaya seminerim olacak yanımda birini asistan olarak götürmek istiyordum. Kafamda sen vardın zaten bugün tam emin oldum. Gelmek ister misin?
Seminer. Hemde bir profesörün semineri. Ağzım açık şaşkınlıkla hocaya bakıyordum. Çok büyük şans ayağıma gelmişti.
-Ho-hocam çok çok teşekkür ederim tabiki isterim, dedim kekeleyerek.
-Böyle bir şansı asla geri çeviremem.
-Bak Mehir bu şans değil başarı. Unutma sakın başarı olmadan asla şans senin ayağına gelmez. Her zaman başarı şansı getirir.
-Haklısınız profesör yinede çok teşekkür ederim.
-Hadi bakalım çık şimdi haberdar ederim seni ben.
-Peki hocam.
Kafamı sallayıp odadan çıktım. Şu an bağırıp çağırmak deli gibi koşmak istiyordum. İlk defa okulda kahkaha atıyordum şu an. Herkes bana deliymişim gibi bakıyordu. Onları aldırmayarak bahçeye çıktım. Hemen telefonu alıp Su'yu aradım.
-Alo alo alo!
-Ne oldu bu ne kahkaha?
-Su çok mutluyum.
-Nerdesin sen ne oldu?
-Okuldayımm bahçedee!
-Sen bahçede böyle gülüyor musun?
-Evet zıplıyorum hatta!
-Ne oldu manyak söylesene?
-Haftaya profesör ile seminere gitmeye hak kazandım.
-Oha ciddi misin?
-Hemde çokkk,dedim ve daha çok kahkaha attım.
-Kariyerin için süper bir adım Mehir'im. Çok sevindim.
Artık o da gülüyordu. Dostum. Herşeyim.
-Hakediyorsun Mehir 'im hep böyle gülümse. Şans hep senden yana olsun canım benim.
-Beraber el ele şans hep bizden yana olsun Su. Seninle mutlu olayım ben.
-El ele sımsıkı. Hep yan yana mutlu olacaz kardeşim.
-Evet kardeşim olucaz.
-E hadi ben kapatıyorum akşam bunu kutlayalım.
-ıııı olmaz malesef.
-Neden?
-Akşam şehir dışına çıkıyorum.
-Nereye Mehir bende geliyorum!
-Ya kızım iş için Aydın 'a gidiyoruz pazar dönücez.
-Doğan'la mı?
-Evet güzelim sorun olur mu senin için?
-Ne saçmalama Mehir asla! Tabiki de git kuzum. Ama mesele ne anlat bana olur mu?
-Tamam canım şimdi çıkıyorum okuldan bende derse gelip girdikten sonra bana yazarsın konuşuruz.
-Tamam öpüyorum. Mehir çok dikkat et tamam mı?
-Tamam merak etme asıl sen et.
Telefonu kapattıktan sonra hemen arabaya atlayıp eve sürdüm. Saat 12:37. Çarık hiç aramadı. Mesaj atmadı. Elini çekmiş miydi gerçekten? Şaşırtıcı. İlk defa beynine laf giriyordu sanırsam!
İyi oldu ya aramasın zaten. Oohhh miss kafam kulağım rahat. Eve geçince kapıda ev sahibim ile karşılaştım.
-Mehir kızım nasılsın?
-İyiym hacı amca sen nasılsın?
-İyiyim kızım. Kirayı bir hafta geciktirdin de eğer yoksa kal-
-Yok yok hacı amca var tabiki. Kusura bakma valla işler dersler derken aklımdan çıkmış.
-Yok kızım olur mu öyle şey! Normaldir sürekli koşturmaca.
Cüzdanımda parayı çıkarıp verdim. Hatta diğer ayında çıkarıp uzattım.
-Hacı amca bu da diğer ayın üzerimde biraz fazla var şimdiden vereyim.
-Emin misin kızım ya dara düşersen?
-Yok yok merak etme sen al.
-E peki kızım. Bir şeye ihtiyacın var mı mehir evin bir kusuru falan.
-Yok hacı amca olursa söylerim ben.
-Tamam kızım hadi Allah'a emanet.
-Sende sende. Eşine çok selamlar.
Ah akılsız kafam! Son zamanlarda benden bağımsız her boku düşünüyordu! Kirayı nasıl unuturum ya.
İçeri girip montumu çıkardım. Eve girip bakınca bir temizliği hakettiğini gördüm. Gitmeden hoş bir temizlik yapmalıydım. Önce mutfağa geçip güzelce yıkanmış bulaşıkları dizdim. Evde hangi malzeme varsa kullanıp dolapları sildim. Tezgahı çamaşır suyu yapıp temizledim. Sonra içeri geçip polarımı katladım. Kanepelere su hazırlayıp getirip sildim. Orta sehpanın,yemek masasının ve televizyonun tozunu aldım. Kirli çamaşırlarımı makineye atıp. İçerileri süpürür sildim. Banyo ve tuvaleti temiz güzel çamaşır suyu ile bulayıp odama geçtim. Önce elbiselerimi katlayıp sonra gardıropun,çalışma masamın tozunu aldım. Az eşyam vardı ve hepsi güzel ve dolduruyordu. Odamı da süpürüp sildim ve işte bitmişti. Ama bende bitmiştim. 2 saatimi almıştı temizlik. Saat 3:30. Hemen duşa girip sıcak suyun altında durdum. Ayaklarımı çıplakken hiç sevmiyordum. Hele altına hiç bakmazdım zaten. Duşta ayaklarıma bakmamaya çalışırdım ama o yaraların orda olduğunu bilmek bile canımı yakardı. Gözyaşlarım bir bir düşmeye başladı suyun altında. Hiç geçmeyecek izlerdi. Kabuk bağlamayacak yaralardı. Oturup hüngür hüngür ağladım. Neden ya neden? Benim neden bir annem bir babam olmamıştı ki! Ben bunu haketmemiş miydim? Sarılıp sevmesi gereken yerde hiç geçmeyecek yaralar bırakan kişi miydi baba? Hemen ayağı kalkıp düşüncelerimi dağıttım. Ağlamayacaktım. O insanlar için asla ağlamayacaktım. O vicdansızlıklarında boğulsunlar inşallah. Hızla duşumu alıp çıktım. Dolabın önüne geçip ne giyeceğime karar vermeye başladım. Dizden bir kalem etek üzerine beyaz v yaka bluzumu giydim. Altına çizmelerimi getirdim. Çok güzel olmuştu. Spor çantama birkaç kıyafet koyup içine gerekli kişisel ihtiyaçlarımı atmıştım. Büyük kol çantamı alıp içine sırt çantamdakileri atmıştım. Laptop. Onu asla unutamazdım. Çantamı hazırlarken telefonumun melodisi odada duyuldu. Hemen koşup baktım. Altay aramıştır büyük ihtimalle. Telefonu hızla elime alıp baktım ki! Yine numaraydı.
-Alo.
-Benim Mehir Sena.
-Ha buyrun Sena hanım?
-Gerekli her şeyi mailine attım.
-Peki Sena hanım.
-Doğan bey eksiksiz olmasını ister. Becerebileceğine emin misin?
Ne bu beni küçümsüyor muydu? Haklı. Beni daha tanımıyordu çünkü!
-Hiç merak etmeyin fazlasını bile yaparım.
-Güzel. Disiplinli bir adam ile çalıştığını unutma!
Disiplinine de sana da! Neyse sakin,sakin Mehir!
-Tabi ki!
Hiçbir şey demeden suratıma kapattı. Cidden bunlar kendini ne sanıyordu böyle! Sinirle telefonu koltuğa fırlattım. Zaten Altay 'da aramadı gün boyu! Hani insan merak eder be allahsız!
-Ne diyorum ben ya! İyice kafayı yedim Sena salağı yüzünden! Kendine gel kızım kendine!
Sakinleşmek için bir kahve yaptım kendime ve Doğan arayana kadar televizyonda takıldım. Saat 17:30'da telefonum çaldı. Doğan.
-Efendim Doğan bey?
-Konumunu at Mehir?
-Tabi efendim, deyip kapattım konumu paylaşıp televizyonu kapattım. Bardağımı elimde yıkayıp yerine koydum. Kulaklık, şarj aleti, araba anahtarı. Tamamdır. Nolur nolmaz araba anahtarını da almıştım. Odama geçip siyah kabanımı giydim. Boyunluğumu da takıp aşağı indim. Yaklaşık 20 dakika sonra geldiler. Şoför arabadan inip çantayı elimden alıp arkaya attı. Arabaya bindim.
-Selam Mehir.
-Merhaba Doğan bey.
-Ben yanlış mı gördüm sen küçük bir çanta ile mi geldin?
-Evet neden?
-Ne bilim seyahat deyince yanımda götürdüğüm her kadın abartırda.
-Sadece iki gün neyini abartabilirim ki efendim?
-Değişiksin.
Kafamı bilmem gibi salladım.
-İlk defa mı gideceksin Aydın 'a.
-İlk defa İstanbul dışına çıkıyorum desem.
-Aa ciddi misin?
-Evet malesef şartlar.
-E peki madem kış olduğu için pek imkan olmaz ama olduğu kadar gezdiririm seni.
-Yok hiç gerek yok efendim. Teşekkür ederim düşünceniz için.
-Olur olur hallederim ben.
Telefonum çaldı. Yine kimdi acaba? Su kesin Su'ydu.
-Pardon Doğan bey.
-Hiç sorun değil bakabilirsin.
Elimi çantama atıp çıkardım. Ekrana bakınca donakaldım. Cidden angut mu bu adam? Sabahtan beri aramayıp şu an mı arama isteği o aklına düşmüştü? Doğan 'a baktım. Bana bakıyordu.
-E açsana!
-Şey çok konuşkan bir arkadaşım inince arıyim onu ben,deyip meşgule attım ve dışarıyı izledim. Yine aradı. Meşgule aldım direk. Doğan bana bakıyordu ama bir şey demedi. Tekrar aradı.
-E aç artık belki önemli bir şey vardır?
Kafamı sallayıp telefonu açtım. Ses tuşunden sesi kıstım. Konuşmayı duymasın diye.
-Alo?
-Nerdesin?
-İyiyim canım sen nasılsın?
-Yanında mı?
-Evet çok şükür.
-haber vermedin yine Mehir?
-Aynen hayatım ya biraz öyle oldu.
-Arkanızdayım.
-Aa çok iyi çok sevindim senin adına canım.
-Mehir dikkat et yanındaki adama.
-Merak etme ilk fırsatta yanına geleceğim.
-Müsait bir zamanda beni araman lazım çok önemli şeyler anlatacağım!
-Şimdi arabadayım. Odaya geçince ilk işim seni aramak olacak hayatım.
-Bekliyorum.
-Görüşürüz öpüyorum çok!
-Hatırlatırım bak. Suratına kapatıp Doğan 'a döndüm. Gülümsedim. Güldü.
-Arkadaşım terfi almış onu paylaştı!
-Hm ne iş yapıyor?
-Hmm şey icra memuru, müdür olmuş, dedim. Üff yalana bak be! Herhalde bu hayatta bir nesne olmam gerekseydi bu yalan makinası olurdu!
-Çok iyi darısı başına!
Tebessüm ettim.
4 saatlik yol boyunca Doğan kitap okudu. Ben laptop 'tan makalelere baktım ve müzik dinledim. Makaleler başımı döndürüyordu. Hepsi o kadar bilimsel ve akılsaldı ki. Hayran olmamak elde değildi. Saat 10 gibi araba" Unique Life style hotel "diye bir uzay üstü bir binanın önünde durmuştu. 5 yıldızlıydı ama en az buraya 9 giderdi be! Çok güzeldi. Arabadan inince bizi kapıda bir müdür karşıladı.
-Hoşgeldiniz Doğan bey! Hoşgeldiniz hanımefendi.
-Hoşbulduk müdür bey!
Kafamı sallamıştım sadece.
-Aç mısınız efendim?
-Valla ben çok açım sen Mehir?
-Yani bende değilim diyemem?
-Tamam efendim eşyalarınızı biz odanıza çıkaralım siz dilediğiniz gibi restorana gidelim isterseniz?
-Teşekkürler deyip Doğan 'ın arkasına takıldım. Otel olağanüstü çok güzeldi. Restorana geçince saat geç olmasına rağmen kalabalıktı. Doğan içeri girince bir kaç kişiye başıyla selam verdi. Masanın önüne gidince sandalyeyi çekip bana baktı.
-Şey gerek yok-
-Gel Mehir!
Tebessüm ederek başımı salladım ve oturdum. Oda oturmuştu. Önümüze menüler gelince hepsi yabancı yemeklerdi. Tamam ingilizce iyi biliyordum hepsini de anlıyordum ama damak tadlarım asla bunlar değildi.
-Mehir karar verdin mi?
-Şey bilmiyorum Doğan bey bakıyorum?
-Çevirmemi ister misin?
-Ha yok benim ingilizcem var.
Garsona döndüm.
-Şey acaba tencere yemekleriniz var mı?
-Nasıl yani efendim?
-Türk tencere yemeği. Kuru fasulye, nohut,musakka falan.
-Ha yok efendim.
Doğan kahkaha atmıştı.
-Komik mi?
Sinirim bozuldu dalga mı geçiyordu bu hayvan benimle?
-Hayır ondan gülmedim. Gerçekten herkesten farklısın Mehir. Bende tencere yemeği severim ama burda yok istersen spagetti yiyelim.
-Olur tabi Doğan bey!
-Tamam bize iki spagetti iki de kırmızı şarap.
-Yok hayır ben su aliyim!
-şu an iş saati dışındayız yanımda içebilirsin çekinmene gerek yok.
-Yok ondan değil. Ben alkol kullanmadım hiç kullanmayacağım da.
Tebessüm edip gözlerimin içine bakınca hemen etarafa bakındım. İstemiyordum kimseyle göz teması kurmak. Hele bu herifle kurunca kendimi ürpermiş gibi rahatsız hissediyordum. Yemekler gelince sessiz sedasız yemeye başladık. İkimizde yemekleri bitirince kalktık.
Salondan çıkarken birkaç kişinin başıyla selamını tekrardan aldı Doğan. Tam restoran çıkışına yöneldik ki onu gördüm. İkimizde çivilenmiştik yerimize. Altay. Resmen şu an karşımıza çıkmıştı. Ben gözlerimle ne oluyor der gibi bakarken o sırıtırak ikimize birden bakıyordu. Dengesiz herif ne haltlar yiyecekti!
-Doğan naber ya!
-Ne işin var senin burda?
-Ha senin haberin yok galiba?
-Neden bahsediyorsun sen?
Sırıttı. Daha çok sırıttı.
-Sempozyuma beraber çıkacakmışız banada akşam üzeri haber geldi ya.
Doğan gözlerini kapatıp açtı. Sinirlenmişti.
-Çekil git Altay bu benim sempozyumum.
-Ben teklife icabet ettim. Sen git Doğan'cım bu kadar rahatsızsan.
-Senin başının altından çıktığını biliyorum. Ödeşecez Altay.
Altay 'ın gözleri beni buldu. Elime uzanıp üzerini öptü. Daha çok sinirlendim. Ne yapıyordu bu böyle? Nasıl bir oyunun içindeydik şu an?
-Bu güzel kadın?
Doğan elime uzanıp direk sertçe elinden çekti.
-Asistanıma bir daha sakın dokunma,dedi üzerine yürüyerek.
-Sena'ya ne oldu ayrılık hasretine dayanamayıp işten de mi ayrıldı?
-Kes sesini Altay!
-Neyse tamam bu gece bütün sinir yayların oynadı. İyi geceler Doğan. İyi geceler güzel kadın,dedi yanımdan geçip göz kırparak. Doğan hızla ilerleyince arkasından gittim. Asansöre bindik. Elini hızla duvara geçirdi.
-Sakin olun lütfen!
-Ne sakini Mehir! Sıçayım işe. Adamla konuşma yapacam.
-E çekilin o zaman. Zaten aniden çağırılmış sizinki kadar iyi bir seminer olmaz. Rezil olur.
Şu an Altay 'ı gömüyordum ama isteyerek değildi.
-Olmaz imajımız için çok iyi olacak bu seminer. Farklı ülkelerin iyi yatırımcıları katılacak.
-Anlıyorum.
Asansörden inince odamın kartını bana uzattı.
-İyi geceler.
-İyi geceler Doğan bey!
Odama girince çantamı hemen atıp telefonu tuşladım.
-Bende senin aramanı bekliyordum.
-Ne halt yiyorsun sen?
-Hesap mı soruyorsun bana?
-Karşımıza çıkmak nedir onu da geçtim adamın seminerine ortak olmak nedir?
-Bakıyorum da adamı çok çabuk benimsemişsin. Ben olmadım Mehir hanım bilmeden konuşma.
-Benim kimseyi benimsediğim yok Çarık. Sadece o yalana inanmadığımı söylüyorum.
-İster inan ister inanma. Seni inandırmak gibi bir zorunluluğum yok.
-Çomak sokuyorsun aramızda bir şey olduğunu anlarsa-
-Anlamaz gerizekalı o. Sen sakin ol!
-Ben zaten sakinim ve kimseden korkmuyorum.
-O zaman sıkıntı da yok.
-Bir daha da sakın elimi öpme!
-Çok güzel ellerin var niye öpmiyim? dedi küstahça.
-Altayyy!
-Tamam oyun icabıydı sinirlenme.
-İyi görüşürüz.
-Dur sana önemli bir şey söylemem lazım. Oda numaran kaç?
-Burdan söyle?
-Telefonda bunu konuşamam ahmak.
-Belasın yemin ederim başımın belasısın.304. İnşallah Doğan seni kapıda yakalar, diyerek suratına kapattım. İki dakika sonra kapım çok yavaş çaldı. Açıp direk kolundan içeri çektim onu.
-Korkaksın kızım sen!
-Ha aynen korkağım. Ne söyleyeceksen çabuk söyle git. Odası yan tarafta.
-Ne senin odanın yanında mı tutmuş!
Sinirle güldü. Ne oluyordu bu herife!
-Ben ayarladım odaları! O değil.
-Bak Mehir ondan uzak dur mesafe sınırını koru. İnan ki bunu senin için diyorum. O adam kim olursa olsun hangi kadın,ansızın iyi davranıp hayatına sızar. Sonra-
-Kimse benim hayatıma sızamaz. Ben istersem sızar anca. De neden tehlikeli diyorsun ikide bir?
-Uyuşturucu ve kaçak silah ihracatı yaptığını düşünüyorum!
-Ne ciddi misin?
Şoka girmiştim. Bu herif bu kadar kötü olabilir miydi?
-Daha belli değil Mehir tahmin sadece!
-Nerden çıktı bu tahmin peki!
-Sen teslimat dedikten sonra Doğan 'ı tanıyan çok yakın bir arkadaşım var. Liman'da çalışıyor. Doğan'a ait gemilerin iki tanesi bazı zamanlarda gece açılıyormuş. İçinde Doğan 'ı görmemiş şimdiye kadar.
-İnanmıyorum!
-Artık bu işten çekilmeni istiyorum Mehir.
-Ne , ne diyorsun sen? diye ayağı kalktım hemen yataktan.
-Mehir tehlikeli diyorum adam tehlikeli kıt mısın sen? diye bağırınca üzerine koşup ağzını kapattım hemen.
-Yan tarafta diyorum sana.
-Sondo bonom dodoklermo anlamoyorson? diye konuştu ağzı kapalıyken.
Güldüm. Oda gülünce elimi yavaşça ağzından çektim. Cidden ben ne yaptım az önce öyle? İkimizde gülmeyi bırakıp birbirimize baktık. Bu ela gözler niye bu kadar kendine çekip beni meraklandırıyordu ya anlamıyorum!
Derken kapı çaldı. Gözlerim fal taşı gibi açıldı.
-Kim bu oda servisi mi çağırdın?
-Yo hayır çağırmadım ,dedim.
Kapıya yürüdüm.
-Kim o ?
-Benim Mehir açar mısın bi?
Ağzımı kapatıp hemen Altay 'a koştum.
-İki dakika bekler misiniz efendim?
-Ne bokuma geliyor bu saate odana. Bırak bu herifi öldürecem,diyordu sessizce.
-Saçmalama gir şu banyoya Altay.
Ters ters bakıyordu.
-Gir dedim kolundan iterek.
Banyonun kapısını kapatıp nefes alıp verdim.
-Gelebilir miyim?
-Tabi buyrun,dedim sertçe.
İçeri geçti. Cidden ne işi vardı bunun burda!
-Bağırma sesi duydum Mehir. Odandan geldi!
-Ha o mu? O şey ya.
-Ney?
-Arkdaşım ile telefonda konuşuyordum.
-Hım merak ettim bende. Birde bakar mısın senin dolabında soğuk içki var mı? Benimkinde yoktu da.
-Servisle isteseydiniz Doğan bey? Belki benimkinde de yoktur!
-Haklısın. Bir bak bakalım yoksa isteyeyim ben.
Yatağın karşısındaki mini buzdolabına gittim. İçini açıp baktım. Ne olduğunu bilmediğim içkiler vardı. Çıkarıp uzattım.
-Buyrun? Anlamadım nasıl sizinkinde yok şaşırtıcı!
-Bende anlamadım. Yarın müdüre söyleyecem zaten! İçmek ister misin beraber?
-Ha yok dedim ya ben kullanmıyorum efendim.
-Peki. Rica etsem banyonunu kullanabilir miyim?
Banyoya doğru giderken hemen önüne geçtim.
-Ha olmaz efendim.
Resmen kapıya kollarımı uzatıp girmesini engelliyordum.
-Şey ortada eşyalarımı çıkardım da özel eşyalar!
-Ben bir bakayım yinede, diyerek banyoya girdim. Altay kapının arkasında küplere binmişti. Bana öyle bir bakıyordu ki öldürecek gibiydi sanki.
Kolumdan tutup beni kendine çekti. Eğilip kulağıma konuştu.
-Onu hemen burdan göndermezsen çok kötü şeyler olacak.
-Sende siktir git Altay,dedim kulağına konuşarak.
-Şey Doğan bey çok dağıtmışım da ben burayı. Siz isterseniz kendi odanızdakini kullanın. İyi geceler efendim.
-Peki Mehir peki. İyi geceler!
Kapı sesi duyunca kafamı yavaşça banyo kapısından dışarı çıkıp baktım. Gitmişti.
-Mehir çekiliyorsun artık!
-Çekilmiyorum artık bu benimde meselem oldu.
-Pardon nasıl senin meselen oluyor?
Üzerine yürüyüp kollarımı bağladım.
-Bu millete bu vatana zarar veren her şey benimde meselem.
-Kolluk kuvveti misin kızım sen? Hakim-savcı mısın?
-Ben halledeceğim. Var mısın, dedim elimi uzatarak.
-Neye?
-Doğan'ı beraber dibe çekmeye?
-Sen ciddisin!
-Hiç olmadığım kadar.
Gözlerime baktı. Vazgeçme ışıltısı aradı. Ama asla bulamazdı. Bulamadı da kafasını geriye atarak ofladı.
-Sana nasıl hayır diyim ki ben?
Elimi tuttu dostça salladı.
-Varım.
-Beraberiz artık.
-Beraberiz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FALAKA ESARETİ
Dla nastolatków"Böyle olmak zorundaydım. Ben buydum. Çift karakterim. Böyle olmasam hayatta kalabilir miydim ki? Yaşadıklarım beni buna sürüklemişti. Bu yüzden beni suçlayamazdı. Hayatıma girmemesini söylemiştim ama kaybolmak istemişti o. Benim karanlığımda kaybol...