Sevgili Anneciğim, Sevgili Babacığım;
Ben Mehir.
En sevdiğim renk kırmızı.
En sevdiğim şey çay ve çikolata.
Çok nadir hasta olurum.
Her şeyi şekersiz içerim kullanırım.
Derslerimde hep başarılıyımdır.
En sevdiğim mevsim sonbahardır. Çünkü ben ıslanmayı çok severim.
O güzelim yağmurun bütün ruhumu temizlediğine inanırım küçüklüğümden beri.
Fazla sertimdir ve içine kapanık biriyim.
Sevdiklerim için canımı veririm.
Sosyal çevrem yoktur az konuşurum. Tenim hep sıcaktır.
Saçlarım hep uzundur.
Ve bu hayatta tek korktuğu şey FALAKA 'dır. O benim felaketimdir.
Aslında onu benim felaketim olmasını sağlayan sensin sevgili babacığım.
Duygusuz olmamın sebebi ben değilim sensin güzel anneciğim.
Şimdi siz her ne bok çukurunda iseniz orda boğulun inşallah. Çünkü bu kızı yok eden sizsiniz. Teşekkür ederim Sizi hiç sevmiyorum!Başımın feci ağrısı sanki ensemden sırtıma veriyordu. Kollarımın,başımın felâket ağrısı ile gözlerimi açamıyordum. Kendimi zorlaya zorlaya yavaşça gözlerimi açmaya çalışıyordum. En son hatırladığım şey yine bir salaklık yapmış olup yakayı ele vermiştim. Başıma inen sopa beynimi yerinden çıkmasına sebep olacaktı birazdan. Ellerim ile tutup ovalamam lazımdı. Gerçi bu mümkün değildi çünkü başımı bile tutamaycak haldeydim. Kollarım bağlı. Karanlık bir odada gözlerimin açılışıyla bir sandalyeye bağlı olduğumu gördüm. Korkmuyordum. Asla! Sadece yine yakayı ele verdiğim için sevdiğim insanlardan yiyecek olacağım azardan ve salaklıklarıma edeceği laflardan çekiniyordum
ALTAY:
-Lan yok sevdiğim kadına en çok ne yakışır ben bilirim sen sus!
-Kardeşim akıl veriyorum şurda. Hem sanki sen hayatında kaç kıza elbise aldın lan?
Elimdeki elbiseyle arkamda boş boş konuşan Ali 'ye baktım.
-Dinime küfreden müslüman olsa! Oğlum sen kaç kıza aldın lan?
-Doğru ikimizde bu konuda tecrübesisiz kardeşim. Ne yapacağız?
Cidden Mehir 'in hoşuna gidecek bir şey almak istiyordum ama emin değildim.
-Aha buldum. Dur Su 'yu arayacağım.
-İyi fikir ara bakalım.
Ali çıkardığı telefondan Su 'yu aradı. Birkaç çalıştan sonra Ali konuşmaya başladı.
-Naber nasılsın,dedi çapkınca. Sırıtmaya başlamıştı it herif. Farkında değildi ama kaç günde abayı yakmıştı Su 'ya.
-Oğlum sohbet etmeyi bırakıp konuya girsene it!
-Dur ya kardeşim sevdiğimiz kadınla konuşmamıza bile karışıyorsun.
-Ya havle ya havle!
-Tabiki de sevdiğim kadınsın. Senden çok hoşlanıyorum kızım. Tabi bunları Altay 'ın gözlerine bakıp söylemek yerine senin gözlerine bakıp söylemeyi tercih ederdim ama akşam halledeceğim bu işi Orman gözlüm.
-Orman gözlüm ne be? Nasıl bir kelime haznen var senin?
-Sus oğlum ne diyeceğimi bilmiyorum,dedi telefonu kulağından uzaklaştırarak. Alnımı kaşıyarak gerilen sinirlerimi daha çok germemek için telefonu çekip elinden aldım.
-Su direk konuya gireceğim. Bu herif senin sesini duyunca dünyadan kopup olayı unutuyor çünkü!
Su telefonun diğer ucunda güldü.
-Dinliyorum seni.
-Mehir hangi renk sever yada ona hangi renk çok yakışır? Her renk yakışırda benim deniz gözlüme illa can alıcı bir renk vardır?
-Tabiki var. Kırmızı. Bayılır kırmızı olan her şeye.
-peki ne tarz elbise olur Mehir'e yada sever model olarak?
-Hmm o pek elbise almaz genelde ben alırım ona bilmez o pek. Ama ona askılı prenses model çok yakışır.
-Tamamdır. Peki ayak numarası?
-Ha 38.
-Tamam çok sağol Su.
-Asıl ben teşekkür ederim Altay! Mehir 'i bu kadar mutlu ettiğin için. Çok şanslı.
-Şanslı olan benim. Ayrıca bizim hakkımızda böyle düşünmen beni ayrıca mutlu etti. Bu arada seni göremezsem de şimdiden mutlu yıllar. Mehir yanındaysa öp onu yerime.
-Hmm ee tamam öperim öperim merak etme sen, dedi ve telefonu Ali 'ye uzattım.
-İki dakikalık mesele de kanser ettin beni! Siktir git telefonunla konuş gözüm görmesin seni dedim. Söylene söylene Ali dışarı çıktı. Bende mağazadaki satış görevlisine elbiseyi tarif edip altına güzel bir ayakkabı aldım. Mehir büyük ihtimalle cırlayacaktı ama her şeye değerdi. Kutuları arka koltuğa yerleştirip hala telefonla konuşan Ali 'ye ıslık çaldım. Elimi sallayıp gidiyoruz işareti yaptım. Arabaya binince sonunda telefonu kapattı. Salak salak sırıtıp koltuğa sindi.
-Ne lan bu hareketler karı gibi,dedim arabayı çalıştırırken.
-Hiçç aşk çok güzel bir şey yaa!
-Haaa dikkat et çarpmasın!
-Çarpsın be anasını satayım çarpsın!
-Çarpsın derken Mehir 'den bahsediyorum kardeşim.
-He ya ama dur sizin başınızı bağlayıp kurtarcam aşkımı ondan merak etme.
-Hakikaten az kaldı ben bir arayayım onu da yavaş yavaş hazırlansın.
-Ustamamı gideceksiniz?
-Evet seni bırakayım çizimleri alıp Mehir 'e geçerim, dedim. Telefondan numarasını tuşladım çaldı çaldı ama açmadı. Herhalde çalışıyordu.
-Çalışıyordur, dedi Ali tedirginliğimi anlarken. Kafamı sallayıp dikkatle yola baktım. Çizimler bu sefer olağanüstü olmuştu. Piyasaya bu sezon çok büyük fark atacaktık. Eğer bu patlama gerçekleşirse çok güzel hayallerim vardı. Ali yukarıdan bana çizimleri getirirken yan koltuğuma koyup restorana sürdüm. Telefonu tekrar elime alıp Mehir'i aradım ama açmadı. Bir daha aradım ama yine açmadı. Altıya on vardı bu kız illaki çıkacaktı birazdan nasıl olurdu da telefona cevap vermezdi. Bir bokluk vardı hissediyordum ben! Su'nun numarasını açıp onu aradım.
-Alo Su Mehir orda mı?
-E-e-evet burda noldu ki?
-Niye telefona cevap vermiyor bu kız?
-Şey o üst katta çalışıyor da telefon kasada ondandır.
-Tamam geliyorum ben oraya söyle sen ona!
-Ha tamam tamam söylüyorum.
Telefonu kapatıp daha hızlı gaza bastım. Restoranın önüne gelince kalbim daha hızlı attı. Ama korkudan. İçimde büyük bir korku vardı. İçeri girip Mehir 'i aradım ama görüş alanıma sadece tanıdık olarak Su girdi. Beni görünce tedirginlikle ve çekingenlikle yanıma geldi.
-Mehir yukarıda mı Su?
-Hm şey Altay ben şimdi sana bir şey diyeceğim ama sakin ol!
-Ne oluyor Su?
-Şeyy Mehir,dedi kafasını kaşıyıp yere bakarak.
-Mehir ne Su?
-Mehir gitti saat ikidendir ortada yok!
-Ne nasıl yok nereye gitti Su? Bana yalan mı söyledin sen!
-Ya ben arayınca ulaşırım sen gelmeden gelir, o sana açıklama yapar diye bir şey demedim ama açmıyor ulaşamıyorum bilmiyorum da nereye gitti ama Doğan 'ın peşinden gitti.
-Doğan buraya mı geldi?
-Evet 1 saate dönerim dedi ama yok ortada çıldıracağım bende.
Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim sinirle. Ne bok dönüyordu burda!
-Su düzgün bir şekilde anlat bana şu olayı?
-Bak sakin ol otur şuraya ,dedi sandalyeyi göstererek.
-Hızlı anlat Su yoksa ben burayı ayağa kaldıracağım.
-Bak Doğan geldi buraya Mehir siparişini götürürken telefonla konuştuğunu duymuş. İşte yine bir şeyler karıştırıyor öğrenmem falan lazım dedi. Ben bırakmadım Altay ama Mehir 'i biliyorsun kafasının dikine gitti.
-Nereye gitti nasıl gitti?
-Gürkan'ın arabasını alıp gitti ama nereye gitti bilmiyorum Altay bul onu lütfen.
-Gürkan nerede?
-A yok şey oda çıktı!
Siktir! Aklımdan geçen şey olmasın! Doğan şerefine sıçtım bu sefer!
-Tamam bulacağım ben onu merak etme sen!
Su ağlayacaktı neredeyse!
-Bende geliyorum Altay!
-Su olmaz beklemen en iyisi bize bırak sen!
-Hayır lütfen rica ediyorum!
Kafamı sallayıp restorandan çıkıp arabaya bindik.
-Bu Gürkan nerede?
-İnan ki bilmiyorum onunda çoktan gelmiş olması lazımdı ama yok ortada?
-Sen Gürkan 'ın arabasının plakasını biliyor musun? Rengini falan!
-Hayır!
Elimi bir hışımla direksiyona geçirip içimdeki kini ondan çıkarmak istedim ama olan kin çıkmıyordu içimden!
Aklıma gelen fikirle arabadan inip tekrar restorana girdim.
-Müdürü çağırın bana dedim oradaki garsona!
-Sakin olun beyefendi buyrun ben yardı-
-Bana müdürü çağır diye bağırmıştım. Etraftakilerin şaşkın ve kinayeli bakışları üzerimdeydi. Bunları asla umursayacak bir adam değildim. Müdür iki dakika sonra gelmişti.
-Buyrun Altay bey?
-Bana kamera kayıtları lazım!
-Ee şey Altay bey-diye itiraza kalkışacaktı ki hemen lafını kestim!
-Bana kamera kayıtları dedim neyini anlamıyorsun!
Başını sallayıp hızla yukarı çıktık. Su arkamdan geliyordu. Doğan o kızın kılına zarar gelsin bak ben sana neler yapacağımı lan piç herif!
-Mehir'in çıktığı saati aç bana müdür.
-Tamam efendim bir sorun mu var Mehir bir şey-
-Soru sorma müdür yap!
-Saat iki gibiydi müdür bey,dedi Su.
Müdür kamera kayıtlarından saati ikiye ayarlayıp bütün kamera bakış açılarının pencerelerini önümüze çıkardı.
-Bu ön kapıdan mı çıktı?
-Hayır hayır arka kapıdan çıktı.
-Arka kapıyı gösteren pencereyi aç!
-Hah Mehir işte! Trençkot giymişti evet o,dedi Su.
Arabanın hareket etmesini bekledim. Benim güzel sevgilim ne yaptın sen! Neredesin sen niye kendi başına iç açıyorsun! Arabada oturmuş dikkatle dışarıyı izliyordu. Büyük ihtimalle Doğan şerefsizinin çıkmasını bekliyordu. Sinirle masaya elimi geçirdim.
-Ah Mehir ah!
-Hah bakın hareket etti Altay bey!
-34 YKM 6420 aldım plakayı. Hadi Su! Hah bir dakka müdür bu Gürkan ne zaman çıktı?
-Şey sanırsam Altay bey Mehir'den sonra çıktı. Kafamı sallayıp Su ile arabaya bindik.
-Alo Ali! Mehir yok!
-Nasıl yok!
-Doğan'ın peşine takılmış gitmiş saat 2 den beri ortada yok. Arıyorum açmıyor.
-Siktir!
-Volkan'a ulaş sana atacağım plakaya ulaşmaya çalışsın!
-Gönder. Depoda buluşalım kardeşim.
-Tamam Su 'da yanımda.
-Öyle mi tamam bekliyorum sizi kardeşim! Telefonu kapatıp gaza daha çok yüklendim. Aklımdan geçen senaryolar benim çıldırmama sebep oluyordu. Plakayı Ali 'ye atıp Su 'ya baktım. Hala ağlıyordu.
-Su ağlama bir şey olmayacak Mehir 'e.
-Ya o adamın elinde Altay, ne halt edeceği belli değil. Polise gidelim hemen!
-Polis yok Su. Emin ol onlardan daha hızlı bulacağız. Hem asla asla Mehir 'in kılına zarar gelmesine izin vermem. Öldürürüm o herifi. Sen Mehir 'i aramaya devam et.
Kafasını sallayıp Mehir 'i arıyordu. Ben ona bir şey olma korkusunu kalbimde yaşarken onun elinde olması bütün bedenimi kaskatı geriyordu. O olmayınca boşluk vardı kalbimde. Çok büyük boşluk. Bu kadar kısa zamanda nasıl böyle kaplamıştı bilmiyorum ama temennim ona bir şey olmadan bulmamdı. Buna izin vermeyecektim. Doğan yüzünden bir kez daha aynı şeyleri yaşamayacaktım. Onun yüzünden kaybetmeyecektim sevdiğimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FALAKA ESARETİ
Teen Fiction"Böyle olmak zorundaydım. Ben buydum. Çift karakterim. Böyle olmasam hayatta kalabilir miydim ki? Yaşadıklarım beni buna sürüklemişti. Bu yüzden beni suçlayamazdı. Hayatıma girmemesini söylemiştim ama kaybolmak istemişti o. Benim karanlığımda kaybol...