Ben Mehir 'im bazen dışardan çok mutlu görünürüm ama aslında gördüğünüzün onda bir'i kadar mutlu değilimdir. Bazen de çok mutsuz görünürüm ama içimden felaket mutluluk fırtınaları kopar. İşte ben buyum. Hani bazı insanlar çoktan ölmüştür ama yaşamak zorundadır. Ama zamanı geldiğinde eksik olan toprak üzerine atılacaktır. İşte o benim. Mehir Altuğ.
Altay 'ın bizi bırakıp gitmesi hiç normal değildi. Yapmazdı Altay. Tamamen kuşku bedenimi sararken kötü bir şey olduğunu biliyordum. Duramazdım.
-Hadi Duru bin çabuk arabaya koş güzelim.
Hızla arabaya atlayıp arabayı çalıştırdım.
-Güzelim kemerini tak.
-Ama arka kolt-
-Hayır Duru tabiki de takacaksın. Arka koltukta otursan bile.
Hızla kemerimi taktım ve önümde taksiye binen Altay 'ı takip ettim. Ne haltlar dönüyordu burda acaba yine! Kesin ,kesin Doğan intikam almak için harekete geçmiştir. Ah salak Altay insan yediği boku gidip açık açık söyler mi? Bazen salak diyorum ama kızıyor. Salaksın işte.
-Mehir nereye gidiyoruz?
-Duru'cum Altay abine bir şey vermem lazımdı o yüzden onu takip ediyorum ki ona verebileyim.
-Çok mu önemli bir şey?
-Evet güzelim evet çok önemli bir şey.
-Peki o zaman ben aldığın oyuncakları açabilir miyim? Oynamak için.
-Ahh evet çok güzel fikir aç bakalım oyna.
Gaza öyle bir yüklendim ki umarım Duru korkmazdı. Önümdeki taksi sanki Fiat değilde Maserati gibi uçuyordu. Tamam sakin ol Mehir! Gözden kaçırmak yok! Dikkati kaybetmek hiç yok! Git git bitmiyordu bu yol. Eğer tahmin ettiğim doğruysa bu Çengelköye sürüyordu ki tahminim doğru çıktı. Yaklaşık yarım saat falan sonra Çengelköy 'de bir binanın önünde durdu. Burası bar mekanı gibiydi. Altay arabada para ödemekle meşgulken hemen arabadan inmem lazımdı.
-Duru sakın arabadan inmek yok tamam mı? Ben Altay abinin yanına gidip geliyorum güzelim kapıyı kilitleyeceğim korkma sakın tamam mı?
-Yok Mehir unuttun mu ben vahşi bir izciyim,dedi dişlerini göstererek.
-Aferin sana benim tatlı izcim.
Hemen arabadan inip karşıdaki duvara saklandım. Altay arabadan indiği gibi bende koştum ve mekana girdim. Akşam üzeri olmasına rağmen çok kalabalık ve gürültülü bir yerdi. Altay'ı gözetlemekten etrafa bakamadım. Hızla onu takip edip tabi kimseye çaktırmadan bende merdivenleri indim. Sessiz koridora gelince parmak ucumda yürüdüm. Bir düğmeye basıp karşısındaki kitaplık açıldı. Ohaa anasını! Harry Potter 'da hissettim lan kendimi? Ee şimdi kapatacaktı bu herif! Ben hiçbir bok öğrenmeyecektim. Offf o kadar adrenaline değseydi bari be! Altay içeri girdi ama kapıyı kapatmamıştı. Yukarısı adam dolu olurken aşağının neden boş olduğunu anlamadım gitti. Hızla karşıya geçip açık kapıdan içeriyi izlemeye başladım. Ali, Umut ve üç kişi daha vardı. Birinin arkası dönük sandalyeye bağlıydı. Sen ne boklar karıştırıyorsun Çarık! Kim bu adamlar. Duymak için adım attım ki duyduğum şey benim artık cinnet geçirmeme sebep oldu.
-Getirin Falakayı!
Çınlama. Ağrı. Korku. Bedenimi büsbütün sarmıştı. Gözlerim açık ve donuk Altay 'da takılı kalmıştı. Kafamı salladım ama görmüyordu ki beni. Gözlerimden düşen yaşları silmeye başladım ki Ali ve Umut 'un önünde duran o lanet şeyi görünce kaburgam sızladı. Ayaklarıma birden ağrı girdi. Ağzımda sadece tek bir cümle çıkabildi.
-Altay yapma nolur sakın!
Hemen hepsi sese döndü. Altay,Ali ve Umut şaşkın şaşkın bakıyordu.
-Mehir!
Kafamı sallayıp ağlayarak çıktım hemen ordan. Uzaklaşmam lazımdı. Hayır Mehir hayır tekrar aynı şeyler şimdi olmaz! Daha hızlı koştum. Merdivenleri çıkıp hemen kendimi dışarı attım. Kapının dibine çömelip nefes almaya çalıştım. Sanki içime çekemiyordum havayı. Burnum ağzım,gözüm özellikle ayaklarım sızlıyordu. Sakin ol Mehir.
Tek gördüğüm şu an karşımda olan Altay 'dı.
-Mehir sakin ol lütfen! Nefes al Mehir!
Alamıyordum. Ben şu an nefes almak için çabalıyordum ama bir el boğazımın üzerindeydi. Altay'ın elini bana uzatması ile vurdum hemen. Derin bir nefes alıp vermeye çalıştım.
-Sakin ol Mehir geçti geçti bitti, dedim kendi kendime. Bana korku dolu gözlerle bakan Altay tekrar elini saçlarıma uzattı.
-Çek o pis ellerini üzerimden.
Bir elimle yerden destek alarak hızla arabaya yürüdüm.
-Mehir konuşalım mı?
Cevap vermedim. Bu sessizlik seni çıldırtsın.
-Mehir cevap ver!
Sadece yürüdüm.
-Kızım konuşsana iyi misin? Dilini mi yuttun?
Yan gözle ona göz devirip yürüdüm.
-Mehir kafayı mı yedin sen!
Asıl kafayı yiyen sensin psikopat. Tam arabaya yetişecektim ki kolumdan tutup kendine çekti beni.
-Konuşsana kızım.
Sadece gözlerine sinirle baktım.
-Beni öldür daha iyi ama lütfen konuş.
-Çok konuşmak istiyorsan 1 saat sonra evime gelip hem arabanı alırsın hemde konuşursun.
Hızla kolumu çekip arabaya bindim. Duru'ya bir şey çaktırmamak için kafamı eğip gözlerimi sildim.
-Mehir iyi misin?
-Tabiki de iyiyim güzelim. Sen iyi misin? Korktun mu?
-Hayır tabiki de sabırla seni bekledim.
-Oyy senin o güzel sabrına kurban! Getir bir yanak.
O dolu güzel yanağından ses çıkara çıkara öptüm. Kafam çatlayacak derecede ağrıyordu. Kendimi hemen eve atmazsam eğer kafayı yiyecektim. Duru 'yu yurda teslim edip eve sürdüm arabayı. Altay 'ın önündeki o lanet şey gözümün önüne geldi. Sanki caddenin üzerinde onu gördüm. Kafamı sallayıp kendime geldim.
-Bir şey yok mehir,sakin ol bitti bitti.
Bitmedi. Bu kabus hep yakamda olacak.
Ne zaman biterdi bu bilmiyorum ama her gördüğümde sanki yenileniyor gibiydi. Arabayı evin önüne park edip hızla yukarı çıktım. Şimdi ağlayabilirdim işte. Salonunun duvarına dayanıp kendimi yere bıraktım. Büyük çaresizlik. Her şeye göğüs gerip küçük bir alete yenilecek kadar çaresiz. Gözyaşlarımı artık tutamıyordum. Ben neden bu kadar güçsüzdüm? Baba. Bana bunları yaşatan dört harften oluşan insan gibi görünen canavardı. Ondan nefret ediyordum. Zaten çocukken ediyordum ki neden bunları bana yaşatıp daha çok nefret etmemi sağladın! Allah belasını vermiştir inşallah! Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama karanlık çökmüştü. Elimle destek alarak doğruldum. Tam odama gidiyordum ki kapı çalmıştı.
Altay. Karşımda durmuş bana bakıyordu.
Pişmanlıkla. Masumiyetle. Sanki birkaç saat önce o falakayı kullanan cani o değilmiş gibi. Sütten çıkmış ak kaşık gibi nasıl durabilir?
-Gir.
Altay sessizce içeri girip koltuğa oturdu.
-Mehir üzgünüm.
-Ne için tam olarak?
-Ben,ben gerçek Altay 'ı yani daha doğrusu bu Altay 'ı görmeni istemezdim.
-Benim bu halde olmamın sebebi senin o gömüldüğün karanlık değil Altay. Zaten senin öyle bir tarafının olduğunu bilmiyor muydum? Herkesin bu hayatta karanlık tarafı vardır unutma!
-Peki neden ağladın,yani seni ağlatan neydi?
-Bunu sana söylemeyeceğim.
-Mehir.
Ayağa kalkıp ellerimi tuttu. Hemen ellerimi çektim.
-Ne kadar şerefsiz de olsalar gidip o Falakaya yatırdığın adamlara dokunduğun ellerinle bana dokunma sakın!
-Mehir yapma böyle!
Artık oda sertti. Hala bana karşı yüzsüz gibi sert olma imkanı kim veriyordu acaba ona?
-Anahtarın orda. Oyuna devam edecez ama sonra siktirip gideceksin hayatımdan.
Gözlerini yumup açtı.
-İyi değilsin sonra konuşalım. Şu gözlerini haline bak.
-Ummadık taş baş yarar sözü ne güzel değil mi Çarık? Kulağına küpe olsun. Bugün bana oldu.
-İyi geceler mehir!
-Sen gidince olacak!
Anahtarı aldığı gibi kapıyı çarptı. Offff! Gerçekten offf! Neden içim yanıyordu şu an neden neden! Gözyaşlarımı da alıp yatağıma gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FALAKA ESARETİ
Teen Fiction"Böyle olmak zorundaydım. Ben buydum. Çift karakterim. Böyle olmasam hayatta kalabilir miydim ki? Yaşadıklarım beni buna sürüklemişti. Bu yüzden beni suçlayamazdı. Hayatıma girmemesini söylemiştim ama kaybolmak istemişti o. Benim karanlığımda kaybol...